Mürsel Gündoğdu
Mürsel Gündoğdu
HABER7 YAZARI

Emeller Uzadıkça İnsan Kısalıyor

GİRİŞ 01.06.2023 GÜNCELLEME 02.06.2023 YAZARLAR

Anadolu insanının gönlü engindir, olabildiğince zengindir. Onun bu hususiyeti hem öz kültüründen hem de dini değerlerinden kaynaklanır. Farklı iki nehrin bir noktada buluşarak sonsuzluk ummanına doğru coşkuyla akan bir ırmağa dönüşmesi gibidir bu durum. Bir yazımda bunu şöyle ifade etmiştim; Anadolu insanının yüreği, kaynayınca kirlerinden arınan, soğumaya yüz tutunca mayalanmayı bekleyen bembeyaz bir süt gibidir.

Engin olmak; ucu bucağı görünmeyecek denli geniş yani uçsuz bucaksız olmak anlamına gelir ki bu tanım tam da Anadolu insanının gönlünü tarif eder. Zira söz konusu bizim insanımız ise orada iyilikten, güzellikten, hayırdan, yardımlaşma, paylaşma ve dayanışmadan yana sınırsız bir derinlik vardır.

Gerçek zenginliğin mal çokluğuyla değil gönül zenginliğiyle ölçüldüğü bir medeniyete mensubuz. Milletimiz, dini değerlerimiz ile Anadolu irfanının beslediği bu mecrada, dünya tarihinde eşine rastlanmayacak zengin bir kültür birikimine sahiptir. Öyle ki bu durum hem dualarımıza hem gündelik konuşmalarımıza hem de türkülerimize silinmez bir boyayla nakşedilmiştir. Teslim Abdal’ın bestelenmiş şu şiiri bunun en güzel örneğidir;

Şu dünyanın hali böyle / Yalan yahşi geçer şöyle
Söyledikçe engin söyle / Engin ol gönül engin ol

Asırlardan beri Anadolu insanının yüreğini irfan sohbetleri mayalamıştır. Dost meclislerinde demlenen çaylar eşliğinde fitili tutuşturulan bu sohbetler bir yandan ortamı ısıtırken diğer taraftan da gönülleri aydınlatıyordu. Epey zamandır ise insanımızın gönlünü önce televizyon ardından da sosyal medya ortamlarında dolanan maneviyatı törpüleyici ama emelleri sonuna kadar kışkırtıcı paylaşımlar mayalar oldu. Bu sayede bizler, insan olmak/olgunlaşmak ekseninden kayıp sahip olmak duygusunun karanlık dehlizlerine savrulduk. Neticede bize dayatılan sanal savruk hayatlara özenerek emellerimizin boyunu oldukça büyütürken aslında kendimizi küçülttüğümüzü bile fark edemedik. Zira bizim kültürümüzde çıplak bir hakikat vardır ki o da emellerin boyu uzadıkça insan kısalır. Emeller kısaldıkça ise insan uzar yani kemale doğru yol alır.

Nihayetinde dünyayı yese de gözü doymayan için bir avuç toprak kâfi değil midir?

Geçenlerde komşumuz Cemal Hacışevkioğlu’nun evinde oturup demli çay eşliğinde koyu bir sohbetin fitilini tutuşturduk yine. İnsanın en büyük zenginliklerinden birisi de halini hatırını soran hoşsohbet komşularının olmasıdır. Cemal Bey onlardan birisi ve ara sıra oturup sohbet ettiğimizde saat mefhumu tamamen ortadan kayboluyor. Laf lafı açıp giderken Cemal Bey emellerin sınırsızlığıyla ilgili ilginç bir hikâye anlattı. Benim de çok hoşuma gitti. Şöyle ki;

Yoksul bir adam deniz kenarında oltayla balık tutuyormuş. Ülkenin bilge padişahı oradan geçerken bu gariban adamla ilgilenmiş ve ona şöyle demiş;

-Bugün yakaladığın balıkları sarayıma getirirsen sana onların ağırlığınca altın veririm.

Adam o şevkle asılmış oltasına ama gün boyu hiç balık yakalayamamış. Son denemesinde ise oltasına ortası delik bir kemik takılmış. Gariban adam bir yandan kaçan altınlara üzülürken diğer yandan da oltasına takılan küçük kemiği kaptığı gibi bir umut saraya koşmuş. Durumu padişaha arz etmiş.    Padişah bir garibana bir de kemiğe bakmış. Sonunda adama acımış ve görevlileri çağırarak balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretmiş. Görevliler ortası delik bu kemiği terazinin bir kefesine koyup diğer kefesine de altın koymaya başlamışlar. Bir, iki, beş, on, yirmi, otuz, elli diyerek altınları koymuşlar ama kemik bir türlü yerinden oynamamış. Çaresizce kefenin diğer tarafına altın doldurmaya devam etmişler. Kefe dolup taşmış ama kemik tarafı bir türlü yerinden oynamamış. Nihayet bunda bir hikmet olduğunu anlayıp durumu padişaha arz etmişler.

Bilge padişah kemiği eline alıp evire çevire incelemiş. İyice emin olduktan sonra adamlarına şöyle demiş;

-Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için değil kefe dolusu altın bütün hazineyi koysanız bile yine yerinden oynatamazsınız. Onu hiçbir servetle doyuramazsınız. Bunun tek bir yolu vardır ki o da kefenin diğer tarafına bir avuç toprak koymanızdır. Bu göz ancak onunla doyar.

Adamlar şaşkın bir şekilde terazinin yanına döner ve öbür kefeye bir avuç toprak koyarlar. Kemik de herkesin hayret yüklü bakışları arasında hemencecik yukarı kalkıverir.

Günümüzde engin gönüllü Anadolu insanının maruz kaldığı durum tam da budur aslında. Yabancı kültürlerin sanal cazibesine kapılıp öz kültüründen ve değerlerinden hızla uzaklaşan bir topluma evriliyoruz maalesef. Buna dur diyecek adımları hızla atmak ve özellikle gençlerimizi bu konuda bilinçlendirmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Zira bu rüzgâr en ziyade fidan gibi gençlerimizi kasıp kavuruyor. Emellerinin boyu lastik gibi uzatılan gençlerimiz bu tür sanal yollarla hem öz kültürlerine yabancılaşıyorlar hem de ülkelerinden uzaklaştırılıyorlar.

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel Gündoğdu

murselgundogdu@gmail.com 

YORUMLAR 6 TÜMÜ
  • Vatandaş 11 ay önce Şikayet Et
    ALLAH CC razı olsun yazılarınız gerçekten çok değerli devamını dilerim
    Cevapla
  • Burhan DURAN 11 ay önce Şikayet Et
    Abi Allah cc. Senden Razı Olsun Çok Güzel Bir Tespit
    Cevapla
  • İbrahim CELEPCİ 11 ay önce Şikayet Et
    Çok güzel ve isabetli bir tespit katılıyorum.
    Cevapla
  • Muhammed Numan 11 ay önce Şikayet Et
    Eyvallah
    Cevapla
  • Halil İbrahim 11 ay önce Şikayet Et
    Kalemine yüreğine sağlık hocam selâm ve dua ile..
    Cevapla