Henüz 15 yaşında pırıl pırıl, apaydınlık bir kız çocuğu Hacer Büke Davutoğlu. Malum medya bu kez ipe sapa gelmez bir dedikodu üzerinden bir haber/cik yapma yoluna gitme rezilliğini de göstermeyi başardı.

Efendim, güya matematik sınavı sonrası Hacer Büke’nin kâğıdını görmek istemesi, ders öğretmeninin bunu vermemesi, güya baskıların gelmesi, güya ders öğretmeninin değiştirilmesi vs…

17 yıllık bir öğretmen olarak, malum zihniyet tarafından ortaya atılan bu hikâyeye gerçekten inanamadım. Bir öğrencinin sınav sonrasında şayet aldığı notun beklediğinin altında gelmesi halinde yazılı kâğıdını görmek istemesi son derece doğal, olağan ve kanuni bir haktır.

İlgili kurumlar tarafından böyle bir durumun asla vuku bulmadığı belirtildiği halde bunun haber yapılması söz konusu öğretmenin mağdur ve mazlum gösterilme çabası oldukça manidardır.

Burada ifade etmeliyim ki öğretmenlik mesleği içerisinde hakkı ve hukuku yok sayan,  siyasi görüşleriyle ilintili ders anlatan, öğrenciyi dünya görüşlerine göre, sosyal çevrelerine ve hatta isimlerine göre kategorize eden birtakım öğretmenlerin olduğu üzülerek söylemeliyim ki hazin bir gerçektir. 

Sizinle yaşanmış ve ibretlik bir olayı paylaşmak istiyorum. Tayyip Can, oğlum Mehmet Kağan’ın ortaokul’dan sınıf arkadaşı ve geçen yıl ki Teog sınavı sonrası farklı liselere gittiler. Tayyip Can benim manevi oğlum ve sık sık evimize gelir. Gittiği lisede bir öğretmenin ısrarla Tayyip ismiyle değil de Can ismiyle kendisini çağırdığını, öğretmenine özellikle Tayyip ismini tercih ettiğini söylemesine karşın bu tutumundan dönmediğini söylediğinde gerçekten de bir meslek erbabı olarak utanç duydum.

Sadece bu mu?

Yine oğlumun yakın arkadaşı Ersin’in sınıfa girdiğinde “Esselamünaleyküm” diye selam vermesine karşılık “kahvehane üslubuyla sınıfa girme” diye öğretmen tarafından uyarılması da yüreğimi burkan acı bir gerçektir.

Sadece bunlar da değil… Sosyal medya üzerinden öğrencileri gezi parkı olaylarına davet eden, sınıflarda devlet erkânını zan altında bırakan konuşmalar yapan, öğretmen odalarında kendilerinden olmayanlara çeşitli yaftalar yapıştıran, dalga geçen, mobbing uygulayan öğretmen sayısı azımsanmayacak sayıdadır.

Bu öğretmenler her türlü başkaldırıyı da bir takım .../Sen’ler adı etrafında toplaşarak yapmakta ve bu Sen’lerden cesaret alarak devlet memuru adabına yakışmayan her türlü tutum ve davranışı sergileme cesaretini gösterebilmektedirler.

Yani günümüz öğretmen profili maalesef üzerinde tartışılması gereken bir noktaya gelmiştir. Her türlü sosyal çalkantıda dersini bırakıp soluğu sokakta alıp devlet ve hükümet aleyhine bağırıp çağırıp daha sonra sınıfa girip ders anlatan (!) öğretmen ne kadar faideli olabilir sizlerin takdirine bırakıyorum.

İşte bu son meseleye de bu pencereden bakmakta yarar var. Sırf Başbakanın kızı diye Hacer Büke’ye yapılan böyle bir haksızlık varsa bunun hesabı sorulmalıdır. Öğretmen söz konusu kâğıdı göstermek zorundadır. İlgili yönetmeliğe göre öğretmenin böyle bir zorunluluğu vardır. Böyle bir hususta yadırganacak bir durum yoktur. Böyle bir meselenin haber değeri de yoktur. Bunu haberleştirmek isteyenin başka bir derdi vardır diye düşünmek lazımdır. Bu o sorunlu medya tarafından üretilmiş bir yalan haber ise de zaten söylenecek bir şey yok zira bunu sürekli yapıyorlar.

Son tahlilde üzerinde durulması gereken şey şudur:

Hacer Büke Başbakanın kızı olsa da olmasa da yazılı kâğıdına bakma hakkı vardır. Ama bu zihniyete göre, yaptıkları habere göre böyle bir hakkı yok/muş gibi gösteriliyor! Hacer Büke, kâğıdını isteyemez, aldığı notun baremini, hatalarını göremez ve asla itiraz edemez. Çünkü o Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kızıdır! Hacer Büke suçludur, o okulda öğrenci olduğu için, okuduğu için ve Başbakanın kızı olduğu için öğrencilik haklarından istifade e/de/mez!

Bu zihniyet böyle işte!

Henüz 15 yaşında olan pırıl pırıl bir kızın eğitim hayatını bile böyle emellerine malzeme yapacak kadar utanmaz ve arlanmazlar. Kendilerine buradan diyorum ki:

İNSAF ve EDEP YA HU!

Meryem Aybike Sinan- Haber7

meryemaybike@gmail.com

Twitter: @aybikesinan