Eylemi “bizden gibi” görünene yaptırmak…
Klasik bir düşünce tarzımız var.
“Bu adam bizdendir!”
Bir de klasik tepkimiz var.
“Bizden diye bildiğimiz bu kişi nasıl bu ihaneti gerçekleştirir?”
“Biz” kavramını fazla anlatmaya gerek yok. Aynı kümede olduğumuzu düşündüğümüz insanlar diyelim.
Zihnimizde Müslüman - Türk - Sünni olarak kodladığımız birileri çıkıp “İslam’da namaz yok, oruç yok, hac yok, kurban yok!” gibi sözler söyledi.
Yıllarca…
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i, Hadis-i Şerifleri yok sayarak…
Örneğin İlahiyatçı olduğunu söyleyen bir karakter; deprem sürecinde enkaz altından vatandaşları çıkarırken “Allahu Ekber!” demenin yasa dışı örgüt propagandası olduğunu savundu.
Bu tipler işe yarayabilecekleri düşünülerek yurt dışında bazı mevkilere de getirildi.
Haber sitelerinde Türk düşmanlığı ile bilinen Hollanda’da Güvenlik ve Adalet Bakanı olmayı başaran Tunceli’li Dilan Yeşilgöz’ün, ilk icraatı olarak polis memurlarının başörtüsü takmasını yasakladığı yazıyordu.
Örnekler sadece bizimle sınırlı değil.
Mesela İsveç'in başkenti Stockholm'de polis koruması altında Kur'an-ı Kerim yakan soysuz Irak asıllıydı.
Yani kutsal kitabımızı yakma görevi bir Mezopotamyalı’ya verilmişti.
İlginçtir ki Müslümanların haklarını savunmak ise gayr-ı Müslimlere kaldı.
İslam alemi yeterli tepki veremezken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kur'an-ı Kerim'e yapılan saygısızlığın ülkelerinde suç olarak görüldüğünün altını çizdi.
Yani hep alışılmış kodların dışında olan eylemler…
Öte yandan milletimizin bir ferdi sandığımız kişiler devletimizi katil ilan etti.
Yetmedi!
Bölücü örgütü özgürlük savaşçısı olarak sunan bildirilerin altına imza attılar.
Siyaset falan demişken “eylemi bizden gibi görünene yaptırmak” stratejisinin en güncel örneğini unutmamak lazım.
Reuters Haber Ajansı, açıkça Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye karşıtı bir gazeteci aradığını açıklamıştı.
Aradıklarını bulmakta zorlanmayacakları ortada ama bizim asıl odaklanmamız gereken uyguladıkları strateji.
Eylemi “bizden gibi” görünene yaptırmak…
Gazeteci büyüğümüz Nuh Albayrak; İçten Dıştan Entrikalar adlı kitabında içerideki satılık’ları bulmak hiç de zor olmadı diyor.
Ve Türkiye yani İslam’ı yıkmayı amaçlayan ihanet sistemini şöyle özetliyor:
"....İngilizler Osmanlı Devleti'ndeki operasyonlarında içimizden devşirdikleri zayıf karakterli Türkleri kullandıkları gibi, zeki ve kabiliyetli çocuklarını da Türk ailelere teslim ederek Türk gibi yetişmelerini sağlamış ve Osmanlı Devleti bünyesine monte ettirmişlerdi.... İstanbul'daki İngiliz sefiri Ponsonby, bu proje kapsamında, 10 yaşındaki John isimli bir çocuğu, çocuk hasreti çeken sefaret görevlisi Ali Ağa'ya evlatlık verir.. 'Adı İbrahim. Senin oğlundur' der.. Bütün masraflarını karşılamayı taahhüt eder.. Tek istediği ayda bir gece çocukla özel olarak konuşmaktır.. 30 yaşına geldiğinde, muazzam İslami eğitim almış, Türkçe-Arapça ve Farsçayı ana dili gibi konuşup yazabilen bir öğretmen olmuştur o çocuk...."
Bu satırları okuduktan sonra Nuh Bey’e işin detayını sorma fırsatı buldum.
Aldığım yanıt endişe vericiydi.
Bu konuda yeni verilere ulaştığını anlattı. Başka John’lar da olduğunu hatta bu devşirmelere ortalama bir Müslüman’dan daha çok bilgiye sahip olacakları bir de eğitim verildiğini anlattı.
Böylece taşlar biraz daha yerine oturdu.
Yani demem odur ki aykırı sözler söyleyenlere şöyle bir bakmak lazım.
Kimdir, neyin nesidir, kimin fesidir?
-
Kompakt 1 yıl önce Şikayet EtSizin gibi kılmaktandsa yok demiştir adam belkiBeğen