İnsanlık Merhamet Üzerine Kuruludur
Merhamet, tarih boyunca en çok zikredilen kavramlardan biri.
Her fırsatta dile pelesenk edilen bu arı-duru kavram ne hikmetse bir türlü dilin pütürlü duvarlarını aşıp kalbe nüfuz etmiyor. Böylece gönüllerde, harcı merhametle yoğrulmuş karakter kaleleri kuramadığımız gibi aile ve toplumları da insanların acı ve hüzünlerini sarıp sarmalayan merhametin şefkat yüklü yuvaları haline getiremiyoruz.
Dün olduğu gibi bugün de insanlık en ziyade merhamete ve onun şefkatli kollarına muhtaç.
Dili, dini, rengi ve ırkı ne olursa olsun bir zihin dünyayı rant ve yağma alanı olarak görmeye başladığında merhametin yüreği kanıyor, kanatları kırılmaya başlıyor, gözlerden tebessüm yerine yaş akıyor demektir. Bu bir zihniyet meselesi aslında.
Bizim medeniyetimiz insana eşyanın hakikatini kavrama ve bu sayede yeryüzünü imar etme misyonu yüklemiştir. Buna göre Müslüman, eşyanın hakikatini bilip kavramaya dair bütün üst okumaları yapmak ve merhameti merkeze alan bir ilim medeniyeti kurmakla vazifelendirilmiştir. İlim ve tefekkür olmadan eşyanın hakikatini anlamak mümkün değildir. Eşyanın hakikatine vakıf olmadan var oluşun şifrelerini çözmek imkânsızdır. Nihayet var oluş gayesini idrak etmeden insanın ebedi mutluluğu yakalaması hiçbir koşulda söz konusu olamaz.
Medeniyetimiz nazarında insan bir taraftan ilimde, fende ve sanatta yetkinliğin zirvesinde şövalyelik yaparken diğer taraftan bu alanlardan elde edilen ürünleri insanın ve insanlığın faydasına kullanmakla yükümlüdür. İşte rahmet ve merhamet dediğimiz ilahi lütuf burada devreye giriyor ve insanın tabiatı, eşyayı ve dünyayı talan yurdu olarak görmesinin önüne geçiyor.
Zira bizim kültür ve medeniyet kodlarımızda eşya, mal ve mülk emanettir insana. Tabiat emanettir. Beden emanettir. İnsanın canı, malı, namusu ve tefekkürü birbirlerine emanettir. Emaneti muhafaza etmek kutlu bir vazife olduğu gibi emanete ihanet etmek ise en büyük aldanışlardandır. Bir Müslüman dünyaya bu gözle bakmakla mükellef kılınmıştır. Bu bakışın haricindeki yaklaşımların tamamı fıtrattan sapmayı, insani özden fersah fersah uzaklaşmayı işaret eder. İşte o zaman, merhametin ferahfeza kanatları altında barış ve huzur içinde yaşaması gereken dünya coğrafyaları merhameti, şefkati, adaleti ve insani değerleri filizlendirecek mümbit yağmurlar yerine şiddeti, hiddeti, nefreti ve barbarlığı beseleyecek kan ve gözyaşı kasırgalarıyla tarumar olmaya başlıyor.
Merhamet yoksunluğu hususunda tarihte ve günümüzde her dem yüz yüze olduğumuz, zihniyet değişikliğine gidip merhameti kalbin merkezine nüfuz ettiremediğimiz sürece gelecekte de yaşamaya mecbur kalacağımız hal-i pür melalimiz işte bundan ibarettir.
Bu yazıya “İnsanlık merhamet üzerine kuruludur” başlığı atmama ilham veren iki hususa gelince;
Bunlardan ilki, bir televizyon kanalında yüzyılın depremine maruz kalan acılı şehirlerimiz Hatay ve Gaziantep’te bin bir emekle inşa edilen hastanelerin açılış törenini izlerken hastane girişlerine bu sözün asıldığını görünce ziyadesiyle duygulanmamdı. Şefkat ve merhamete en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanlarda insanların en özge sığınakları olan hastanelerin duvarlarına kültür ve medeniyetimizin zarafetini yansıtmak üzere asılan bu hikmetli söz beni kolumdan tuttuğu gibi 6 şubatta millet olarak yaşadığımız büyük acılara, oradan canhıraş feryatlarla sınanan Gazze sokaklarına ve nihayet geçmişten bugüne dünya coğrafyalarında yankılanan zulüm çığlıklarının peşi sıra tarihin derinliklerine götürdü.
Dün olduğu gibi bugün de merhamete ne çok muhtacız Allah’ım!
Yazıya bu başlığı atmamın ikinci nedeni ise İzmir’de merhamet timsali bir taksi şoförünün soğukta bekleyip üşümesin diye aracına aldığı genç bir yolcu tarafından canice katledilmesiydi.
Keşke böyle bir olay hiç yaşanmasa ve hiçbirimiz böyle bir merhamet katliyle yüzleşmeseydik. Kim bilir sokaklarımızda bu zihniyetle gezip dolaşan kaç gencimiz var? Bütün ruh hekimlerimizi toplasak, bütün ülkeyi baştan ayağa hekim taramasından geçirsek, her ile-ilçeye ruh ve sinir hastalıkları hastanesi yapsak bile kanaatimce böyle bir merhamet kırıcılığın önüne geçme şansımız kalmadı. Bu konuda sivrisinek avına çıkmak yerine bataklığı kurutmak lazım kanaatimce. Çocuk ve gençlerimizi böyle bir merhametsizlik atmosferine iten sebepleri tespit edip ortadan kaldırmaya odaklanmamız gerek. Düşünün ki sabahtan akşama kadar telefon ya da bilgisayar başında öldürdüğü adam başına ödül kazanan oyunlar oynayan hatırı sayılır bir kitleyle karşı karşıyayız. Her gün sanal alemde yüzlerce adam öldürüp mükafatlandırılan egosu şişirilmiş, ruhi vasıfları yitirilmiş, uyku ve yemek düzeni bitirilmiş bir genç zümreden bahsediyorum. Bunlar için İzmir’de yaşanan insanlık vahşeti ne anlam ifade edebilir acaba?
Toplumda aile hassasiyeti ve kontrolünün gittikçe azalması, aile içi sohbet kültürünün günden güne tükenmesi, bilgi ve değer mefhumlarının her geçen gün önemini kaybediyor olması da işin cabası.
Ruhumuzun merhametin kalbine kanatlanmasına ne kadar hasret, İslam’ın bütün insanlığa huzur, barış, güven, merhamet ve saadet vaat eden iklimine ne kadar da muhtacız Allah’ım.
Kalın sağlıcakla efendim.
Mürsel Gündoğdu
murselgundogdu@gmail.com
-
Talip GÖRKEM 9 ay önce Şikayet EtÖrnek alınması doğru olan yazım kutluyorum. susmasın KalemlerBeğen
-
24 erdoğan 9 ay önce Şikayet EtÇok güzel bir yazı olmuş kalemine sağlık hocamBeğen Toplam 2 beğeni
-
BURHAN DURAN 9 ay önce Şikayet Etmürsel abi teşekkür ederim.Beğen Toplam 3 beğeni