Meryem Aybike Sinan
Meryem Aybike Sinan
HABER7 YAZARI

Tabiri caizse cüce!

GİRİŞ 31.10.2011 GÜNCELLEME 31.10.2011 YAZARLAR

“Büyük adamların yakından görünüşüdür!”

Elimde çok eski bir kitap var.

Tanzimat döneminin ilk mizah kitabı Lehçetü’l Hakayık. Direktör Ali Bey’in bu kitabında bir takım kelimelere sözlük anlamının dışında mizahi tarafı ağır basan anlamlar yüklenmiş!

Tanzimat Edebiyatının önemli isimlerinden Direktör Ali Beyin dönemin ilk mizah kitabı olan  “Lehçetü’l Hakayık” adlı bu eserinde birbirinden güzel ve mizahi tarafları da olan ilginç tespitleri var.  

Mesela bu kitapta “CÜCE: Büyük adamların yakından görünüşü” olarak tanımlanıyor.

Uzakta bulunan, bizde olmayan, sahip olmadığımız şeyleri, iyi bilmediğimiz insanları böyle uzaktan uzağa değerlendirirken kendisine birçok anlam yükler, olmadık değerler atfederiz. Lakin iş tersine dönünce yani elde ettiğimiz zaman, yakından incelediğimiz, gördüğümüz zaman bin bir türlü kusur çorap söküğü gibi gelip önümüze oturuverir!

Bir anda hayalden dağlarımız çöküverir üzerimize.

Önemli ve büyük adam dediğimiz kimseleri de gereksiz yere şişirip büyütenlerimiz vardır elbette. Ama yıllarca gözünde büyüttüğü, yere göğe sığdıramadığı kimseleri yakından tanıyınca inkısar-ı hayale uğrayan ve uzun zaman kendini toparlayamayan nice insanın olduğunu tahmin edebiliyorum. 

Toplum olarak önemli ve değerli kavramlarını birbirlerinin yerine kullandığımızdan mıdır yoksa her önemli koltuğu kapana anında “değerli” sıfatını da eklediğimizden midir bilinmez bu iki kelime birbirinin yerine bile bile kullanılır olmuştur!

Oysa kıymetli, değerli ve önemli ayrı manalar taşırlar.

Kıymetli insan her mekân ve zamanda değerlidir zira insanlık kumaşı paha biçilmezdir, insandır, gönül ehlidir, mana tarafıyla yüreklerin taraçalarına oturmuştur.

Kıymetli insanın yürüyüşü şartlara göre, mevzilere göre değil, hak bildiği yolda erdemlice ve hasbicedir.

“Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen hak için âlemin kölesi ol, kulu ol”

Ünlü mutasavvıf Osman Hulusi Efendi’nin yukarıdaki beytinde belirttiği gibi hak için, adalet için, nizam için, intizam için cümle âlemin kölesi kulu olandır kıymetli insan.

Kıymetli insan için paranın pulun, makamın, şanın şöhretin herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Kıymetli insan hangi işi yaparsa yapsın o işi de beraberinde kıymetlendirir, ziyadelendirir.

Değerli insan, kendisini seven için her türlü övgüyü hak eder. Sevenleri tarafından buna layık görülür. Sevenleri yoksa kendi de yoktur. Var oluşu bir yerde kendisini sevenlere bağlıdır. Bu bakımdan her insan az çok değerlidir, sevimlidir, şirindir sevdiklerine. 

Önemli insana gelince…

Sahip olduğu bu kisve pahalı bir kıyafet gibidir. Tıpkı Nasrettin Hocanın kürkü hikâyesinde olduğu gibi kürkü sırtındaysa önemlidir, kürkünü kaybedince tabiri caizse dış kapının mandalıdır.

Bu önemli kimselerin işi çok ama çok zordur.

Nitekim sahip oldukları “önem” pozisyonunu kaybedince hayatlarını kaybetmişçesine kırılır hayata küserler, her şey biter ve ciddi bir yalnızlığa itilirler. Bin sene yaşlanırlar aniden.

Peki, hayat değer mi böylesi bir ÖNEM’E!

Değmez elbette.

Hayatta en değerli, en önemli ve en kıymetli nice şeyler vardır ki bunların bize kattıkları bu dünya ile sınırlı değildir. Bir noktayı bilmek, anlamak, sırrına haiz olmaktır asıl değerli olan şey.

Tasavvufun âsi mutasavvıfı Niyazi-i Mısrî asıl gayemizi şöyle ifade ediyor bir gazelinde:

“Sen seni bilmektir ancak pîre ülfetten garaz
Noktayı fehmeylemektir ilm-ü hikmetten garaz”

( Bir mürşit ile görüşmekten maksat, kendini bilmektir, ilim ve hikmetten maksat ise bir noktanın sırrına vakıf olmaktır)

  Dünya nimetlerinden vazgeçmek her insanın karı değildir ama kıymetli insanın arzuladığı şeydir en azından. Nefsinin kulu kölesi olmuş kişilerin insanlığa ne gibi faydaları olabilir ki? Ancak kendi nefsini azat etmiş, dünyanın bütün faydalarını emekliye ayırmış, kendinin de sıradan bir kul olduğunu unutmamış kimseler gerçek anlamda “ büyük adam”, “Dava adamı”  olabilirler!

“Nefsini bilen irermiş bir tükenmez devlete
Fakr-ı Fahri’dir Niyazi bil o devletten garaz"

( Nefsini bilenler o mana ikliminin servetini de elde ederler, Sevgili peygamber: “Fakrımla fahrederim: fakir oluşumla övünürüm” buyurmuştur. Niyazi Mısri de bu beytinde asıl zenginliğin fakirliğiyle övünmek olduğunu ifade etmektedir.)

Direktör Ali Bey’in “Cüce” kelimesi bizi başka diyarlara sürüklese de dönüp dolaşıp yine “Lehçetü’l Hakayık” kitabına geldiğimizde müellifin ilginç ve gülümseten bambaşka kelime oyunlarına da rast geliyoruz ve sizlerle paylaşmak istiyoruz:

Şair: Söz kantarcısı. İnşallah: red cevabı. Yazı: Gözle görülen fikir. Âlim: Her şeyi bilmediğini bilen. Aferin: Ucuz hediye. Avukat: Suçluların çamaşır yıkayıcısı. Ahlak. Akıl polisi. Yaş: Kadınların saklamaya muktedir oldukları tek sır. Timsah: Tohuma kaçmış kertenkele. Kefen: Modellere başvurulmadan biçilen elbise. Mumya: İnsan çirozu. Sükût: çok kuvvetli, müthiş söz. Şiir: Darası alınmış söz. Takma ad: Edebiyatçıların maskesi.

Eserlerinde düşündürürken, gülümseten Tanzimat Edebiyatının bu önemli gazeteci- yazarını bu vesileyle rahmetle anıyoruz.

Muhabbetle kalınız.

Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com

YORUMLAR 2
  • demokrat 12 yıl önce Şikayet Et
    Hoş ve güzel. Sayın yazar hoş bir meseleyi ele almış. Çok da iyi etmiş. Zira aynı konuların etrafında tavaf eden yazar korosunun dışında farklı bir ses duymuş olduk. tebrikler.
    Cevapla
  • Tuncay Akarsu 12 yıl önce Şikayet Et
    Harika bir yorum. yazarı özellikle takip ederim. Gerçekten çok farklı ve anlamlı bir değerlendirme ve yorum tarzı var. bilgi ve birikiminin üst düzeyde olduğunu her yazısında hissetiren bir yazar. kendisini tebrik ederim. saygılar.
    Cevapla