Meryem Aybike Sinan
Meryem Aybike Sinan
HABER7 YAZARI

Abdülhamit Han ve Bab-ı Şefkat

GİRİŞ 02.08.2013 GÜNCELLEME 02.08.2013 YAZARLAR

Bu girişten hemen sonra anlıyorsunuz ki bu mekân farklı, bu mekân bambaşka bir dünya. Büyük çoğunluğun bihaber olduğu bir başka gönül ve ruh medeniyetine adım atıyorsunuz aniden.

Önceki gün Türk Musevi Cemiyeti Başkanlığı ve Hahambaşılığının geleneksel iftar yemeğinin davetlisi olarak gittim bu mekâna. Bu geleneksel iftarı bu yıl ilk kez Sinagog'da değil burada yapmaya karar vermişler.

Şefkat Kapısından içeri girdikten sonra büyük bir şaşkınlık yaşıyorum. İstanbul çok geride kalmış ve ben yüz otuz sene öncesine gitmişim kabilinden bir zaman ve mekân şoku geçiriyorum. Büyük bir bahçe, otuz dönümlük bir alanda birbirinin benzeri tarihi binalar ve devasa çınarlar alıyor gözlerimi. Ardından bahçedeki insanlara bakıyorum. Tekerlekli sandalyede gezinen yaşlı insanlar, fıskiye etrafında sohbete dalmış Darülaceze sakinleri ve etraftaki görevliler…

Her şey başka ve etkileyici.

Bir masada büzüşerek oturmuş, çok acılı olduğu her halinden belli olan yaşlı teyzenin önünde duruyorum.  Ağlıyor ve yanındaki iki hanım kendisini teselli ediyor. Hatice Teyze, kendisine bakan tek oğlunu da kaybedince yoksulluk ve kimsesizlikten buraya sığınmış. Bugün ilk günü Darülaceze'de… Kendimce ben de teselli etmeye çabalıyorum. “Geçecek, ilkler zor olur, alışacaksın” diyorum. Gülümsüyor bana, mutlu oluyor ve nereli olduğumu soruyor. Malatyalı olduğumu duyunca ben de Sivaslıyım diyor.

Sonra diğer sakinlerle konuşuyorum…

Yalnız sürekli hemen herkes bir ağızdan “Nevzat Babamız” diye birinden bahsediyorlar. Kim bu Nevzat Baba diye soruyorum. Buranın başkanı diyor birisi gözleri parlayarak. Hatta biri elimden çekerek gel seni ona götüreyim diye beni sürüklüyor. Beraber yürüyoruz ve birden işaret ediyor işte Nevzat Baba diyor. Baktığım an gülümsüyorum…

Zira karşımda uzun zamandır görmediğim sevgili ağabeyim, değerli dost, kültür adamı Nevzat Bayhan duruyor. Bu kuruma bu kadar isabetli bir atama yapılabilir ancak diyorum içimden…

Bana Darülaceze'yi gezdiriyor. Bir kez daha şaşırıyorum. Bütün sakinleri yakından tanıyor, tek tek ilgileniyor ve herkesin adını bildiği gibi hüzünlerini, zaaflarını, kabiliyetlerini hâsılı kelam şecerelerini bilecek kadar yakından ilgili herkesle. Nevzat Bayhan, burada gerçekten herkesin “Nevzat Babası” olmuş.

Darülaceze Başkanı Nevzat Bayhan bu kurumun kuruluş hikâyesini anlatıyor. Cennetmekân Sultan Abdülhamit Han, 1877 Osmanlı -Rus savaşı sırasında İstanbul'a gelen yoğun göçlerin akabinde caddelerde, cami avlularında yaşayan yoksul ve kimsesizleri görünce bunları bir araya toplayıp hem onları meslek sahibi yapmak, hem de son yıllarını huzur ve güven içinde geçirmeleri için bir Darülaceze kurulmasını fermanla emir buyurur.

Ekonomik sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan masrafları ise bizzat kendi bütçesinden karşılar. 30 dönümlük arazide 1 Başkanlık binası, 1 çocuk yuvası, 7 aceze binası, 1 poliklinik binası, iş ocakları, rehabilitasyon merkezleri, soğuk hava depoları, çamaşırhane, mutfaklar var. Ayrıca üç dine ait mabetler; camii, kilise ve havra bulunuyor. Bu demokratik ve fikirleriyle çağları aşan içli, yürekli büyük padişaha “kızıl sultan, baskıcı” diyenlere bu kuruluş önemli bir cevaptır aslında.  

Bu kadar kapsamlı, bu kadar temiz, bu kadar estetik ve kullanışlı bir kuruluş dünyanın hiçbir yerinde o zamanlar mevcut değildi. Hala da bu büyüklükte bir hayır kuruluşu olduğunu sanmıyorum. Ulu Hakanın bu çağları aşan medeniyet projesini, bu kalp ve gönül inşasını düşünüyorum. Yüreğim yanıyor, gözlerimden yağmur yüklü bulutlar geçiyor. Yüzlerce kez Ulu Hakan II. Abdülhamit Han'a dua ediyorum.

Nevzat Bayhan'ın odasına geçiyoruz.

Ortadaki masa, kenarına iliştiğim masayı marangozluk tarafı da olan Ulu Hakan yapmış meğerse. Vezirleriyle bu masada toplantılar yaparmış. Masa dün yapılmışçasına taş gibi sağlam ve vakur duruyor. Duvarlarda gençlik ve olgunluk çağlarındaki resimleri var ve bütün oda baştanbaşa Ulu Hakanı anlatıyor.

Ve Türk Musevi Cemaati Hahambaşı Rav İsak Haleva geliyor. İftar saati yaklaşıyor ve davetliler bir bir görünüyorlar. Ardından son Osmanlı şehzadelerinden Abdülhamit Kayıhan Osmanoğlu geldiğinde Nevzat Beyin “Şehzadem” ifadesi açıkçası içimi titretiyor. Emanet ehline verilmiştir, diyen bir fısıltı duyuyor yüreğim.

 

 Türk Musevi Cemaati Hamambaşısı Rav İsak Haleva hikmetli sohbetiyle ortama manevi bir hava katıyor. Hahambaşının gerçekten de hoş ve etkileyici bir sohbeti var. Hz. Süleyman'dan anlattığı kıssalar ilgimi çekiyor.

Darülaceze Başkanlığı gerçekten de tarihi bir gün yaşıyor.

Bu kurumu inşa eden Abdülhamit Han'ın kendi elleriyle yaptığı masanın etrafında sohbet ederken, torunuyla aynı ortamda bulunmak duygusuyla olsa gerek,  zaman ve mekân geriye sarıyor sanki.

İftarda ise Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Vedat Molinas ve Hahambaşı Müşaviri Adil Anjel ile Türkiye Yahudileri ve sosyo-kültürel meseleler üzerine keyifli bir sohbet ediyoruz.

Zaman ilerleyip geriye dönüş zamanı Şefkat Kapısından çıkarken geriye dönüp uzun uzun “Şefkat Kapısına” bakıyorum. Bu şefkat kapılarını çoğaltıp yaymamız gerek. Ama önce yüreğimizin şefkat kapılarını sonuna kadar açmamız kaydıyla!

Zira bu zamanda en çok “Sevgi, şefkat ve merhamet” duygusuna ihtiyacımız var.

Öyle değil mi?

Muhabbetle Kalınız.

Meryem Aybike Sinan- Haber7

meryemaybike@gmail.com

YORUMLAR 3
  • mustafa kurt 11 yıl önce Şikayet Et
    ABDÜLHAMİT İLE BUNLARI YAN YANA GETİRMEYİN. bunlar filistinlilerin kafalarına iftar sofrasında silah dayamamışlar mıydı ????
    Cevapla
  • turgut1 11 yıl önce Şikayet Et
    şefkat kapısından her girenin yüreğine şefkat inebilseydi. ve yeryüzünde yetim bırakılan çocukların veya çocukları vurulan anne ve babaların acıları yüreklerinin bir tarafına oturabilsede,sonunda dayanamayıp siz ne yapıyorsunuz "insan öldürüyorsunuz,yeryüzünde kanlar döküyorsunuz ve döktüğünüz kanlarla övünüyorsunuz,sapan taşlarına tanklarla vu yukardan uçak mermileri ile cevap veriyorsunuz,fosfor bombaları kullanıyorsunuz allahdan korkun,bu günün yarınıda olacak" diyebilselerdi...yani demem o ki şefkat kapısından zulmat ile çıkmasalardı..girdikleri şefkat kapısının çıkışında da şefkat yanında yer alsalardı...manevi atmosfer sahiden nedir?? yalan söylemek mi? yapmadığı işleri söylemek mi? cinayetlere karşı susmak mı? yoksula yetime infak etmemek ve infak edenlere de (mavi marmara) engel olmak mı??? manevi atmosfer??? katılan manevi hava,ve tadılan manevi duygular cix cix cix...
    Cevapla
  • EYLÜL SONBAHAR 11 yıl önce Şikayet Et
    ona -OSMANLI-dair her iz,. ve bu izlerin yaşandığı her yer farklı....ve bu farklılığı dile getiren yazılarınız beni mutlu ediyor.Osmanlı'yı anlatan kitaplar okuyorum ... KAYBEDİLEN O ASİL MİRAS ve EŞSİZ İNSANLAR için ağlıyorum.şu an için ilk tepki ağlamak...bana gülsünler ne derlerse desinler yobaz gerici... Osmanlıya olan aşkımı haykırmaktan geri durmayacağım.
    Cevapla