İnsanı Acılar Büyütüyor
Yaşadığı süre boyunca ne çok acıyla yüzleşiyor insan ve onun yakıcı ateşiyle dağlamak zorunda kalıyor küçücük yüreğini. Büyük bir sancıya eşlik eden keskin ağlama nöbetiyle dünyaya gözlerini açan insan için bundan başkası düşünülemez de zaten.
Nasıl ki bir tohum, filizlenip başağa durabilmek için dış kabuğunu çatlatmak zorundaysa aynı şekilde insan da bilincini aktif hale getirebilmek için muhtelif acılar tatmak durumunda kalıyor yaşadığı süre boyunca. Elbette hepimiz için mühim olan şey, bu acıları bir hikmete dayandırabilmektir.
Çağımızın bilge isimlerinden Halil Cibran bunu şöyle özetler;
“Acınız, içinizdeki hekimin hasta benliğinizi tedavi ederken kullandığı acı iksirdir. O halde hekime güvenin ve size sunduğu ilacı sessizce ve sükûnetle için. Çünkü onun eli, size ağır ve sert gelse de görünmeyenin şefkatli elleriyle yönlenmiştir ve sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da çömlekçinin kendi gözyaşlarıyla ıslattığı kilden yapılmıştır.”
Eski talebelerimizden Ömer Kaya’yı henüz 28 yaşında hayatının baharında ebedi istirahatgahına uğurlarken acıya dair buna benzer düşünceler üşüştü hafızama. Yatılı bir okulda yolumuz kesişmişti onunla ve pek çok güzel hatırayı yüreğimizin mahzenine istifleyerek mezun etmiştik onu hayat mektebine. Yetenekliydi, hareketliydi, meraklıydı, gayretliydi ve çok renkli bir kişiliği vardı. Okumayı, düşünmeyi ve sohbet etmeyi severdi. Bu özellikleriyle okulumuzun büyük çaplı etkinliklerinde bilgece sunuculuklara imza atmıştı. Elindeki kitap bitince yenisini arar ve bu vesileyle sıkça kapımı çalardı. Bir defasında hayatın ve var oluşun anlamıyla ilgili suallerden sonra böyle bir kitap okumayı arzuladığını söyleyince masamın üzerinde duran ve ara ara okumaya devam ettiğim Nurettin Topçu’nun “Var Olmak” kitabını gösterdim kendisine. Israrla istedi. Bu kitabın lise talebesi için ağır olduğunu ve çok emek sarf edilerek ancak anlaşılabileceğini söylesem de ısrarından bir türlü vaz geçmedi. Çaresiz kitabı verdim ona. Bir hafta sonra elinde kabarık notlarla ve hemen her sayfasının altı çizilmiş bir şekilde geldi yanıma. Birkaç gece yarısına kadar bu kitabı mütalaaya koyulmuştuk onunla.
Ani bir vefat neticesinde sağa sola saçılan bu ve benzeri hatıraları nasıl derleyip toparlayacağım derken o günlerimize şahitlik etmiş pek çok talebe ve dostumuz yetişiverdi imdada. Onlarla el ele vererek hem bu derin acımızı dindirdik hem de geçmişi yad ederek anılarımızı yeni bir sandığa istifledik.
Acılar el ele verilerek sarılır.
Tarih boyunca büyük acıların emzirdiği, yeşerttiği ve büyüttüğü bir millet olarak varlığımızı sürdürdük. Geçmişin pek çok döneminde acılarımız sevinçlerimizin kat be kat üstünde olmuştur. Ne var ki hiçbir acı bugüne kadar bizi, içinde bulunduğumuz çağa yürümekten ve büyük hedeflere yelken açmaktan geri bırakmaya muktedir olamamıştır. Zira bizim millet olarak yaralarımızı el ele vererek sarma gibi muhteşem bir özelliğimiz var. Onca çağ yangınına ve sanal savrulma alarmlarına rağmen bu billur hakikatin hala gün gibi dimdik ayakta durduğunu görmek ise en büyük tesellimizdir.
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük afetlerinden birine maruz kaldığımız bugünlerde onca dezenformasyon ve algı tufanı karşısında bu öz Anadolu mayası yeniden kabararak bir taraftan her türlü bilgi kirliliğini enkaz altında bırakmış diğer yandan da iş adamlarından spor camiasına, sanat çevrelerinden sivil yardım kuruluşlarına kadar toplumun hemen her kesiminden insanımızı harekete geçirerek ağır yaralarımızı el birliğiyle sarabilmemizin önünü açmıştır. Günün sonunda bütün dünya, pek çok ülkeden daha büyük bir alanın yıkıma uğradığı böyle doğal bir afet karşısında milletimizin kenetlenme destanını hayranlıkla izlemiştir.
Bu afet Türk dünyasının kardeşliğini de perçinlemiştir.
Henüz otuz yıl önce bağımsızlığına kavuşan kardeş ülkelerle ilişkilerimiz son yıllarda büyük bir ivme kazanarak adeta zirve noktasına ulaşmıştı. Öyle ki yakın geçmişte hayal olarak addedilen pek çok husus son dönemde gerçeğe dönüşmüş ve daha büyük hedefler için ortak bazı kararlar alınmasına vesile olmuştu. Ülkemizde meydana gelen büyük depremlerin ardından hızla harekete geçip yaralarımızı sarmak için kollarını sıvayan kardeşlerimiz bu tavırlarıyla hem kardeşlik hukukunun en güzel örneklerini sergilemiş hem de önümüzdeki süreçte ilişkilerimizin daha da perçinleneceğinin müjdesini vermişlerdir.
Deprem bölgelerimizde kurulan otağlar, sahra hastaneleri, gönderilen çeyizlik yatak-yorganlar ve her türlü maddi-manevi yardımlar şimdiden bu köprüyü olabildiğince sağlamlaştırdı bile.
Bazı art niyetli, spekülatif yaklaşımlara rağmen öyle görünüyor ki büyük acılar yaşadığımız ve ağır yaralar aldığımız bu süreçten millet olarak kenetlenip çıkmayı başaracak ve yarınlara daha bilinçli şekilde yürümeye devam edeceğiz.
Kalın sağlıcakla efendim.
Mürsel Gündoğdu
murselgundogdu@gmail.com
-
Tarkan Kaya 2 yıl önce Şikayet EtÇok anlamlı bir yazı olmuş okurken bazen duygulandım basende mutlu olduğum anlarda oldu kaleminize yüreğinize sağlıkBeğen Toplam 1 beğeni