Şike ve darbe
Futbola ayıracağım zamanı daha faydalı işlere ayırmak adına bir mesafe koymuştum. Bugün geriye dönüp baktığım zaman entelektüel birikimimin önemlice bir kısmını bu prensibe borçlu olduğumu söyleyebilirim. Sonuç: Futboldan hiç anlamam. Takımların 11 kişiden oluştuğunu, üç direkli ve arkası fileli dikdörtgen alanın içine top girince gol olduğunu biliyorum. Nelerin faul olduğunu, ofsaytın neden uygulandığını tam olarak anlayamıyorum; bu İngilizce kelimelerin Türkçe karşılıklarının neden kullanılmadığını da. Maç taktiklerinin nasıl işlediğini dikkatle dinlediğim zaman da kavrayamıyorum. Denemedim ama, bana öyle geliyor ki bu kadar cehaletle çok orijinal futbol yorumları yapabilirim.
'Şike'yi biliyordum; 'teşvik primi'nin ne anlama geldiğini yeni öğrendim. Şike yasası ile ilgili tartışmalara, futbola uzak bir pencereden bakıyorum.
Futbol, siyaset gibi bir iktidar alanı. Büyük paralar dönüyor. Şan, şöhret ve itibar getiriyor. Hem kulüplerin kendi içinde, hem de kulüpler arasında dişe diş bir mücadele sürüyor. Sadece bir kısmı futbol sahalarına yansıyabilen bu mücadele, seçmenlerin gözü önünde yürüyen demokratik rekabet gibi, futbol tutkunlarının takdiri ve desteği ile her sene bir sonuca varıyor. Çekiciliği, siyaset gibi açık, adil ve centilmence yapılmasına bağlı.
Devlet içindeki çetelerin darbe yapmak için giriştikleri provokasyon tezgâhları ne ise, kulüp yöneticilerinin 'şike' ve 'teşvik primi' ile maçın sonucunu belirlemeleri aynı kapıya çıkıyor. Bir takımın gücünü, başarısını artık sahadaki futbolcu veya antrenörün taktikleri değil, şike tezgâhı ile kulüp yöneticisi tayin ediyor. Başörtüsü için yapılan 411 oylamasını Meclis televizyonundan takip eden genelkurmay başkanı veya kuvvet komutanı ile satın aldığı maçı şeref tribününden izleyen bir kulüp başkanının yüzde yüz aynı duyguyu paylaştığını düşünebilirsiniz. Birincisi, maçın Anayasa Mahkemesi'nde istediği gibi sona ereceğini biliyor. İkincisi ise birincisi gibi sahada oynayan futbolcuların, seyircilerin hiçbir anlamı olmadığının farkında. O kadar kanun, kural, hazırlık, emek ve gösteri boşuna. İkisi de kendilerini çok özel kılan bu farkındalığın getirdiği güçle sarhoş. Genelkurmay başkanı için bir milletvekili ve parti başkanı ne ise kulüp başkanı için futbolcu ve antrenör aynı anlama geliyor. Seçmenler ve futbol taraftarları da aynı. Kötülük şurada: Her iki durumda da iyi olanın kazanma şansı yok. Çünkü iyi olan kazanırsa darbeci generale de, şike yapan kulüp yöneticisine de ekmek, yani iktidar alanı yok. Demek ki her ikisi de memleket için zararlı.
Meclis'in elindeki şike yasası, anlayabildiğim kadarıyla yedi ay önceki yasaya göre sadece cezaları hafifletiyor. Cezalar hafiflediği için yargı yeri ağır cezadan, asliye cezaya iniyor. Ancak kulüp yöneticileri şikeden ayrı 'çete' suçuyla da yargılandıkları için dava ağır cezada görülmeye devam edecek. Meclis sadece adalet mabudesinin elindeki teraziye konulan dirhemi azaltıyor; yargı ise iddianameyi kabul edip davayı başlatarak elindeki teraziye sahip çıkıyor.
Yazının devamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz
Mümtaz'er Türköne-Zaman