Sayın başbakanım köşecileri çağırmayın, edebiyatçıları çağırın
Ahmet Hakan abimiz son yazısında köşecileri çağırmayın onlar sanatçılara benzemez, Köşecilere laf maf anlatılmaz. Onlar sadece ben bilirim havasındalar, onların derdi çekilmez.” Demiş. Vallahi ne yalan söyleyeyim doğru demiş. Hem de kitabın tam ortasından söyleyivermiş. Ben de bu eski dostunuza aynen katılıyor ve diyorum ki; Sayın başbakanım, bu divana köşecileri çağırmayın, edebiyatçıları çağırın. Bu kez divana gelenler sadece edebiyatçılar olsun!
Eskiden köşe yazarı denen ünvanın bir ağırlığı ve havası vardı. Şimdi öyle tuhaf bir yere getirildi ki köşeci olmak yerine edebiyatçı olarak tanınmak daha evladır. Çünkü yazarlık bir tek kitabı dahi olmayan insanlara verilecek bir unvan değildi benim bildiğim. Şimdi köşeyi kotaran, “yazar” ünvanını havada kapıyor. Yazarlar Birliğinin en az üç kitap şartı vardı bir zamanlar.
Biliyorum üstümüze vazife değil kimi çağırıp çağırmayacağınız ama yine de çok bildiğimiz için! Konuşuyoruz işte.
Naçizane diyorum ki siz köşecileri değil de edebiyatçıları çağırın. Nazlı Ilıcak gelip de ne olacak? Koca çınar artık evinde otursun biz gençlere yol yordam öğretsin. Onun yerine Ayşe Kulin gelsin. Fehmi Koru yerine İskender Pala gelmeli bütün efsunuyla. Ruhat Mengi aman Allah’ım katlanılır gibi değil onun yerine Nazan Bekiroğlu Hocam gelmeli. Ayşe Arman’ın geldiğini hayal bile etmek istemiyorum. Ya oracıkta da açık saçık konuşursa? Yok, yok o da gelmemeli. Onun yerine hanım hanımcık Elif Şafak gelmeli. Nuray Mert’i bu aralar hiç arayıp sormamalı. Sevinç Çokum ablamız bütün nezaketiyle ve birikimiyle o divana desen katmalı.
Bu köşecilerin yazdıklarını millet yirmi sene sonra hatırlamayacak. Her gün yazacaksın ve bir gün farklı bir şey söylemeyeceksin! İşte bizim köşecilerin hal-i pür melâli. Ama edebiyatçıların yazdıkları öyle mi? Belki yazdıkları yazılar yüzyıllar sonrasına kalacak bütün tazeliğiyle.
Gelecekse şairler de gelmeli elbette.
Şairin ve şiirin çekildiği bir divanda hep bir şeyler eksik olur. Yavuz Bülent Bakiler, Bahattin Karakoç, Nurullah Genç gibi şairler mavi bir atlas yaymalı sözün üzerine. İbrahim Tenekeci, Yaşar İliksiz gibi genç ve minnetsiz doğrucu şairler de bütün delikanlılıklarıyla gelmeli sözün kıyısına.
Yani divana gelenler bir de şair olmalı, yürekten söylemeli her ne söyleyecekse.
Siz biliyorum ki “bana yürekten söyleyin her ne söyleyeceksiniz” diyen, yüreğiyle konuşan, yüreğiyle dinleyen bir başbakansınız. Biz sizi işte bu yönünüzle sevdik.
“Edebiyat krallıklardan bile uzun ömürlüdür” diye kim demişti şimdi hatırlamıyorum ama bunun gerçekten de böyle olduğu aşikâr, belli. Edebiyatçı empati yapar, sağ duyuludur. Edebiyatçı sözün gücüne inanır köşenin değil, edebiyatçı güzel ve doğru olana inanır, polemiğe değil. Edebiyatçı dertli insandır, meselesi olan kişidir, tasasız değil.
Köşecilerin derdi öyle mi ya? Köşesinde ülke yönetmeye çalışır çoğu zaman. Kimseleri beğenmez, ya temelli muhalefettedir, ya da yağ çekmekten, dalkavukluk yapmaktan iflahı kesilmiştir. Hani hem edebiyatçı hem köşeci olan birkaç asil insan kalmıştır kalmasına ama onlar da o kadar azdır ki. Zaten böyle şeyleri mesele de etmezler.
Şimdi bana sayacaklar, verip veriştirecekler hatta çizmeyi aşıp, sen de kimsin be kadın diye topa tutacaklar. Ben edebiyatçıyım, köşecilik yapmıyor sadece edebiyatın o muazzam dünyasına seyahatler düzenliyorum. Katılanlar bilir hangi masalımsı ülkelere gittiğimizi.
Bu ülkede gazetecilik mesleğini edebiyatçılar başlatmış olsa da şimdi “öz yurdunda garipsin, öz vatımda parya” noktasına gelmiş bulunuyoruz. Yetmedi bir de üvey evlat muamelesi görüyoruz köşeciler saltanatında.
Oysa toplumun sorunlarına en çok edebiyatçılar tarafından ayna tutulur. En gerçekçi yaklaşımlar onların eserlerinde gizlidir. Derinlik onların dünyasında çiçek açar. İşte bu nedenle Sayın Başbakanım, siz en iyisi mi sadece edebiyatçıları çağırın o iyi niyetli divan toplantılarına.
Şimdi yorumcular diyecekler ki yani seni de mi çağırsın, seni gidi yağcı seni! Hatta yazından vıcık vıcık yağ damlıyor bile güya beni incitmeye çalışanlar bile olacak, biliyorum. Yok, vallahi kendim için bir şey istemiyorum yeter ki gönüller bir olsun. Ama bu toplantılara mutlaka edebiyatçı dostlar konuk olsun yeter bana.
Divana gelenler divanın niçin toplandığının farkında olmalı.
Olmalı ki niyet hâsıl olsun.
Yoksa toplanmanın ne âlemi var?
Muhabbetle efendim…
Meryem Aybike Sinan - Haber 7
aybikesinan@gmail.com