Meryem Aybike Sinan
Meryem Aybike Sinan
HABER7 YAZARI

Marifetname yazarının aşk mektubu!

GİRİŞ 13.02.2012 GÜNCELLEME 13.02.2012 YAZARLAR

Mevla görelim neyler/ neylerse güzel eyler!

Bu sözlerin müellifini hepiniz tanıyorsunuz aslında. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’ni bu ünlü şiirinin dışında ünlü eseri “Marifetname “ adlı ilginç eseriyle de bilir ve severiz.

Ancak bu değerli mutasavvıfın bunların dışında eşlerine yazdığı mektuplar başka güzel, başka anlamlıdır. Gurbete çıktığı demlerde eşlerine farklı farklı ve kişisel özelliklerine uygun aşk ve sevgi mektupları yazarak gönüllerini alan ve sevgisini ifade eden İbrahim Hakkı Efendinin bu mektuplarından birini “Sevgililer Günü” için sizlere bir fikir verir düşüncesiyle parantez içine aldık:

“ İzzetli, hürmetli, hakikatli, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asıllı, usullu, akıllı, iz’anlı, hünerli, marifetli, üsluplu, güzel huylu, tatlı dilli, uzun boylu, ince belli, kıl ayıpsız hatunum, helalim Firdevs Hatun huzuruna;

Derun-i dilden ve can ü gönülden selamlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın sual ederiz, Huda’nın birliğine emanet veririz. Benim nazlı yar-ı gam-gûsârım, benim şenliğim, şöhretim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevs’im

Neylersin, nişlersin, ne keyiftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Okur musun, nakış mı işlersin, oynar mısın, güler misin?

Firdevs, Firdevs, o saçların seveyim, o kaşın seveyim, o gözün seveyim, o yüzün seveyim, ayıpsız canın seveyim, sakın benden küsmeyesin ki gönlüm sıkılmasın. Kusurlarımı affet, ahret hakkını helal eyle. Bu uçkuru bana yadigâr mı verdin, yoksa bununla beni bağladın mı? Zira yadigâra ne hacet, hiç hatırımdan çıkmadın, gözüm önünde durursun. Böylece apayan gönlümdesin. Allah’a emanet olasın. Bin tabaka kâğıt yazsam seninle sözlerim bitmez. Şimdi mektubum boş olmasın için pak bürüncük gömlek göndermişim, mazur olsun. 

Sizin hevesinize çermiği yaptırım inşallah tamam olanda sizinle bir gece anda çimeriz. Gönlünüz her isterse şehirden getirtesiniz, meyvesiz kalmayasınız, haftada bir ki kere çaylara, bahçelere çıkasınız, hapsolmayasınız, rahat olasınız. Allah’ın birliğine emanet olasınız!”

Bu mektubu dikkatle incelediğimizde bu ünlü mutasavvıfın eşinin bütün ihtiyaçlarını, maddi ve manevi anlamda mektubunda dile getirmiş, onun ruhunda hiçbir boşluk bırakmamak için ince detaylara girip, eşine huzur ve saadet temin etmek için çaba sarf ettiğini görüyoruz. !

Eşine, sevdiğine bu kadar içten mektup yazan ve onu bu denli düşünen kaç erkek kaldı acaba?

Bunu kestirmek zor olsa da mektubun, böylesi muhabbetlerin ve aşkların eşler ve sevgililer arasında olmadığını artık tahmin etmek çok zor değil ne yazık ki! Zira bu zevk ve eğlence toplumunda, bu gırtlağına kadar dünya telaşlarına batmış kadın ve erkeklerde kalbi terennümler maalesef unutulma noktasına gelmiştir. 

Kalbimizin sesini duymuyoruz!

Sevgililer Günü adı altında bir tüketim çılgınlığı yaşanacak yarın. Herkes ne kadar çok para harcarsa, ya da harcanırsa o kadar çok sevdiğini ve sevildiğini sanma gafletine düşecek! Oysa hangi tek taş yüzük, hangi pırlanta kolye ve hangi gül bahçesi yukarıdaki mektubun içtenliğini, duygusunu, sevgisini, o asil güveni ve bağlılığı verir acaba?

Bedenen aynı mekânda ruhen kilometrelerce uzak coğrafyalarda gezinen ruhların sarmaş dolaş olması mümkün müdür? Aşk sırçasından düşmüşse, muhabbet yitirilmişse, hiçbir mücevher, hiçbir gün bunu telafi edemez. Sevmek, sevilmek gibi latif duyguların bir fiyatı yoktur, terazisi yoktur, günü yoktur, dünü yoktur!

Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi gibi sevdiklerimize sayısız güzel sıfatlarla seslenebiliyorsak, onların hayatımızdaki yeri tartışılmaz ise, aşk ve muhabbet sağanak sağanak yağıyorsa üzerimize bırakınız ayları günleri…  

Aşk saatin kaç olduğunu bilip aldırmamaktır!

“Aşk bir erkeğin ya da kadının sevdiğini her şeyin üstünde görmesidir. Anlayış ve sevgi üzerine kurulmayan evlilik kutsallık kazanamaz. Aşkla kuşatılmış evlilik gerçek evliliktir! Diyor Tolstoy.

Bediüzzaman ise; “Aşk şiddetli bir muhabbettir” diyor.

Günümüz kadınları da tıpkı Firdevs Hatunlar gibi böyle nazik ve içli mektuplar almalıdır, gönülleri okşanmalıdır, hatırlanmalıdır ancak bu mutlaka sevgililer günün adı verilen ve tamamen maddileşen bir günde değil her güne dağıtılmalıdır.

Gerçi telefon ve internet ortamı duyguların anlık seyrine bile tanıklık ediyor ancak nedense bu duyguların tınısı ve büyüsünde bir problem olmalı ki aşklar sürmüyor, evlilikler çalkantılı, dostluklar pamuk ipliğine bağlı!

Samimiyetsiz ve duygusuz ilişkiler bitmeye mahkûmdur bu bir gerçek!

Bu 14 Şubat Sevgililer Gününde şöyle yürekten söylenen içli sözleri, kalpten yazılmış mektupları ve dualarla ve iyi niyetlerle örülmüş aşkları ve arkadaşlıkları ve dostlukları tesis edecek kaç kişi var acaba?

Günümüz insanının gerçekten de bütün bunlara çok ihtiyacı var. Zira insanlar mutsuz, bir yudum sevgi için sanal ve banal ortamın duygusuz ve hissiz ortamında aşk dileniyorlar!

Sözlerimizi kısa bir hikâye ile bitirelim:

Adamın biri Madam La Sabiere’e:

-Biz ne deli insanlarız, kadın erkek durmadan aşkı düşünürüz. Hâlbuki hayvanlar senede bir iki gün dışında fazla ilgilenmezler bu işle demiş!

La Sabiere şu cevabı vermiş:

-İşte bunun için onlar hayvan ya!

Ne diyelim Yunus’un temennisiyle veda edelim:

“Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz!”

Muhabbetle ve aşkla kalınız!

Meryem Aybike Sinan - Haber7
meryemaybike@gmail.com
http://twitter.com/maybikesinan

YORUMLAR 36 TÜMÜ
  • Can Bican 12 yıl önce Şikayet Et
    Her zaman temkinli olmak gerektiğini anlamama dair.(Bu bir itham değildir). Yehova şahitleriyle ilk karşılaşmamda cehennemle ilgili görüşleri bana tuhaf gelmişti.Cenneti kabul ediyor fakat cehennem diye bir yer olmadığını ve kitapta geçen cezanın yokluk olduğunu söylüyorlardı.Kutsal Kitabı tarayıp konu ile ilgili bir sürü ayet bulunca gençliğin de verdiği heyecanla tezlerini kendi kitaplarından delillerle çürüteceğim günü iple çekmeye başladım.Fakat cehennem olarak çevrilen kelimenin aslının İbranice Gehinnom Yunanca Gehenna olduğu bilgisine ulaşınca görüşlerinin tamamen dayanaksız olmadığını anladım.Yahuda krallığı döneminde gereksiz eşyaların biriktirilmesi için kullanılan Gehenna Vadisi cehenneme isim olmuştu.Zamanla vadi dolduğunda biriken eşyalar yakılarak yok ediliyorlardı.Vadinin cezalandırma amaçlı yakma olayları için kullanıldığı rivayetleri de mevcut.Muhtemelen kitapta geçen cehenneme atfen(ateş çağrışımı ile) bu vadiye Gehenna ismi verilmişti. Lakin kelimenin ilk kullanım zamanını araştıracak alt yapı ve imkanlara sahip olmadığımdan konuyu açamadım.
    Cevapla
  • Can Bican 12 yıl önce Şikayet Et
    Düzeltme. "ve fakat bu görüşünde isabet etmediğini belirtmekten de çekinmemişlerdir." olacaktı...
    Cevapla
  • Can Bican 12 yıl önce Şikayet Et
    Katkı babından.... Bir rivayete göre İbni Mesud muavvizeteyni Kur'an'dan saymaz ve mushafına almaz. Onlar Rasulullah'a öğretilmiş dualardır der. Bu görüşüne katılmayan çağdaşları (ve dahi halefleri) onu hiçbir zaman tekfir etmemişler, ve fakat bu görüşünde isabet etmediğini belirtmekten de çekinmişlerdir. Yine Merhum S.Kutub'un Fil Suresi tefsirinde Abduh'u eleştirirken kullandığı üslub dikkat çekicidir.
    Cevapla
  • Can Bican 12 yıl önce Şikayet Et
    Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye onu haykırmaktan çekiniyorsa,. Üstad öncelikle süpürge-elek benzetmenizi çok tuttuğumu söylemeliyim. Yalnız eleğin gözeneklerini düzenli olarak kontrol etmekte fayda var. Yoksa elekte açılacak bir delik geçirmemesi gerekenleri de geçirmesine yol açabilir. ;-)<br> Allahın kitabından başka hiçbir kitab "la raybe fih" değildir. Ve onun canlı timsali olan Allah Rasulü'nden başka hiç kimse de la yüs'el değildir. Ki O bile canlı muhatabları için öyle değildi. Lakin Kitab'ı anlama/yorumlama şeklini mutlaklaştırmanın sonuçları nelerdir? Farklı anlayanları tenkid de üslub ne olmalıdır ve münakaşada nelere dikkat etmelidir?
    Cevapla
  • faran 12 yıl önce Şikayet Et
    lafız/mana/maksat;maslahat,hikmet. müslüman aklı spürge değil elektir;süpürüp atmaz,süpürüp almaz,ayarlanabilir gözenekli elek kullanır! ümmetin içine düştüğü bu buhranın bir sebebi de orantısız,usulsuz, omurgasız bir ' tevil' bataklığına saplanmasıdır.oysa vahiy sözün ve kitabın değil hayatın konusudur.Allah cc hz yunus için ''...kaçtı gitti,görev yerini izinsiz terketti'' der ama Allah tan daha şefkatli1 olan alimlerimiz kırk takla attırarak sözümona yunus a.s'ı kurtarmaya çalışır!Musa a.s bir adamı haksız yere öldürmüştür,vahiy öyle der ama ulema 'sonraki nesillere bir hikmet üzere' teviline sarılır! sırala gitsin..üstade,elbette herkes aynı derinliğe inemez ve fakat islamın ölçüleri,ölçütleri öyle muğlak değildir. lafzı analiz edip,manayı kavrayıp maksadı anlamaya çalışmak gerekir.öyle ''..vardır bunda bir hikmet,adam koskoca alim,ezberden mi sallamıştır,hem önce onun kadar ilim sahibi ol da o zaman eleştir'' yollu ucuz tavırlara meyletmek -zatınızı tenzih ederim- avamlıktır..
    Cevapla