Mustafa Yürekli
Mustafa Yürekli
HABER7 YAZARI

Deprem ve Miraç Kandili

GİRİŞ 18.02.2023 GÜNCELLEME 20.02.2023 YAZARLAR

2023 Miraç Kandili, Kahraman Maraş depreminin yasına denk geldi. Allah’ın kudret sıfatı ile kelam sıfatının tecellisi Kuran-ı Kerim bir kez daha inancımızı yeniledi. Bu iki olay, Miraç ve deprem olayları, İslam milletinin Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, kaza ve kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna ve ahiret gününe imanı tazeledi.

Sosyal medyada, sayfamda, ‘Mirac masalı: Ağır iftira’ başlıklı bir metin yayınlandı. Metni paylaşan, Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan hoca.. Kendisini tanırım, sevgim ve saygım vardır. Bu paylaşım, dış görünüşüyle, Asrın Felaketi içinde acılı bir millete gösterilmesi gereken saygıyla bağdaştırılmayabilir. Ne var ki Miraç ve depremi, iki asırdır artçılarıyla süren Batılılaşma denilen medeniyet depremi içinde bir tabiat hadisesi bağlamında ele alınca; bu metin gündeme alınabilir diye düşündüm.

‘Mirac masalı: Ağır iftira’ başlıklı metin, suçlayıcı, yargılayıcı ve çatışmacı bir üslupta kaleme alınmış. Bu dil, İslam düşüncesini oluşturan ilimlerin dili değil; ne kelam ilminin diliyle bağdaşır, ne İslam felsefesinin diliyle ne de tasavvufun diliyle. Sözkonusu metne dair birkaç değerlendirme yapmak istiyorum bu yazıda. 

KUR’AN-I KERİM’DE MİRAÇ

Muhammet Nur Hoca, Miraç’a ‘Hz. Peygamber (s.a.v.) için üretilmiş en kötü yakıştırma’ olarak bir olumsuz yargıyla başlıyor. Kısaca Miraç hadisesini ‘Sasaniler döneminde yaşamış ünlü Zerdüşt din adamı Ardaviraf’ın gerçekleştirdiğine inanılan ruhsal astral yolculuğu’nun uyarlaması olarak yorumluyor. Ardavirafname’yi gözden geçirmeyi öneriyor. Sonra da iki ayete yer veriyor.

“Dediler ki: "(Ey Muhammed!) Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından (yapılmış) bir evin olmadıkça; yahut göğe yükselmedikçe -kaldı ki göğe yükselmene dahi, bize (oradan, kendi gözlerimizle) okuyabileceğimiz bir kitap getirmedikçe- inanmayız ya!  (Ey peygamber) de ki: ‘Kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Rabbimdir! Ben ölümlü bir elçiden başka biri miyim ki?" ( İsra Suresi, Ayet:90-93)

Mekkeli Müşriklerin ‘gökten kitap getirme’ isteğinin zikredilişi, Mirac’ı mucize olmaktan çıkarmaz.. Aksine Mekke’deki Türkçedeki ‘gökten mucize getirsen inanmam’ cinsinden bir söylem olarak cahili kültür ortamını tasvir ve temsil etmektedir.

“Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa, durma yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma!” (Enam Suresi; Ayet: 35)

Bu ayette Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Allah’ın kulu ve peygamberi olduğunu, hakikatin, Kuran-ı Kerim ve İslam’ın sahibinin Allah olduğunu ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) görevli bir beşer olduğunu ifade eder, Miraç mucizesini geçersiz hale getirmez.

Ne Mekkeli Müşriklerin ‘gökten mucize getirirsen inanırım’ demeleri ne de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendi başına bir mucize gösteremiyor oluşu Miraç olayını gölgelemez ve geçersiz hale getirmez. Çünkü Miraç’ın öznesi, Allah’tır, mucize Allah’ın yaratmasıdır; peygamber bu mucizede özne değildir.

Muhammet Nur hoca, bu iki ayetin  Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ‘göğe çıkma’, ‘Allah Teala ile görüşme’, namaz hususunda ‘pazarlık yapma’ ve ’peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırma’ fillerinin gerçekleşmediğini ortaya koyduğunu ileri sürüyor.. Mirac’ı ‘dünyadan ayaklarını kesip gökleri dolaşan bir masal kahramanı’ gibi gösterme olarak yorumluyor. Doğrusu bu yorum dayanaksızdır.

Kuran-ı Kerimde Miraç, İsra Suresi’nde  “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra Suresi; Ayet:1) şeklinde anlatılıyor. Allah bu ayette Miraç mucizesinin öznesinin kendisi olduğunu ve Hz.Muhammed’in (s.a.v.) de kulu ve peygamberi olduğunu açıklıyor zaten.

MİRAÇ’I ANLAMAK VE ANLATMAK

Bir anlam arayışında, hikmet arayışında olan her Müslüman, Mirac’ın hakikatini anlamak ve anlamlandırmak çabasına girmektedir doğal olarak. Geleneksel söylemi çözümlemek ve irdelemek; varsa çelişkilerini ortaya koymak hakikate kapı aralıyorsa elbette kabul edilebilir. İlmi müzakereler, çatışmacı bir dil ile yürütülemez. Arapçada ‘İlim kayıttır. Müzakere avdır’ atasözü vardır. Müzakere avcıların birbirini vurmaya dönüşmemelidir. Karşıtlık ve kutuplaşma yaratmaya yatkın dil, ilimle ve bilimle bağdaşmaz. Paylaşıma yorumuyla katkıda bulunan Emin Arı, 'Fazla aydınlık ta körlük yapar' demiş; katılıyorum.

Miraç olayı, Hz. Musa'nın Kızıl Deniz’i geçmesi olayı kategorisinde bir mucizedir. Miraç, bir mucizedir. Mucizeler karşısında beş duyuya dayalı akıl yürütülmez. Din, Kuar'an-ı Kerim, mucizeler birer haber-i sadıkadır; tasdik edilip sıddik olunur ya da yalanlanır ve hain olunur.

Sünnetullah ve mucize bağlamında Miraç olayını tarih boyunca anlamak için araştırma yapılmış ve tartışılmıştır; herkes ilmi usulle yürütmüştür bu anlamlandırma çabasını; bazen kimileri de kendi penceresinden bakmaya çalışmıştır. Mucizeler, semboller gibi öznel yoruma açık değildir. İlmi meselelere, kahve fincanına bakarcasına, dışarıdan, yüzeysel ve şekilci bir yaklaşımla yorum yapmak ilmi ciddiyetle ne kadar bağdaşır?

Hayat bir fenomen değil, bir mucizedir. Allah sonsuz ilim, irade ve kudretiyle alemi an be an yaratmaktadır. Kainat, yaratılıp terkedilmiş, kendi kendine çalışan bir makine değildir. Peygamberlikte mucize göstermek vardır.

KAHRAMANMARAŞ DEPREMİ VE MİRAÇ KANDİLİ

İman, duygu, düşünce ve davranışları dünya görüşüne, kurucu kesinlik olarak hakikate bağlamaktır. Verilecek her karar, yapılacak her seçim bu bağı ya güçlendirir ya da zayıflatır, koparır. Bu yüzden insan eşya ve hadiseleri dünya görüşünden hareketle anlamlandırır ve yorumlar.

2023 Kahramanmaraş Depremi’nin medyada ele alınışı, işlenişi, oluşan söylem beni üzmektedir.

Prof.Dr. Ömer Özyılmaz Hoca ‘Önemli bir konuda bir öneri’ başlıklı bir yazı yayınladı ve depreme ilişkin medyanın yaygınlaştırdığı söylemi değerlendirdi. Ömer Özyılmaz Hoca, “Müslüman bir memlekette depremle ilgili olarak konuşan bilim insanları, ki adları Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma da olsa, deprem konusunu anlatırken tamamen seküler, maddeci hatta kimi zaman materyalist bir anlayış ve jargonla anlatıyorlar. Yeryüzünün, gökyüzünün ve bir bütün halde kainatın kimsesiz, sahipsiz; Yaratıcısı olmayan, tamamen kendi içinde ve kendi kendine çalışan bir varlık olarak anlatıyorlar. Bu programlarda öyle bir atmosfer oluyor ki, birisi çıkıp beyler/ hanımefendiler siz bu kainatın bir yaratıcısı olduğunu hiç hesaba katmıyorsunuz dese, neler olur, siz düşünün. " diyor.

Ömer Özyılmaz Hocanın eleştirisine katılıyorum. Depremi konuşan bilim insanları, olayları pozitivist, pragmatist ve materyalist bir dille yorumluyor.. Üniversitelerimizde hakim olan Avrupa merkezli bilim anlayışı böylece meşrulaşıyor. Tanrı tanımaz, dine ve dindara saygısız, cahili bir dil gittikçe yaygınlaşıyor. Üniversite ve medya, deprem üzerinden bu seküler Batıcı söylemi yerleştirip yaygınlaştırıyor.

YORUMLAR 2
  • Salih Bayraktar 1 yıl önce Şikayet Et
    İlmi bir yaklaşım ve ilmi bir izah. Sözüm ona ‘bilimsel’ diyerek maddeci veya materyalist ifadelerle tartışma zemini oluşturup dikkatleri üzerlerine çekmek isteyenlere cevap niteliğinde. Mustafa Yürekli’nin yüreğine sağlık.
    Cevapla
  • AYLA ESKİN 1 yıl önce Şikayet Et
    güzel bir yazı katılıyorum, kuranı Kerimde zilzal diye bir sure bile var ama tabii insan unsuru suçlar da gözardı edimemeli, yani sağlam evler sonra kader tevekkül.
    Cevapla