Mürsel Gündoğdu
Mürsel Gündoğdu
HABER7 YAZARI

Musikimizin Billur Sarnıcı; Münir Nurettin Selçuk

GİRİŞ 27.04.2023 GÜNCELLEME 28.04.2023 YAZARLAR

Ruhun en mühim gıdası olan musikiden yana ayarı bozulan modern dünya tanburunun düzeni, çıkardığı kuru gürültü ve popüler tıngırtılarla epey süredir ruhumuzu şiddet ve şehvet sarmalına sürüklemeye kurulmuş çizik bir plak gibi cızırdayıp duruyor.

Huzur ve sükunun ferahfeza iklimi, bizden fersah fersah uzakta örüyor artık letafetin, nezaket ve zevkin altın kozasını.

Bu popüler kütürtü-patırtılar arasında dünyaya gözlerini açmış talihsiz gençlerimizin gönülleriyle berrak zihinlerine şimdilerde her türden şiddetin pütürlü elleri dokunmakta ve bu ayrık kültür, yavrularımızın yüreklerini tırmalayıp kanatmaktadır. Öyle ki geleceğimiz olan gençler bu patırtılar arasında ne binlerce yıl öteden kopup gelen öz kültürümüzün ruhu besleyip arındıran terennümlerini işitebiliyor ne de bizi ötelerin ötesine davet etmek için göklerden süzülüp gelen ilahi fısıltıları duyabiliyor artık. Bu durum geçmişten sonsuza akan bu hayatta adeta bir kör ebe edasıyla yaşamaya mahkûm oluşumuzun resmi gibidir. Evvela maziyi istikbale bağlayacak zevk-i selim köprülerimiz yıkıldı ardı ardına. Hemen sonra bizi göklere sevdalandıracak kanatlarımız kırıldı çatır çatır. İyilikten, güzellikten, zevkten ve huzurdan yana bizi sarıp sarmalayacak dingin bir limana ne kadar da muhtacız şimdilerde. İşte böylesine çıkmaz bir sokakta zevk-i tahatturun mahir bir yön göstericisi edasıyla çıkar karşımıza Münir Nurettin Selçuk. Ve onun yüreğinin billur sarnıcından süzülen ferahfeza terennümler bizim için güvenilir sığınaklardan biri olmanın yanında tıpkı bir şifa meltemi olarak da dokunmaya devam eder kanayan yüreklerimize hiç dinmeyesi.

Münir Nurettin Selçuk, aynı zamanda ilk öğretmeni de olan Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Fars Edebiyatı müderrisi ve Kadıköy Sultanisi Fransızca muallimi Şair Mehmed Avni Nureddin Bey ile Fatma Hanife Hanım’ın evladı olarak 1900 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açtıktan sonra güzel sesi ve musiki yeteneği ile önce eğitimlerini tamamlar, ardından tek kişilik okul, ve nihayet musiki geleneğimizi dünya mirasıyla harmanlamayı başararak adını medeniyet bahçemize altın harflerle yazdıran kutlu bir ekol olur.

Onun Kadıköy Darülfeyz-i Musiki Cemiyeti’nde demlenen Allah vergisi bu yeteneği, kurucuları arasında bulunduğu Şark Musikisi Cemiyeti’nde hanende olarak yer almasıyla şekillenmeye, ardından Darülelhan’a alınmasıyla billurlaşmaya başlar. Sultan Vahdettin zamanında müezzinliğe tayininden sonra Cumhuriyet’in ilanıyla Muzıka-yı Hümâyun kadrolarının Ankara’ya nakledilmesi üzerine burada Cumhurbaşkanlığı İncesaz Heyeti kadrosuna üsteğmen olarak atanır. Bu dönemde Atatürk’ün maiyetinde bulunur. 1926’da Atatürk’ten izin alarak heyetten ayrılır, İstanbul’a döner ve musiki hayatına serbest olarak devam eder. O sıralar bilgisini arttırmak için Paris’e gidip bir yıl boyunca şan, piyano ve solfej dersleri alır. Dönüşte birbiri ardınca plaklar çıkarır. 22 Şubat 1930’da Beyoğlu Fransız Tiyatrosu’nda verdiği ilk solo konser Türk musiki tarihinde bir dönüm noktası olur. İlk kez frak giyilerek, ayakta, ses tekniği kullanılarak yepyeni bir üslûp ve disiplin içerisinde mikrofonsuz verilen bu konser, musikiye saygı ve ciddiyet getiren yepyeni bir ekolün doğuşu olarak kabul edilir.

Artık Türk musikisini uyandıran ve ayağa kaldıran kişidir o. En çok rast makamını sever. Klasik eserlerdeki tavrı sehl-i mümteni olup bestelerini gerektiği gibi farklı tavırlarda okur. Üç oktava yaklaşan sesini eşlik edene olduğu gibi dinleyene de huzur verecek biçimde ölçülü kullanmayı başarır.

Münir Nurettin Selçuk, Itrî’den Zekâi Dede’ye kadar geleneğimizin üstatlarına bağlı olmakla birlikte sadece eskiyle yetinmeyen ve sürekli yenilik arayışını sürdüren bir yaklaşımla çıkar karşımıza.  Bestelerinin nesilden nesile intikal ederek her dem taze oluşunun hikmeti de işte bu arayışta gizlidir. O, bestelerini daima gün ağarırken yapar, kışın eser bestelemezdi. Onun en büyük ilham kaynağı güneşin batışına eşlik eden deniz ile yeşilliklerin bir arada görünmesiydi. İlk bestesi sözleri Tevfik Fikret’e ait, “Sabâ eser gusûn-i ter” mısraıyla başlayan sabâ şarkıdır. O, Nedîm, Fuzûlî, Behçet Kemal, Faruk Nafiz, Ümit Yaşar, M. Nafiz Irmak ve Vecdi Bingöl gibi kudretli şairlerin şiirlerini bestelemiştir. Yakın arkadaşı Yahya Kemal Beyatlı’nın ise onun hayatında apayrı bir yeri olmuştur.

Yahya Kemal’in şiirlerinde geçen İstanbul semtleri onun besteleriyle adeta yepyeni bir çehreye bürünmüş gibidir.

Münir Nurettin Selçuk; ilahi, semai, şarkı, mehter marşı, ninni ve gazel tarzı formlar ile hicaz, hüseyni, hüzzam, muhayyer, kürdili-hicazkâr, mahur, nihavent, rast, segâh, sultaniyegâh, uşşak, mahur ve saba gibi makamlarda 100 civarında eser bestelemiştir. Bunlar arasında “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul”, “Zil, şal ve gül” (Endülüs’te Raks), “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın”, “Ne doğan güne hükmüm geçer ne halden anlayan bulunur”, “Aşığa Bağdat sorulmaz”, “Yok başka yerin lütfu ne yazdan ne de kıştan” (Kalamış), “Gül yüzünde göreli zülf-i semensây gönül”, “Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç” (Rindlerin Akşamı), “Vur pençe-i Ali’deki şemşîr aşkına” ve “Git ey akan göz yaşım” adlı eserleri gönüllerde taht kurmuş en meşhur besteleridir.

Bu ve benzeri ölümsüz eserleriyle Münir Nurettin Selçuk, Türk musikisinin ülke çapında tanınıp yaygınlık kazanmasına çok değerli katkılar sunmuş, gelecek kuşaklara öncülük etmiştir.

Münir Nurettin, İstanbul Konservatuvarı Türk Musikisi İcra Heyeti, İstanbul Belediye Konservatuvarı icra heyet şefliği, İstanbul Radyosu’nda müşavirlik ve hocalık ile son resmî görevi olan İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Repertuvar Kurulu üyeliği ve repertuvar hocalığının ardından bir ara Kubbealtı Cemiyeti Musiki Enstitüsü’nde usul ve tavır dersleri de vererek Alâeddin Yavaşça, İnci Çayırlı ve Meral Uğurlu gibi pek çok yıldız öğrencinin yetişmesine vesile olmuş ve nihayet 27 Nisan 1981’de hayata gözlerini yumarak Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Sesinin pes ve tiz aralıklarında kutlu medeniyetimizin yokuş ve inişlerini gizlemeyi başaran, kadim Endülüs kokusunu sessiz gemilere yükleyerek Kanlıca, Kalamış, Üsküdar ve cümle İstanbul’un dokusuyla buluşturan zil, şal ve güllerin, sonsuz mehtabın, yeşilliklerin, daha gür doğmak için batan güneşin ve kara sevdaların eşsiz bestekarı Münir Nurettin Selçuk’a kültür ve medeniyetimize yaptığı katkılar adına her Türk evladının bir teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum. Huzur içinde yatsın. Mekânı cennet olsun.  

Yazımıza Yahya Kemal Beyatlı’nın şu sözleriyle son verelim;

“Münir Nurettin’in en üstün meziyeti, son iki yüzyıl içinde Itrî’den Zekâi Dede’ye kadar Milli Musiki’nin kâr, beste, semai, nakış, durak ve sair şekillerinde, en halis eserlerini mükemmel bir ifade ile teganni etmeyi bilmek olmuştur. Bu meziyet Tanburi Cemil’in eşsiz dehasını hatırlatır. O’nun sazla ifade ettiğini Münir Nurettin sesi ile ifade etmiştir… Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski musikimizin bestelerini Münir Nurettin’den dinledikleri için talihlidirler…”

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel Gündoğdu

murselgundogdu@gmail.com

YORUMLAR 1
  • Mehmet T 1 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı. Güne Münir Nurettin Selçuk ile başlamak hoşuma gitti.
    Cevapla