Mürsel Gündoğdu
Mürsel Gündoğdu
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Çocuklarımız ellerimizden kayıyor

GİRİŞ 01.12.2020 GÜNCELLEME 02.12.2020 YAZARLAR

Salgın sürecinde günlük hayata dair pek çok alışkanlık elimizden kayıp gitti. Dış dünyaya olabildiğince kapalı ve içe dönük bir yaşam sürecine girdik. Normalde bu sürecin aile bağlarını güçlendirmesi beklenirken aile fertleri birbirinden daha da uzaklaşmaya başladı.

 

 

Herkes evde ama hiç kimse bir arada değil.

Aileler bu süreçte çoğu zaman evde olmasına rağmen ortak bir sofrada bile buluşamıyor artık. Herkes kendi dünyasına çekildi. Zira yemek saatleri kiminin evden çalışma saatleriyle çakışıyor, kiminin uzaktan ders programına denk geliyor, kiminin de oyun saatleriyle bir türlü uyuşmuyor.

 

 

Görünürde herkes evde ama aslında herkes kayıp.

Salgın sürecinde çocuklarımız kendi odalarında kendilerine ait dijital bir dünya kurdular. Bu öyle bir dünya ki istemedikleri hiç kimseyi bu dünyaya dahil etmiyorlar. Kulaklarına kulaklık takıp dış dünyayla bağını tamamen kesiyor ve keşfettikleri bu büyülü dünyanın içine bütün hücreleriyle balıklama dalıyorlar.

Derslerin uzaktan öğretimle yapılması çocuklarımıza her şart ve ortamda bilgi edinme imkânı sağlarken bir bakıma da onların sanal alem tutkularına güçlü bir meşruiyet kazandırmış oldu.

Çocuklarımız evde ama aslında evde değiller. Hayatlarını sanal dünyanın sanal kurallarına göre düzenleyip gerçek hayata dair hiçbir sorumluluk almak istemiyorlar. Odalarında rahatsız edilmemek bu günlerde onların en büyük arzusu. Biraz üzerine gittiğiniz zaman da hemen tepki gösterip kendi dünyalarına hapsediyorlar kendilerini.

Görünürde onlarla aynı çatının altındayız ama aslında çok farklı dünyaların şemsiyesi altında kuruyoruz hayat sofralarımızı.

Çocuklarımızı bizler eğitemiyoruz artık. Onların gönüllerine yüz yüze dokunamıyoruz. Gözlerimizin önünde çocuklarımız ellerimizden kayıyor. Hem de aynı çatının altında kaybediyoruz onları. Oysa onlar bizim geleceğimiz. Aslında çocuklarımızla beraber geleceğimiz kayıyor ellerimizden. Yarınlar uçup gidiyor avuçlarımızdan hiç farkına varmadan.

Anne- babaların işleri çocuklardan yana gün geçtikçe daha da zorlaşıyor.

Mutlu bir yuva kurmak ve aile yuvasını çocuklarla taçlandırmak dünya tarihi boyunca her insanın en büyük arzusu olagelmiştir.

Çocuklar, bir aile için en kıymetli hazinedir ve onlar dünyaya geldikten sonra anne ve babalar bütün hayat düzenini çocuklara göre kurarlar. Onların sağlıklı bir şekilde büyümesi, en güzel eğitimi alması, başarılı ve mutlu olması ailelerin en büyük arzusudur. 

Aileler bütün bunların yanında çocuklarının ahlaklı olmasını da isterler. Zira Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Hiçbir anne-baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” buyurarak çocuklara güzel ahlak kazandırmanın faziletinden bahsetmiş ve bu konuda duyarlı olmamızı tavsiye etmiştir. Tebliğ ettiği İslam dini ve bizzat kendi uygulamaları ile bu topraklarda yaşayan insanların gönüllerini asırlardan beri mayalayan Peygamber Efendimizin hayatında çocukların çok özel bir önemi vardı.

Bu sebeple bizim toplumumuzda çocuk terbiyesi öteden beri en önde gelen hususlardan bir tanesi olmuştur. Tarihten bu yana yazılmış bütün ahlak kitaplarında bu konuya özel bölümler ayrılmış ve çocuk terbiyesinin önemi kuvvetle vurgulanmıştır.

Bizim çocukluk dönemlerimizde ahlak konusunda anne-baba en büyük otorite olarak kabul ediliyordu. Genel toplum kurallarına aykırı en ufak bir davranışta bulunduğumuzda “seni babana söylerim” denince akan dereler durur ve hemen kendimize çeki düzen verirdik. Bu yüzden o zamanlar aile aidiyeti ve anne-baba otoritesi çocukların ahlaki yapısını belirleyen en önemli husustu.

Zaman sonra aileler bu otoritelerini öğretmenlere ve okullara havale ettiler. Ama bu aileler okulların ve öğretmenlerin her zaman yanında duruyorlardı. Bu süreçte çok sık kullanılan iki cümle vardı. Bunlardan ilki, “çocuğumu okutmak için gerekirse ceketimi satarım” sözüydü. Diğeri ise “hocam! Eti senin kemiği benim” cümlesiydi. O zamanlar okul, öğretmen ve aile el ele vererek çocukların eğitimiyle birlikte ilgilenirlerdi. Ailenin gözünden kaçanı ve elinin, zihninin ulaşmadığını okul tamamlar, aileler de bu sürece yardımcı olurlardı.

Şimdilerde durum iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Zira günümüzde çocuklarımıza ne ailelerin eli ulaşabiliyor ne de okulun. Aile okuldan medet umuyor, okul ise ailede teselli arıyor. Oysa ortada çocuklar yok. Çocuk evde görünüyor ama evde değil. Okulda görünüyor ama aslında okulda da değil. Belki beden olarak evde ve okulda bulunuyor ama zihin olarak herhangi bir mekâna aidiyet hissetmiyor. Yani kendi için kurduğu sanal bir dünyanın içinde sanal bir hayat yaşıyor çocuklarımız.

Bu yüzden çocuklarımızı bizlerden çok sosyal medya ortamları besliyor. Sanal dünyanın hiçbir değer mefhumu olmayan sanal şövalyeleri çocuklarımızı istedikleri gibi bilgilendiriyor, eğitip ahlaklandırıyor.

Bu mecraların çocuklara cazip gelenleri genellikle içerdikleri kendine has şiddet, argo, alay, tatmin, hiddet ve cinsellik mefhumlarıyla kendi kültürümüze, örfümüze, geleneğimize, ahlakımıza olabildiğince yabancı ve aykırı ortamlar. Bu durum çocuklarımızı kendi toplumuna yabancılaştırdığı gibi bizzat kendilerine de yabancılaştırıyor. Bu yüzden bu sanal çağda aynı çatı altında kendi çocuklarıyla sanki yabancı gibi yaşıyor ailelerimiz artık.

Çocuklarımız ellerimizden hızla kayıp gidiyor. Aslında kayıp giden ortak geleceğimiz.

Bu duruma kafa yormamız gerekiyor.

Aileler lütfen dikkat!

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

YORUMLAR 8 TÜMÜ
  • ALP 5 yıl önce Şikayet Et
    evet,çok yerinde bir tespit olmuş.
    Cevapla
  • Ahmet 5 yıl önce Şikayet Et
    Evet, cok önemli bir mesele.Çocuklarımız elimizden kayıp gitmeden ne verdikse o kâr. Çözüme yönelik yazılarınızı da bekliyoruz inşallah
    Cevapla
  • EVLAT 5 yıl önce Şikayet Et
    Eski büyüklerimizden ne hayatı, nede anne babalığı öğrendik. Akşam güneş batmaya yakın mümkün mü ailenin bir ferdi dışarıda kalsın, babadan sonra eve girilsin. Bize ait ne varsa hepsini hayatımızdan çıkarıyoruz, bir özgürlük sarhoşluğuyla, milli, manevi ve ahlaki her neyimiz varsa kaldırıp attık, hızlı bir batılılaşma, batılı gibi yaşama aldı başını gidiyor. Yirmili yaşlarda hala bitmeyen ergenlik sorunu devam etmekte. Aileler maalesef saldım çayıra Mevla'm kayıra anlayışında, okullar adeta belge veren, bu milletin yarınlarını aydınlatacak nesiller yetiştirmekten çok uzak. Akşam sofrası eskiden bir içtima saati gibiydi, ailenin tüm fertleri hazır olurdu.
    Cevapla
  • mrsx 5 yıl önce Şikayet Et
    Anne babalar lütfen bir yolunu bulup çocuklarınıza zaman ayırın, tartışmak çatışmak için değil tanımak için
    Cevapla
  • Kayra 5 yıl önce Şikayet Et
    Değerli Öğretmenim, evlatlarımız için gösterdiğiniz samimi gayretleri biliyor ve takdir ediyoruz.Kaleminize, yüreğinize sağlık....
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle