Murat Çiftkaya
Murat Çiftkaya
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Bayram Otele mektup

GİRİŞ 16.11.2011 GÜNCELLEME 16.11.2011 YAZARLAR

Ne güzeldin sen Bayram Otel! Dışarıdan bakıldığında gözü ne de hoş okşuyordun. Modern mi modern, gösterişli mi gösterişli bir binaydın. Hatırlar mısın, birkaç yıl önce senin bir odanda konaklamıştım. O sırada sanırım eski görüntün vardı üzerinde. O yüzden ahım-şahım bir bina gibi gelmemiştin bana. Ama benden sonra sahibin sana tam bir milyon dolar harcamış. Yok, temellerini güçlendirmek veya binayı sağlamlaştırmak için değil. Yüzünü, görünüşünü güzelleştirmek içinmiş bu para.

Güvenlik kameralarından gördüm senin yıkılışını. Toz-duman içinde yerle bir oldun. Bir anda hem de. Enkazının fotoğraflarına baktım. Milyon dolar harcanan Amerikan yüzün görünmüyordu. Tek bir duvarın veya kolonun bile ayakta kalmamıştı. Taş ve moloz yığını haline gelmiştin. Altındaki onlarca insana geçici mezar olmuştun.

Biliyor musun Bayram Otel sen farklıydın. Çok bina yıkıldı depremlerde Türkiye’de ama ancak birkaçı seninle kıyaslanabilir. Sen özeldin. Varlığınla da yıkılışınla da değişiktin. Sen bizi bize gösterdin. Şahsî ve dinî hayatlarımızın sembolü oldun. Sosyal ve siyasî yapılarımıza ayna tuttun.

Gözümüzü açıp baktık mı? Kendimizi gördük mü? Ders aldık mı? Cevabı sen ver.

Biz “görsünler, desinler” anlayışının çocuklarıyız, Bayram Otel. Hayatlarımızı kendimiz veya bir kutsal için değil başka insanlar için yaşarız. Ayıplanmak günah işlemekten daha çok korkutur bizi. Meleklerin değil günahkârların bakışlarına daha çok değer veririz. Başkaları için giyinir, süslenir ve konuşuruz. Ve sonra biz de birileri için “başkası” olur, yargılarız ve ayıplarız.

Kalbimize dönüp bakmak yerine “Acaba ne derler?” diye sorarız. Bize varlığı armağan eden Zât’ın değil, başkalarının rızasını kazanmaya çalışırız. O yüzden kalbimiz yara-bere içinde veya paramparça olsa da aldırmayız, ama elbisemizin üzerinde bir yamaya tahammül edemeyiz. Duygularımızın kirlenmesi değil, ayakkabımıza bulaşan çamur daha çok rahatsız eder bizi. Görünmek var olmaktan önce gelir bizim için. O yüzden sabır, tevekkül, kanaat ve rıza uzağımıza düşer.

O yüzden, bir musibet gelip vurduğunda bize, tıpkı senin gibi, yıkılır kalırız. Kolay kolay ayağa kalkamayız. Avuç avuç depresyon ilacı yutar, psikolog ve psikiyatr kapısı aşındırırız.

Her büyük caddemizde en az yirmi bijuteri ve giyim mağazası bulursun ama bir kitapçı bulmak için sormak ve yürümek zorundasın. Bu ne demek biliyor musun Bayram Otel? Görüntümüz bizim için aklımızdan ve zihnimizden yirmi kat daha önemli demek! Aynı büyük caddelerimizin ışıl ışıl ve gösterişli oluşuna karşılık, arka sokakların sefalet içinde olabilmesi bundandır.

Çünkü biz insanları dış görünüşüne göre yargılarız. İnsanların ruhuna, duygu ve düşüncelerine değil elbisesine ve arabasına bakarız. Fakirken zengin gibi giyinmeye uğraşırız. Hem biz elbise giyinmeyiz, marka giyiniriz.

Siyasî hayatımız görüntüye tapınmaktan ve gösterişten kurtulamıyor. Hâlâ yöneticilerimiz bir şehre geldiğinde öğrenci, memur okulunu ve işini bırakıp kalabalık yapmak için karşılamaya ve törenlere gidiyor. Tören demişken, bizim resmî bayramlarımızın törenleri o kadar önemli ki, okullarda yüzlerce defa provası yapılır. Haftalar öncesinden hazırlıklara girişilir. Öğrencilerin derslerinden geri kalması önemsenmez. Önemli olan kendi kendimize gösteriş yapmaktır çünkü. O yüzden mi bilinmez, eğitim sistemimizin çürüklüğünden bahsedilir yıllar yılı.

Bizde biçim o kadar önemlidir ve insan hayatı o kadar önemsizdir ki, şaşırırsın Bayram Otel. Bayrağımıza saygısızlık yapıldı diye ayağa kalkarız, öfkeleniriz ama yüzlerce insanın iş kazalarında hep aynı şekilde hayatını kaybetmesine kayıtsız kalır, ortalığı birbirine katmayız.  

Bayram Otel, sen artık yoksun. Ama senin yıkılışına neden olan biçimcilik hastalığı dinî hayatımızda bile var. Laiklerin başörtülüye düşman oluşu gibi, “Başını örtmeyen bizden değildir” diyebiliyor kimi dindarlar, iffetli ve mazbut nice başı açık insanın varlığını unutarak. Hem, din bize niyetlerimizin amellerimizden daha önemli ve hayırlı olduğunu söylese de, bizim için ameller niyetlerden daha fazla önem taşıyor. Bir amelin bizzat kendisine takılıp kalabiliyoruz. Bazen, meselâ, namazın Allah için kılınması gerektiğini unutabiliyoruz. Dinde zorlama yok, ama biz ergen çocuğumuza zorla namaz kıldırabiliyoruz. O bize tepki olarak namazı abdest almadan “kılsa” da, haberimiz olmuyor ve kendi kendimizi tatmin ediyoruz. Çocuğumuz iyice büyüyüp bize isyan ettiğinde, ya da sefih bir hayat tarzına kapıldığında, tıpkı senin gibi, yıkılıp kalıyoruz.

Binanın en önemli kısmının görünmese de temelleri ve sütunları oluşu gibi, bir insanın ve toplumun da ayakta kalmasını imanî ve manevî esaslara borçlu olduğunu unutuyoruz. O temeller ve sütunlar zayıfsa, küçük sarsıntılarda bile kişisel ve sosyal hayat binalarımız zarar görebiliyor.

Velhasıl, Bayram Otel, sen yıkıldın gittin ama senin temsil ettiğin görüntü düşkünlüğü varlığını hâlâ devam ettiriyor hayatımızda. Kim bilir ne zamana kadar!

Murat Çiftkaya - Haber 7
Çiftkaya@yahoo.com

YORUMLAR 2
  • Mesut Aydın 14 yıl önce Şikayet Et
    Muhammed Esed. Aljazera'de yayınlanan "Road to Mecca" programının sonunda tefsir yazarı Muhammed'in Esed'in İspanya'da mefdun bulunduğu müslüman mezarlığına gidiliyor. Orada görevli olan İmam Esed'in mezarının aslında hristiyanlıktan esinlendiğini ve böyle yüksek bir mezarın İslamda olmadığı gibi bir yorumda bulunuyor. Programın kapanış cümlesi de, Esed'in yıllarca biçimcilikle mücadele ettiği ve mezarında bile bununla uğraşmak zorunda kaldığı şeklinde idi. Bu yazı da ilginç bir şekilde bana bunu anımsattı.
    Cevapla
  • senai demirci 14 yıl önce Şikayet Et
    Eyvallah... Amenna... Sütunlarımızı sağlam yükseltmek için, temellerimizi derin tutmak için, içimizi dışımız adına, özümüzü sözümüz adına güzelleştirmek için, Bayram Otel'e ve tüm yıkıntılara dair güzel bir bakış... teşekkürler muratcığım..
    Cevapla