Mürsel Gündoğdu
Mürsel Gündoğdu
HABER7 YAZARI

Biz Ömer’leri Çok Severiz

GİRİŞ 17.11.2020 GÜNCELLEME 18.11.2020 YAZARLAR

Kültür ve medeniyetimizi inşa eden büyük ustaların ruh ve gönül ikliminden uzaklaşıp onlara yabancılaştıkça nasıl bir kimlik bunalımıyla yüzleştiğimizi çok acı tecrübelerle idrak eden bir toplumuz aslında.

 

 

Bu durum hepimizin yakındığı bir mevzudur ama gelin görün ki bu hususta atılan samimi adımların toplumun gündeminde oluşturduğu yankı ne yazık ki bu yakınmaların fersah fersah uzağında kalmaktadır. Toplumumuzun geleceği olan gençler, kimliklerini nasıl inşa edecekler? İçinde bulundukları kimlik bunalımını nasıl aşacaklar? Sosyal medya ortamlarının tarumar ettiği gençlerimizin zihinlerine kendi kültür ve medeniyetimizden süzülüp gelen değer tomurcukları nasıl nakşedilecek?

Kendi öz kültürüyle tanış olup onunla donanmayan bir gencin yarınlara dair söyleyeceği bir söz olabilir mi?

 

 

Bana bu satırları yazdıran husus şair, yazar ve bir kültür insanı olan Muhsin İlyas Subaşı’nın kaleme aldığı Mihrabad Yayınları’ndan çıkan son eseri “Ömer bin Abdülaziz” isimli tarihi romanı oldu.

Muhsin İlyas Subaşı, Sivas-Şarkışla’lı olmasına rağmen Kayseri’li kimliğiyle öne çıkmış öz kültürümüze dair ülkemizin en hassas, duyarlı ve güçlü kalemlerinden birisidir. Kayseri’ye dair her nerede kültürel bir sohbetten söz açılsa Muhsin İlyas Subaşı ismi, kültür ve edebiyatımıza yapmış olduğu samimi katkılar nedeniyle en önde zikredilenlerden birisi olur. Öyle ki Muhsin İlyas Subaşı sadece Kayseri’de yaşayan biri değil bu güzel şehrin kimliğine, kültürüne, edebiyatına, sanatına ve yüreğine dokunan muzdarip bir tefekkür insanı olarak karşımıza çıkar.

Üniversiteyi okuduğum ve ilk göreve başladığım yer olan ve adı ticaretle anılan Kayseri’nin Muhsin İlyas Subaşı’nın yüreğine ne kadar dokunduğunu bilemiyorum. Bu hususta güzel vefa örnekleri olarak bildiklerim, kendi kitaplarından oluşan bir Muhsin İlyas Subaşı Kütüphanesi inşa edilmesiyle bir de adına vefa gecesi düzenlendiğidir.

Her ne kadar ticaret şehri olarak tanınsa da Mevlana’nın hocası olan Seyyid Burhaneddin gibi büyük değerler yetiştirmiş kadim bir kültür şehri de olan Kayseri’nin Muhsin İlyas Subaşı gibi milli kültürümüzün hemen her alanında değer üreterek ülkemize mâl olmuş büyük bir kültür insanının yüreğine sıklıkla dokunması gerektiğini düşünüyorum.

Muhsin İlyas Subaşı, kaleme aldığı son romanı Ömer bin Abdülaziz’de İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından birine tarih ve edebiyatın muhteşem birlikteliği eşliğinde neşter vuruyor ve dört büyük halifeden sonra beşinci halife payesine erişmiş olan Ömer bin Abdülaziz’in hayatı ve mücadelelerini oldukça akıcı ve güçlü ifadelerle okuyucusuna sunuyor.  Ömer bin Abdülaziz aslında İslam tarihinin on ikinci Emevilerin ise sekizinci halifesidir. Muhsin İlyas Subaşı’nın bu romanını bana göre özel kılan hususlardan birisi, hikayenin olay örgüsünün Ömer bin Abdülaziz’in neden beşinci halife sayılması gerektiğiyle ilgili soruların cevabı etrafında özenle kuruluyor olmasıdır.

Bu romanı okurken hem en güzel şekilde bu soruların cevabını buluyor hem de Subaşı’nın şairliğinden kaynaklanan kelime seçimleriyle doyumsuz bir edebi seyahate çıkıyorsunuz. 

Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği son din İslam’ın bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olacak ilahi düsturlarını kendisinden sonra bu yüce görevi omuzlayan Dört Halife, hakkıyla ifa etmiştir. Dört Halife’den sonra bu göreve gelen Emevi halifeleri ise daha ziyade bu kutlu yolun ışığını tüketmekle meşgul olmuş ve başta Peygamber Efendimizin torunları Hz. Hasan ve Hüseyin olmak üzere Müslüman ahaliye tarifsiz zulümler yaşatmışlardır. Bu halifelerin çoğu uygulamaları Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği ilahi hükümlerle asla bağdaşmamaktadır.

Emevi Halifeleri, Hz. Osman’ın soyundan gelmelerine ve bazılarının da sahabi olmasına rağmen bu kutlu makamı bazen kendi soylarının bekası için bazen de şan ve şöhret peşinde koşmak için kullanmaktan asla geri durmamışlardır.

İşte böyle tarihi bir kırılma anında ve kesif zulüm sarnıcında Ömer bin Abdülaziz, Sevgili Peygamberimizin sünnetine sarılarak İslam’ın nurunu ve adaletini yeniden tesis eden bir halife olmuştur. Dönem zor bir dönemdir. Takvim yaprakları, toplumsal ve siyasi sarsıntıların bütün Müslümanları ümitsizliğe sevk ettiği bir zaman diliminde günleri ve ayları eksiltmektedir. İşte böyle sancılı bir dönemde halife olan ve hem topluma hasret kaldıkları nebevi sünneti kana kana içirmeye çalışan hem de bozulan sosyal dengeyi adalet terazisiyle düzeltmeye çalışan gerçek bir Müslüman tavrı sergiler Ömer bin Abdülaziz.

Biz bu yüzden toplum olarak Ömerleri çok severiz. Özellikle Ömer bin Hattab gibi hem hak ile batılı ayırt etmekle hem de adaletle hükmetmekle maruf Ömerleri ziyadesiyle severiz. Elbette Ömerleri bugüne taşıyan ve gençlerimize tanıtmak için bin bir emek harcayan üstatlarımızı da severiz.

Muhsin İlyas Subaşı’nın bu romanını okurken Anadolu irfanından esintiler hissediyor ve öz kültürümüzün ak pak mayasıyla yüzleşiyorsunuz.

Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra halifeliğe Muaviye talip olur. Dönemin Müslümanları ise Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’da birleşmiştir. Ne var ki Muaviye, gerekirse savaşa gireceğini söyleyerek baskı yoluyla bu görevi ele geçirir. Hz. Hasan ise Cemel ve Sıffin’de çok kan döküldüğü için yeni bir sosyal felaketin yaşanmaması adına bu görevden çekilir. Şartı ise ölümünden sonra halifeliğin kendisine geçmesidir. Muaviye bu akdine uymayarak kendisinden sonra oğlu Yezit’i veliaht tayin eder. O ana kadar şura ile yapılan halife seçimi artık atama yoluyla yapılır hale gelmiştir. İslam tarihindeki gerçek kırılma işte bundan sonra başlar. Eğlenceye ve harama düşkünlüğü ile şöhret bulan Yezit’in bu davranışlarına samimi Müslümanlar tepki gösterip tavır alırlar. Yezit, üç yıl kadar görev yapar ama bu görevi esnasında İslam tarihinin en büyük acılarına sebebiyet verir. Bunlar Kerbela’da Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi ile Mekke ve Medine şehirlerinin kuşatılarak tahrip edilmesi ve yağmalanmasıdır.

Muhsin İlyas Subaşı, İslam tarihinin en sıkıntılı döneminde üç yıl gibi kısa bir süre halifelik yapmasına rağmen adaletli ve liyakatli tavırlarıyla toplumuzun gönlünde bayraklaşan Ömer bin Abdülaziz’in hayat hikayesini kaleme alırken hem tarihi olaylara yaklaşımındaki berraklık hem olay örgüsündeki akıcılık ve hem de ifade gücüyle ön plana çıkıyor.

Toplumun her kademesinde Ömerlere çok ihtiyacımız olduğu bu dönemde;

Görevi süresinde maaş almayan, hanımlarının ziynetlerini bile hazineye devrederek gelirini fakirlere kullanan, aşevleri açıp hasta tedavi merkezleri inşa eden, okuma seferberliği başlatan, hutbelerde Ehli Beyt’e beddua ve hakaretlere son veren Ömer bin Abdülaziz’in hayat hikayesi hepimiz için yepyeni ufuklar açacaktır.

YORUMLAR 1
  • AHMET BUZ 3 yıl önce Şikayet Et
    Bu toplumun Gerçekten ÖMER lere ihtiyacı var sayın yazar her anlam da...Gerçek ADALET ,İ inşa etmek için.........
    Cevapla