Nasr: Amerika, Avrupa'dan daha dindar!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş ve Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün ortaklaşa düzenlediği “ Din, Modernite ve Gelenek” konulu toplantıda dünyaca ünlü düşünür Seyyid Hüseyin Nasr ve Hıristiyan ilahiyat profesörü Harvey Cox, Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda İstanbullularla buluşturuldu.
Seçkin bir seyirci topluluğunun izlediği buluşma oldukça renkli ve heyecanlı geçti.
Birbirlerini “Dini gökkuşağının iki uç noktasındaki iki kişi” olarak tanımlayan bu iki eski dosttan Prof. Seyyid Hüseyin Nasr, “geleneksel düşünce ekolünün” günümüzdeki en hararetli savunucusu olup George Washington Üniversitesinde İslam araştırmaları öğretim üyesi olarak akademik hayatına devam ediyor.
Prof. Harvey Cox ise Harvard üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi olup din felsefesi ve sosyolojisi alanında dünyanın en önde gelen akademisyenlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Bu anlamlı ve büyük buluşmanın konusu ise “Din, modernite ve gelecek” idi.
Açış konuşmasını Kültür A.Ş Genel Müdürü Nevzat Bayhan yaptı. İstanbul’un bir barış şehri olduğuna vurgu yapan Bayhan, dinlerin insanların daha mutlu olmaları için var olduğunu, bugün burada iki zirve insanın bir arada bulunmasının bile çok önemli bir adım olduğunu belirtti. Konuşmasında Fatih Sultan Mehmet’in bir beytine atıfta bulunarak, hünerin, yıkılmaz sanılan dağları yıkmak, bir şehri almak olmadığını, asıl hünerin bir şehri abat etmek olduğunu söyleyen Bayhan, geleceğimizin dini, ırkı ve rengi ne olursa olsun barış içinde bir arada yaşama kültürünü muhafaza etmekle zenginleşeceğini belirtti.
Moderatörlüğünü SETA vakfının kurucu başkanı ve Başbakanlık Başmüşaviri Doç. Dr. İbrahim Kalın’ın yaptığı toplantıda ağırlıklı olarak aşağıdaki sorulara cevap arandı.
Dünyamız bundan sonra daha seküler mi yoksa daha dini bir nitelik mi kazanacak?
Moderniteyi geride bıraktık mı?
Dinlerin geleceği nasıl şekillenecek?
Dinler dünyanın siyasi, ahlaki ve toplumsal geleceğinde nasıl bir rol oynayacak?
Din temelli çatışmaların geleceği ne olacak?
İslam ve Batı toplumlarının dini hayat tecrübeleri bundan sonra nasıl şekillenecek?
Konuşmasının başında Seyyid Hüseyin Nasr, eski dostu H.Cox ile İstanbul’da bulunmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. İki farklı dinden ilim adamının bir arada bir diyalogu sürdürmesinin, dinin ve dolayısıyla dünyanın geleceğiyle ilgili fikir beyan etmesinin önemli olduğunu vurgulayan Nasr, “İslamafobia”nın artış gösterdiği bu dönemde bu tür toplantıların daha da önem kazandığını belirtti.
Dinin A. Comte ve K. Marks gibi düşünürlerin yaklaşımlarının etkisiyle marjinalleşme gibi bir tehditle karşılaştığını ancak bundan sıyrılarak 20. yüzyılın 2. yarısından itibaren tekrar yükselme sürecine girdiğini anlattı. Sekülarizmin ve hedonizmin kalesi olan Harvard’ta bile artık yükselen değerin din olduğunu söyleyen Nasr, modernizmin en derin anlamda iflas ettiğini söyledi.
Modernizmin göbeğinden post modernizmin ortaya çıktığını belirten Nasr, Müslümanlar tarafından batının bir cennet olarak görüldüğünü, Müslümanların, 2. dünya savaşında hemen her ülkede batılıların birbirlerini öldürdüklerini gördükleri halde ne yazık ki birçok müslüman ülkenin bu süreçte sekülerleştiğini ve hala birçoğunun kendi içinde küçük azınlıklarca yönetildiğinin acı bir gerçek olduğunu söyledi.
İslam ülkelerinde kamusal ve kültürel alana dinin sirayet etmede yıllarca zorluklarla karşılaştığını, bu ülkelerin yıllarca mutlu azınlıklar tarafından yönetildiğinin altını çizdi.
İslamiyetin insanı mutluluğa götüren asıl kaynak olduğunu belirten Nasr, “İslamiyet sınırlarını çizmiş bir din olup, modernizme iştirak etmemiş, bir ateistler ordusu ortaya koymamıştır, diyerek ateizmin çıkış membaına atıfta bulundu.
Batının bizzat kendisinden modernizme dair eleştirilerin çıkmasının çok önemli olduğunu belirten Nasr, İslam dünyasının ivedilikle bu gerçeğe uyanmasının zaruri ve bir o kadar da faydalı olacağını söyledi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin batının yaptığı hataları yapmak zorunda olmadığını, dünyada yıkıma uğramamış ve kirlenmemiş bir yer kalmadığını ve bütün ekolojik krizlerin altında manevi krizlerin yattığını ve bütün bu gerçeklerin sebepleriyle ortaya çıkmış olduğunu ifade etti.
Nasr, Modernite tahakküm edici bir güç olarak karşımızda durmaktadır ve dinimizi kaybedersek biz de kaybolup yok olacağız, diyerek ciddi bir endişesini dile getirerek bir takım uyarılarda bulundu…
H.Cox ise konuşmasında Nasr’la hemen hemen aynı noktada bulunduklarını Hıristiyan dünyada da dine yönelmenin artarak devam ettiğini belirtti. Modernitenin bir tek dini olumsuzlayan anlamıyla değil birçok farklı yönden ele alınması gerektiğini söyleyen Cox, farklı geleneklerin bir araya gelerek yaşayabilecekleri o medeniyetler ittifakının alt yapısını ve kültürünü oluşturmalıyız, dedi.
Harvard Üniversitesinde ve ABD’nin birçok bölgesinde kent dindarlığının arttığını ve dinin Modernitenin önüne geçtiğini söyledi. Bilim ve teknolojide bütün dünyanın en önünde bulunan entelektüel Amerikalının din arayışını ve dindarlığını anlatan Cox, teknoloji, modernite, madde artık iflas etmiştir. İnsanı asla mutlu etmeye yetmemiş ve Moderniteyi zirveye çıkaranlar tarafından anlaşılmıştır ki bilimsel metodun sonuna gelinmiştir ve insanın aslında aradığı biricik gerçek dindir. Gelecek dinin geleneğinde saklıdır.
Burada önemli olan hangi dinin olduğu değil, din faktörü yani inanmak olduğunun da altını çizen H. Cox, yakın bin gelecekte bütün dünyada yükselen değerin din olacağını özellikle Hıristiyan ve Müslümanın birçok ortak noktaları olduğunu, ama bir Budist’le bunun aynı olmadığını dolayısıyla kutsal dinlerin bir gökkuşağını andırdığını ifade etti.
Seyyid Hüseyin Nasr ve Harvey Cox gerçekten de İstanbul’da rüzgâr gibi geçtiler. Gözlerimizde umut, dudaklarımızda tebessümle nefes almadan takip ettiğimiz bu anlamlı buluşmayı gerçekleştiren Kültür A.Ş Genel Müdürü Nevzat Bayhan Ağabeye ve Başbakanlık Başmüşaviri Doç. Dr. İbrahim Kalın Beyefendiye gerçekten teşekkür ediyorum.
Bazen sert, bazen tatlı bir rüzgârdı bu.
Üzerimizdeki bungunluğu attı.
Dinginleştik.
Tazelendik.
Muhabbetle Efendim…
Meryem Aybike Sinan - Haber 7
meryemaybike@gmail.com
-
ali koç 14 yıl önce Şikayet EtÇünkü Amerikalılar da Gurbetçi Gariban!. O kıtaya geldiklerinde eski kıtalarını terk etmişlerdi. Garibanlardı, gurbetçilerdi. Malkom X de dışlanmışlık yaşayan zencilerdendi. Ve tüm zenciler gibi o da bu yüzden Dindardı ve tepkisni Tanrı ile gösterdi. Bu her zaman böyle olmuştur. Yahudiler de zamanında Firavuna karşı Tanrı ile tepki gösterdiler. Fakat tek Tanrıya tapan bir Firavun daha vardı. Akhenaton. Belki de Musa ile aynı dönemde yaşadı ya da daha önce! İslamın da tabanını fakirler ve garibalar oluşturdu ilk yayılırken.Beğen
-
Sen de mi Bürütüs 14 yıl önce Şikayet Etbizim adımıza da izlemişsiniz.... Aybike hanımefendi, sizi fırsat buldukça takip eden bir okuyucunuz olarak teşekkür ederim. nasrı biz de seyretmiş gibi olduk. dikkat çekici bir sohbet olmuş. Yüreğinize sağlık.Beğen
-
demokrat 14 yıl önce Şikayet Etİslamiyet bütün dünyayı saracak!. Bu zaten bekleniyordu. İszlamiyetin yükselişe geçtiği bir gedrçek. Modernite bitmiştir daha doğrusu bitmeye mahkumdur. Bu güzel bilgileri bizim için kaleme aldığınız için teşekkürler.Beğen
-
Haber7 en büyük! 14 yıl önce Şikayet EtNasra katılmamak ne mümkün!. Dünya çapında bir islam idoloğu bunları söylüyorsa kendimize dönmemiz ve vakit kaybetmeden dine sarılıp asr-ı saadeti hakeim kılmamız gerekmez mi? doyasıya istifade ettim. Yüreğinize sağlık.Beğen