Melih Altınok
Melih Altınok
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

N’apıyorsunuz devrimciler!

GİRİŞ 08.06.2014 GÜNCELLEME 08.06.2014 YAZARLAR

Bu nedenle birincil amacı, dışsal gerçekle gerçekliğini dengeleme arayışlarına girmektir. Örneğin savunma mekanizmaları, psikolojik ihtiyaçların ürettiği bu iç gerilimden kurtulmak için en büyük yardımcılarımızdır. Çoğu zaman farkında olmadan başvurduğumuz bu mekanizmalar aslında “gerçekle” çelişen bir aldatmacadırlar. Ne var ki, gerçekliğimizle çelişen durumlardan çıkış için aslında onlara muhtacızdır.
Genellikle işe de yararlar ancak kimi zaman savunma mekanizmaları yeterli olmaz. İşte gündelik hayattaki siyasi pozisyonlar da son tahlil de bu varoluşsal ihtiyaçtan kaynaklanır. Örneğin her sabah sanayi devrimi koşullarında yerin altındaki bir madene giriyorsanız ve bu zorunluluk sizi ruhsal ve bedensel açıdan günbegün çökertiyorsa, dışınızdaki somut koşulları iyileştirmek için bir şey yapmalısınızdır. Örgütlenmek, sendikaya üye olmak gibi girişimler, “Bu işi bulamayanlar da var”dan daha akıllıca bir yoldur.
Dolaysıyla ruhsal ve bedensel bütünlüğümüzü korumak için geliştirdiğimiz tüm bu çözümlerde temel amaç gerilimi düşürmektir.
Bir ömür boyu “gerilim şişesinde balık” olmayı seçmek yani devrimci olmak ya da jargondaki karşılığıyla profesyonel devrimciliği seçmek ciddi anlamda bir soruna işaret eder.
Eğer devrimcilik, gerilim üreten ekonomik-sosyal koşulların değiştirilmesi amacıyla nitel sıçrama için mücadele etmekse, dönemsel gerginliği göze almaksa, bu olsa olsa zaruri bir ihtiyaç olabilir; asla ve asla bir “yaşam tarzı” değil.
Öyle ya bir düşünün, bir insan niçin onca bedel ödemeyi göze alıp devrimcilik yapar? En güzel zamanlarında “gönüllü çileciliğe” soyunur? 
Koşullar kendisine örgütlenmeyi, mücadele etmeyi dayattığında değil mi? 
Örneğin, 90’larda olduğu gibi, devletin askeri gelip köyünüzü yakıyorsa, size dışkı yediriyorsa, naçarlığınız yargının ve çözüm merci siyasi temsilcilerinizin umurunda değilse. Dahası medya, kültür endüstrisi bu zulmü meşrulaştırmak için çalışıyorsa, sistem dışına çıkıp olağanüstü koşulları seçmekten başka bir şansınız kalır mı?

O halde haksızlıklar ve baskılar karşısında zorunlu olarak takınılan bu insani tavrın, olumsuzluklar ortadan kalktığında terk edilmesi beklenen bu olağanüstü sürecin, sorgulanamaz bir varoluş biçimi olduğu noktasındaki ısrarın kaynağı ne olabilir sizce? 

Sağlıklı bir psikolojiye sahip olan insan, bu sürekli teyakkuz halinin sonlanması için gün saymaz mı? “Bu dertler bitsin de normal hayatıma döneyim” diye düşünmez mi? 

Ama inanın devrimciliği varoluşa bir yanıt olarak görenler bilinçli ya da bilinçsiz, fiili durumun sürmesi için çabalıyorlar. İşte bu yüzden otu çiçeği ‘devrimci değer’ ilan edip pozitivist bir din inşa etmeye çabalıyorlar. Hal böyle olunca afiş yapıştırmak gibi bir eylem bile kutsal ilan edilebiliyor. 1 Mayıs kortejlerinde sigara içen ya da 4’lü açık kol nizamını bozan ‘uyarılabiliyor.’ Barış mitinglerinde “Bir... İki... Üç... Daha Fazla Vietnam” diye slogan atılabiliyor. Avrupa Birliği gibi sivil toplum projeleri de ülkedeki koşulları normalleştireceği için emperyalizmin oyunu diye yaftalanabiliyor. 

Devamı için tıklayın >>>

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL