Meryem Aybike Sinan
Meryem Aybike Sinan
HABER7 YAZARI

Komşularım nerdesiniz?

GİRİŞ 04.06.2009 GÜNCELLEME 04.06.2009 YAZARLAR

Bizim mahallede bir Mehmet Efendi vardı.

Yaşı kemale ermiş, aksakallı, nur yüzlü, özü sözü bir, her anlamda efendiliğiyle nam salmış birisi olduğu için mahalleli kendisine “Mehmet Efendi” diyordu.

O zamanlar ilkokula giden bir çocuk olmama rağmen bu Mehmet Efendi gibi halk bilgesinin, bu arif kişiliklerin mahallenin sigortası olduğunu bilir ve bu tür kimselerin çoğalmasını dilerdim içten içe… Minik yüreğimle Allah’a yalvarırdım.

Nerde bir yoksul, nerde kocasını kaybetmiş bir dul, nerde yoksulluk, nerde huzursuzluk Mehmet Efendi ve heyeti oradaydı. Kısa zamanda huzur ve güven ortamı sağlanırdı. Birinin çatısı mı dökülüyor, paralar toplanır ve o damın üstüne çatısı kısa zamanda kondurulurdu. Evin genç kızının yaşı mı geçmiş, kısa zamanda hayırlı birisi denk düşürülür baş göz edilirdi. Bir husumet mi var, araya hatır gönül girilir aralar düzeltilirdi…

Malatya’nın en gözde mahallesiydik belki de bu yüzden.

Mahallede hiçbir çirkinlik boy vermez, ayrık otları erken fark edildiğinden çaresini bulmak kolay olurdu.

Komşuluklar akraba kıvamındaydı. Hayat huzur ve güven demekti o demlerde…

Sonra bir gün mahallelerimizde Mehmet Efendiler iyi atlara binip gittiler…

Huzurun, saadetin, iyiliğin, şefkatin ve merhametin eli kolu bağlandı.

Komşu komşuyu bilmez, tanımaz oldu. Semtlere selamsız sabahsız insanların isi sindi… Sokakların taştan kaldırımlarına kimsesizlerin çaresizliği oturdu. Yağmur damlacıkları sıcak evlerin camlarında şebnem olurken, soğuklar, yoksulların ayaklarında donup kalan kırağıya döndü. Bin yıl uzakta kaldı güneşin ısıtan, gülümseyen yüzü... Üşüdük birden bire… Donakaldık apartman girişlerinde, yalnızlığımızı dairemize de götürdük.

Mehmet Efendiler giderken, huzur ve saadeti de götürmüştü çünkü…

Gün batarken, yoksulların hayalleri de gömüldü derin bir uykuya... Dudaklarını çaresizliğe yıkadı tüm emeller. Yetim bir çocuğun umudu tükendi akşamın ıslık çalan karanlığında. Koskoca evlere hissizlik ve umarsızlık çöreklendi.

Azıksız öğünler birbirine kenetlendi, yoksulların hanesinde...

Gönlü kırık, kanadı kırık yaralı kuşlar gibi nice çocuk,  bir avuç merhamet zannıyla yollara düştü. Yollar kalabalık, yollar yabancı, yollar kapalıydı artık… Geçit yoktu başka duygulara. Sırsız şehirlerin soğuk caddelerinde zaten merhamet yoktu. Rahmet, bereket yoktu, Mehmet Efendiler yoktu.

Artık ay doğmuyor akşamları evlerin camlarına üstüne dolun dolun. Güneş yükselmiyor tarlalara sımsıcak, sarmıyor belini mevsimin neşveli. Bir şeyler oldu ama ne? Birileri ansızın neşemizi kaçırdı, gelip evlerin insicamını bozdu. Huzurumuzu çaldı.

Komşuluklarımızı götürdü birileri, sakladı güzel olan ne varsa…

Bunun adını ne koymalı? Ne söylemeli, ne çareler bulmalı?
Bilmiyorum…

Biz bilemedik belki, anlayamadık. Komşuluk ilişkilerinin sıcak ekmek kokusu gibi yayıldığı zamanları belki çoğumuz yeterince yaşayamadık… Yetişemedik gül kokulu sofaların serinliğine.

Zaman geçti, devran bitti.

Zaman geçerken yanında gül kokulu serin sofalarımızı, avlularımızı da alıp götürdü. Bahçelerin ıhlamur, iğde kokulu gölgesinde soğuk çilek şuruplarını yudumlayan ve derin muhabbetler devşiren ninelerimizin esintisi üzerimizden henüz silinmemişken, bir esrik, bir yanık sıla hasreti ezip geçti ansızın yüreğimizin orta yerini... Yapayalnız kaldık devasa şehirlerin ortasında.

Bir başına kaldık apartman katlarında. Unutulduk.

Daldık dünyalık telaşlara, unuttuk bizden olan ne varsa, yitirdik. Apartman katlarına sıkışan kocaman dünyalarımızın buz kesen yalnızlığına gark olan ruhumuz eski evlerimizin fısıltılı güzelliğine hasret şimdi… Hanemize huzur ve güven muştulayan ikindi çayları o akşam oturmaları kalmadı nerdeyse…

Haber vermeden bir bardak çay içmeye gidemez olduk.

Benim çocukluğumda misafir çat kapı gelirdi…

Böyle ürkek değildi misafirler…

 Şairlerimizden Yavuz Bülent Bakiler bir şiirinde şöyle anlatır hislerini:

 “Bir semaver gibi yüreğim sıcak şimdi
 Kimsesizlik ve gurbet, içimde düğüm düğüm
 Ey bayramdan bayrama yüzlerini gördüğüm
 Komşularım nerdesiniz? “
 
 Komşularım, komşularımız nerdesiniz?

Sahi bizim komşularımız nerede? Kimler? Yarın öldüğümüzde tabutumuza omuz verecek, ardımızdan Yasin okuyacak olan birileri olmalı yanıbaşımızda… Hani nerede komşularımız? Aynı cadde üstünde kaç kişiyi tanıyoruz? Kaç kişi çayımızı içmeye geldiler? Apartmanlarımızda hala tanışmadığımız, varlıklarından haberdar olmadığımız komşularımız var, gidilesi.

Bizim çocuğumuz birkaç yüz metre ötedeki okula neden yalnız gidemez oldu acaba? Biz kilometrelerce ötelere okula giderdik. Korkmazdık, korkmazlardı büyüklerimiz. Çünkü komşularımız vardı tanıdık, bizi her dem sahiplenen, koruyan, kendinden bilen… Komşularımız akrabamızdan öte bir şeydi…

Bayramları bayram yapan onlardı, sevinci sevinç, kederi huzura dönüştüren yine onlardı, Mehmet Efendilerdi, Ayşe Teyzelerdi…

Şimdi ruhumuz ah ederek eskilere çok eskilere yaslanan bir hayalin izini sürüyor.

Toplumsal ve bireysel huzurun yegâne unsuru genetik kodlarımızdaki şifrelerimizi doğru okumak, doğru algılamak ve doğru yaşamaktır.  Eski komşuluk ilişkilerini bir daha hayata geçirmemiz zor olsa da en azından çevremizdeki insanlara duyarlı olalım. Oturduğumuz semte dikkat kesilelim.

Bu dünyayı, komşuluk ilişkilerini bizler bu hale getirdik ne yazık ki. Çok geç olmadan geliniz komşuluk ilişkilerimizi yeni baştan gözden geçirelim. Karşı daire, yandaki ev, bitişik villada her ne ise komşumuzla tanışalım ve gidelim Tanrı misafiri niyetine… Selamlaşalım, halleşelim, helalleşelim…

 En azından Tanrı selamını kesmeyelim…

 Ne dersiniz?
 

Meryem Aybike SİNAN / Haber 7
aybikesinan@gmail.com

YORUMLAR 10 TÜMÜ
  • Neşet Fırat 15 yıl önce Şikayet Et
    Mehmet Efendi'ler. Biz zaman icerisinde her sey degisir zannederiz ama aslinda degisen sadece isimlerdir. Nemrutlar da, Ebu Cehiller de; Mehmet Efendiler de degisik isim ve gorunumlerde her devirde bulunurlar. Malatya'da Mehmet Efendi'yi gormek isteyenler Yamali'yi sorabilirler. Su dunyada iyi ki tanimisim dedigim insanlardan biridir Yamali. Allah isini gucunu rastgetirsin...
    Cevapla
  • Hayri Akay 15 yıl önce Şikayet Et
    Sitenin edebiyatçısına en derin hürmetlerimizle.... Kıymetli Kardeşim, güzel yazılarınızı büyük bir beğeniyle okuyorum ve takdir ediyorum. iddiasız, mülayim, kelam-ı kibar bir edibiyatçısınız. Nezih üslubunuza takdirden öte söylenecek söz bulamıyorum açıkçası. Kimseler de söyleyemez. Aklın yolu bidir. Bu ferahlatan yazılarınızın devamını dileriz efendim. Allaha emanet olunuz...
    Cevapla
  • Akın KORAY 15 yıl önce Şikayet Et
    Bende Mehmet Efendiyi tanımak isterdim.. Emin olun yazınızı okurken çok duygulandım. Sizin mahalle ne güzelmiş. Şimdi kimse menfaatsiz birşey yapmıyor. Bayramlarda bile valizini alan bir yerlere kaçıyor.
    Cevapla
  • hakkınkılıcı 15 yıl önce Şikayet Et
    Zübeyde Hanıma.... Sevgili bacım, ne kadar güzel söylüyor anlatıyorsunuz. Aybike hanıma burada yazmayın heder oluyorsunuz diyorsunuz ama size katılmıyorum. Burada özellikle yazması gereken birisi varsa o da Aybike hanımdır.Çünkü yirmi sene sonra da yazıları aynı canlılıkla tıpkı Sait Faik gibi okunacak tek yazar. Kaldıki bu kadar gergin yazıların içinde nefes aldığımız tek sütun. O nedenle siz yazınız aybike kardş. sizi tebrik ederim. eleştiri ve yorum yapacak gücümüz yok bu satırların karşısında. Hürmetler
    Cevapla
  • mehmeta85 15 yıl önce Şikayet Et
    Lütfen siz sadece böyle yazılar yazınız.... Sayın yazarımız, sizi sessizce takip eden bir okuyucunuz olarak açıkçası ne diyeceğimi bilmiyorum. sadece özlem duyguduğumuz bir ses idiniz ve güzel bir iklimden çıkıp geldiniz riya ülkesine. siz bu edebi ve güzel yazılarınızla hem bizi düşündürüyor, hem sakinleştiriyor, hem de hatırlatıyorsunuz. gerçekten müthiş bir kalemsiniz Aybike hanım. bu bir iltifat değil, gerçektir. Allah razı olsun. Saygılar
    Cevapla