Mehmet Akif’in Kur’an Sevdası
İbrahim Hilmi Karslı, ‘Hafız Mehmet Akif Ersoy’un Kur’an Sevdası’ yazısında, hafızlığın ve Kur’an’a bağlılığın insanı nasıl yücelttiği Mehmet Akif’te somut bir şekilde görüldüğünü söylemiş. Yazar, hak ve hakikat uğrunda hayatı boyunca durmadan dinlenmeden koşturbüyük çaba sarfeden Mehmet Akif’in böyle son derece aktif ve verimli bir hayat sürmesinin arka planında ‘dürüst kişiliği, yetiştiği sağlam aile ortamı, aldığı köklü eğitim ve ülkenin içerisinde yaşadığı ağır şartları aşma kararlılığı’ olduğunu belirttikten sonra kişiliğinin oluşmasında ‘hafızlık kimliği’nin ve ‘sürekli Kur’an’dan beslenmesi’nin en önemli etken olduğu tespitini yapmış. Ben bu yazıda, İbrahim Hilmi Karslı’nın sözkonusu makalede yaptığı birkaç tespitle birlikte kendi tespit ve görüşlerimi anlatacağım..
KURAN’A ADANMIŞ ÖMÜR
Mehmet Akif, Kuran-ı Kerime adanmış bir hayat yaşadı; çocukluğundan son nefesine kadar bütün bir ömründe Kur’an vardır.
Sekiz yaşlarında Kur’an-ı Kerim okumaya ve ezberlemeye başlamıştır. Mehmet Akif’in “Babam namaz kılarken ibadete dalar giderdi.” diye anlattığı babası, bir İslam alimiydi; ilk öğrenimini babasından aldı. O “Benim doğup büyüdüğüm ev cennet gibiydi.” der.
Babasının vefatında, Mehmet Akif, on beş yaşındaydı; Osmanlı devletinin yok oluşa giden yıkılış sürecinde, ailesine bakmak zorunda kaldı, zar zor üniversite eğitimi aldı, üstelik büyük Fatih yangınında evleri yandı..
Mehmet Akif’in hafızlığı, Kur’an’a olan bağlılığı ve sevgisinin göstergesiydi: Hafızlığı altı ayda tamamlamıştı, yaşı yirmilerdeydi.
Aslında Kur’an ezberine sekiz yaşlarında başlamıştı. Parça parça gittiği anlaşılmaktadır. Yirmi yaşlarında baytarlık (veterinerlik) fakültesinden sonra altı ay daha ezbere devam etti ve böylece hıfzını tamamladı. Mehmet Akif’e soruyorlar: “Üstat bu kadar kısa zamanda nasıl hafız oldun?” Diyor ki: “Ben daha önce çok çok Kur’an okumuştum. Hafız olmama çok az bir şey kalmıştı, veterinerlik mektebinden sonra bir süre daha çalıştım ve hafızlığı tamamladım.”
Mehmet Akif, kendisini sıradan bir hafız olarak değil, “demir hafız” olarak tanımlar. Nitekim Mithat Cemal Kuntay onun hafızlığı ile ilgili şu tespiti bizlere aktarır: “Akif’in dimağında Kur’an sanki Hafız Osman’ın hattı ile yazılmıştır. Dilediği ayeti oradan alır okurdu.”
Kur’an-ı Kerim bir ömür Mehmet Akif’in elinden tutar, ümit ve güç kaynağı olur; metanetini hiç kaybetmez.. Oldukça zorlu geçen yirmi yıllık memuriyet hayatı boyunca kitap okur, şiir ve yazılar yazar.
Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarının gerilim ve sefaletinde Mehmet Akif’in elinde sürekli Kur’an vardır.
Ömrünün sonunda ‘hasta yatağında da yine Mehmet Akif Kur’an’la beraberdir. İstanbul’un meşhur hafızları baş ucunda Kur’an okur’, son nefesine kadar Kur’an’ı dinler.
Altmış üç yıl yaşadı; aslında bu uzun bir ömür değildi. Ama ‘Kur’an’ın gergef gergef dokunduğu, iman ve cihatla dopdolu, bereketli bir hayattı bu’. Kur’an’ı sevgisi, Allah Teâlâ’yı sevmenin bir tezahürüdür..
ÖRNEK MÜSLÜMAN AYDIN
Mehmet Akif, zor zamanda kendini iyi yetiştirmiş bir âlimdi. Üç dil biliyordu; Arapça, Farsça ve Fransızca. Kur’an- Kerim’i anlayarak okuyacak ve İslam’ı kaynaklarından öğrenecek kadar Arapçayı iyi biliyordu. Mevlana’nın Mesnevi’sini şerhinden okuyup anlayabilecek seviyede Farsça biliyordu. çağındaki Fransız edebiyatını takip edecek kadar da Fransızca biliyordu. İstanbul ve Kahire’de üniversitede edebiyat dersleri verdi..
Mehmet Akif, ‘Kur’an okurken vecde kapılır ve ürperir’di. Bunu, damadı Ömer Rıza Doğrul şöyle anlatır: “Akif, Kur’an’a bütün varlığı ile inanan ve bağlanan biriydi. Onun her bir ayetini en derin coşku ve huşu içinde ürpermeden okuyamazdı.” İşte Akif’in Kur’an’a olan muhabbeti bu düzeydeydi. Bu durum bize şu ayeti hatırlatıyor: “Müminler o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenirler.” (Enfal, 8/2.) Elbette İslam alimleri, buhran zamanlarında Kur’an’a sığınır ve çözümü orada ararlar. Mehmet Akif de böyle yapmış, bireysel ve toplumsal sorunları aşmada Kur’an’ın rehberliğine baş vurmuştu. Mehmet Akif’in hayatı, iman ve cihattan ibaretti. İyiliği desteklemek, kötülüğe duvar olmaktı onun davası..
Mehmet Akif, Sebilürreşad dergisinin başyazarlığını yaptı. 1911’den 1933 yılına kadar yazdığı şiirleri Safahat başlığı altında yedi kitapta topladı. Mehmet Akif, şiir, yazı ve konuşmalarında medeniyetlerin kuruluş ve çöküş yasalarından bahseder ve şu ayete atıfta bulunur: “Şüphesiz ki bir topluluk durumunu değiştirmedikçe Allah o toplumun durumunu değiştirmez.” (Rad, 13/11.)
Mehmet Akif, İslam toplumunda, İslam davetinde “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” dizelerini söyledi. Mehmet Akif, Kur’an’ın insan üzerindeki mucizevi etkisini ve rehberliğini biliyordu. Dolayısıyla kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi birçok problemle boğuşmak mecburiyetinde kalan İslam milletinin ancak Kur’an’ın diriliş çağrısına başvurarak bu badireleri atlatacağını düşünüyordu.
Mehmet Akif, kürsülerde verdiği vaazda, çıkardığı Sebilürreşad dergisindnin sayfalarında yayımlanan yazılarında ve şiirlerinde İslam’ın hakikatlerini insanlara anlatan, sorumluluk duygusu yüksek, azimli, gayretli bir aydındı.
KUR’AN AHLAKI
Mehmet Akif’in ahlakı, Kur’an’dı. Bunu bizlere nakleden de Mithat Cemal Kuntay’dır. O, Ahmet Cevdet Paşa ile Akif arasında bir mukayese yapar ve şöyle der: “Ahmet Cevdet Paşa’nın kültürünü Kur’an oluşturuyordu ama Akif’in hem kültürünü hem de seciyesini yani karakterini Kur’an oluşturuyordu.” Mithat Cemal Kuntay’ın bu ifadeleri, bizlere, Mehmet Akif’in vahye sımsıkı sarılan ve onun rehberliğinde yaşamayı gaye edinen birisi olduğunu göstermektedir. Nitekim o, tefsirle meşgul olmayı hiç aksatmaz, hatta gittiği yerlere Celâleyn tefsirini yanında götürürdü. Bizzat kendisi, bu tefsiri on sekiz defa okuduğunu söyler.
Mehmet Akif, dünyaya ve tarihe Kur’an perspektifiyle baktı. Kur’an’ın anlam dünyası, Mehmet Akif’e apayrı bir ufuk kazandırmıştı. Böylece toplumdaki çelişkileri, sapmaları, yozlaşmaları ve düşüşleri gördü. Yaşanan tehlikelere dikkat çekti, muhtemel bela ve musibetler hakkında insanları uyardı. Mehmet Akif’in bir Müslüman aydın olarak en önemli özelliği, hayatı boyunca Kur’an’ın rehberliğinde insanları Hak ve hakikate çağırmasıdır.
İbrahim Hilmi Karslı şu tespiti yapıyor: “Mehmet Akif, sorumluluk duygusu ve görev bilinci çok yüksek bir şahsiyetti. Elbette ki bunda Kur’an’ı iyi özümsenin rolü büyüktü. Yüce Allah’a olan derin bağlılığı, O’na vereceği hesabın tam bir şuurunda olması ona bu duyarlığı kazandırmıştı. Bu konuda o, peygamberlerden âdeta bir damar ve ruh taşıyordu. Son derece samimi idi, muhteşem bir azim ve gayret içindeydi. Bunun bir sonucu olarak, İslam ümmetinin sorunlarını yüklenmiş ve bunlar altında inim inim inlemişti. Müslümanların yaşadıkları sosyal, siyasi, kültürel buhranlar onu derinden sarsıyordu. Dolayısıyla bütün Müminleri bir bahar dirilişiyle yeniden canlanmaya, ayağa kalkmaya, kötülüklerle mücadeleye çağırıyor, aksi takdirde sonucun feci olacağı uyarısını sık sık onlara yapıyordu.”
Güçlü bir şairdi; ‘millet şairi’, ‘ümmet şairi’, ‘İstiklal Marşı şairi’ tabirleri kullanıldı onun için. Edebiyat muhitleri onu Kur’an şairi olarak gördü. Akif’le ilgili “Bir Kur’an Şairi” isminde kitap bile yazıldı. Çünkü o, ‘şiirlerinde Kur’an’ın yüce değerlerini terennüm eden’ bir şairdi.
KUR’AN DAVASI
Bir siyasetçiydi aynı zamanda. Milli Mücadeleyi yürüten ilk Meclis’te Burdu milletvekili görevi yapmıştı.
Meclis çalışmalarına bir Müslüman aydın olarak katkıda bulundu; bunlardan biri de İstiklal Marşı’nın yazılmasıydı.
Mehmet Akif’in 1920’lerin sonunda Mısır’da Kur’an meali üzerinde yoğunlaştı, kalıcı bir eser bırakmak için gecesini gündüzüne kattı. Mısır’daki hayatında Kur’an, Akif’in bütün benliğini kuşatmıştı.
Kısacası elinden Kur’an- Kerim’i düşürmeyen, çok yönlü, örnek bir Müslüman aydından bahsediyoruz.
Mehmet Akif’i milletimiz tarafından her kuşakta çok sevildi. Bunun nedeni, “İnanıp iyi ve yararlı işler yapanları, Rahman olan Allah sevecek ve (onları insanlara) sevdirecektir.” (Meryem, 19/96.) ayetinde ifade edilen hakikat olmalı..