Meryem Aybike Sinan
Meryem Aybike Sinan
HABER7 YAZARI

Gerçekten de o bizim Gogol!

GİRİŞ 28.10.2013 GÜNCELLEME 28.10.2013 YAZARLAR

Elimde Şerif Aydemir Ağabeyin "Ruhuma Saplanan Şehir", "Yazık Olmuş Yarsız Ömrü Geçene", "Mendilim Sende Kalsın" kitaplarından sonra Ötüken Yayınlarından neşredilen "Çiçekten Harman Olmaz" adlı kitabı var. Ebadı küçük, muhtevası muhteşem olan bu kitabın en ilginç yanı belki de kelimelerle resim çizilerek, duyguların şiirleştirilmiş olması.

"Çiçekten Harman Olmaz" unutulmuş insanların hikâyesini söyler. Susmuş, susturulmuş, kendi içine çekilmiş ve dünyanın bambaşka bir yamacında kendi kaderini yaşayan insanların hikâyesi…

Şerif Aydemir bildiğimiz, tanıdığımız ve yaşadığımız bir dünyadan ziyade terk ettiğimiz, sırtımızı döndüğümüz ve küçümsediğimiz o masalımsı, yokun yoka karıştığı, şükrün en safıyla hayata tutunmaya çalışan insanları anlatır çoklukla. Zira modernitenin esareti altındaki yığınlar artık bilmezler bu insanları ve varlıklarını!

"Şehirler, büyük metropoller önce insanı kendine bağlayıp köyünden, evinden, yurdundan kopardıktan sonra ne tez ellerini bırakır böyle? Büyük kentlerin arka sokakları, dar geçitleri bu yalnızların hikâyelerini besteler oysa. Bu şehirler gündüzleri kum gibi kaynarken gece ne de çok derin bir kuyuyu andırır…"

Bu kör kuyularda yaşamak insanca mıdır ki? Öyle ya en içlisinden şarkılar dinlerdik ve derunumuz hüzün ve elemle mayalanırdı ve bu acılardan insan olduğumuzu bilirdik bir zamanlar! Herkesin tanıdığı acılar, hüzünler, kaygılar, yokluklar ve çaresizlikler bize de uğrardı. Bir aşığın güftelere düşmüş acısına şahit olur, ona mayalanırdı duygularımız, bir yoksulun çaresizliği düşerdi gözlerimize ve ona ağlardık!

Henüz duygu pınarının gözeleri kurumamış,  gönül dağı gül ile bülbül telaşındaydı. Yürek kendini dünyanın taştan sert gerçeğine kaptırmamış, insan kendini terk etmemişti. Bize mahsus, bizi anlatan şarkılarımız, türkülerimiz, şiirlerimiz ve yürekten inandığımız aşklarımız ve hüzünlerimiz vardı.

Her insan hâlbuki âlemdir kendi içinde. Bir konuşsa, bir anlatsa, bir yüreğini deşse ve bir kendine dönse bu kötü hava geri çekilecek, bu bulutsuz gökyüzü yağmur yüklenecek.

Peki, insan neden veya niçin susardı böyle? Niçin yürek çöl ceylanlarının ahına sözlenir, göz neden önü bağlanmış ufuklara dalardı? İnsan fıtratından niçin vazgeçmişti? 

İşte bütün bu soruların cevabını Şerif Aydemir veriyor kitabında. Bu kör kuyuların içinden unutulmuş insanların hikâyesini anlatır. Söz söylemeyi bırakmış, sadece yüreğiyle konuşan, dünyayı karşıki kıyıdan gözleyen insanların sergüzeştini bir şiir lisanıyla, bir yürek diliyle anlatmış, söyletmiş ve tarif etmiş bu hikâyelerde…

Şair Yahya Akengin söyler ya:

"Oysa susturulmuş bir bağlamadır yüreğim

Bir boşansa allı kızın türküsünü söyler!"

Şerif Aydemir Anadolu'yu ve terk edilmiş allı kızların, unutulmuş dedelerin, hastane köşelerinde unutulmuş sevdaların keder yüklü kaderini yazar hikâyelerinde.

Şerif Aydemir çok bilinmez ve tanınmaz popüler piyasa çevrelerinde. Popüler olmanın seküler olmakla iç içe geçtiğini iyi bilenlerdendir. Nitekim çıkmaz ortaya, mütevazıdir, içlidir, büyük bir ediptir, bütün ruh ve zihniyetini edepten devşirmiş, Fethi Gemuhluoğlu tedrisinden mezun olmuş gerçek bir münevverdir.

Kültürün ilim ve irfanın şemsiye şemsiye yağdığı Kemaliye, Harput, Arapgir ve Ağın havzasının bereketli suyunu icmiş, manevi havasını solumuş ve ne gördüyse, ne bildiyse onu söylemiş, onu yaşamış, onu yaşatmıştır.

Zaman gazetesi yazarı Mehmet Niyazi,  Şerif Aydemir Ağabeyle ilgili olarak "Bizim Gogol" adlı yazısında şunları söylüyor ki katılmamak elde değil:

"Bir kimseyi bir başkasına benzeterek anlatmaya kalkışmak doğru değildir. Şerif Aydemir'in hikâyelerini okurken Gogol'unkilerden az zevk almadığımız için "Bizim Gogol" diye söze başladık. Amacımız edebiyat dünyamızın değerli bir kalem kazandığından duyduğumuz kıvancı belirtmekti. "

Şiir kitabı desek şiir kitabı değil, fikir kitabı desek fikir kitabı değil, bir roman desek bir roman değildir bu kitap. Belki de hepsidir! Tam anlamıyla kelimeler ülkesinin ayağa kalktığı insanın ve sergüzeştinin kelimelerle fotoğraflandığı bir imgeler sözlüğü gibidir.

Bugün bizlerin unuttuğu şu deyim, benzetme ve atasözleri acaba ne anlatmaktadırlar? Biz bunların kaçını bilir, kaçını kullanırız?

"iğne oynadı mı geçmezmiş, ezelden kara olan yıkamakla ağarmaz, Rabbiyessirsiz durmak, yüreği sür güğümü kadar genişlemek, ayağının bağını çözmek, ocağının külünü dökmek"; ak dona gök yamalık vurulmaz, bozulmuş bağa bekçi ne gerek, düşman eteğin altından çıkar, zehiri dokuz deveyi devirir; damarlarım öküz sinirinden örülmüş kamçı değil, tozak külü gibi savrulmak, geçen günden kalma ayva yaprağı gibi solgun (mendil), hızarın ağzındaki talaş gibi savrulmak, salak koyun gibi yamaçta unutulmak, kuyunun ortasında tek başına kalan melengiç ağacı gibi (kalmak), karanlığın içine dolanıp kendi içini gözetlemek, köşker ipi gibi mumlanmış ardıçlar, kaya yırtığına sığınıp yarasını yalayıp kendi hicranını(orada) emmek,  yağmur yemiş eski bir asma kütüğü(ne benzemek), "Sümüğü burnunda kurumuş iğde ağacı! Vs.

Şerif Aydemir bu toprağın sesini en iyi duyan ve en iyi yorumlayan sanatçılarımızdan birisidir. Popüler kültürün ırağında kendi bağında en güzel çiçeklerden harman devşiremese de zamanın ruhuna zerk ettiği zehirden o da nasibini "hüzünden harmanlar devşirerek" almış bir ruh ve gönül insanıdır.

Sözümüzü bağlarken diyoruz ki;

"Yazık olmuş ömrü Şerif Aydemir'i okumayarak geçene!"

Muhabbetle Kalınız…

Meryem Aybike Sinan-Haber7

meryemaybike@gmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL