Sosyal hastalıkların ihlâsla tedavisi
Günümüzde inanç problemlerine insani zaaflar eklenince, pek çoğu sağlıksız farklı kişilikte insan tiplerini ortaya çıkarmaktadır. Kişilik ve kimlik bunalımı, her biri bir bozulmanın sonucunda oluşan hastalanmalar, sosyal hayatı da ciddî tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Sosyal hastalıklar, hayatın temeli olan güveni aşındırmakta; insanların birbirlerine olan güvenlerini sarsmaktadır.
Sosyal hastalıklar, sosyal bir varlık olan insanın çevresiyle iletişimini kesmekte, yalnızlık girdabına düşürmekte, birlikte adım atmaya, beraber hareket etmeye ve dayanışma göstermeye engel olmaktadır.
EN YAYGIN SOSYAL HASTALIKLAR: TORPİL VE KİBİR
Bütün bu sosyal hastalıkların temelinde kendini pazarlama, insanları memnun ederek çevre kurma, kendini değerli ve saygın hissetme amacıyla maliyeti yüksek ilişkileri sürdürme çabası bulunur. Bu tutumda da, egoyu şişirme, kendi nefsani duygularını tatmin ve bir takım gerçeklerden kaçışlar vardır.
Sosyal hastalanmalara yol açan kişilik bozukluklarından birisi de, aşağılık kompleksine düşerek bulunduğu konumun duygusunu taşımayıp, statüyü insanlığa önceleyerek ya da büyüklük taslayarak küçük davranışlar sergileme alışkanlığıdır. İş dünyasında ya da bürokraside bulunduğu konumun tecrübelerine, bilgisine sahip olmadan, sıkıntısına katlanmadan gelen insanlar, o konumun gereği olan davranışları sergileyemezler. Hamlık, samimiyetsizlik, ciddiyetsizlik, laubalilik gibi insanı küçük düşüren davranışlar gösterirler.
Bürokraside, özel sektörde, siyasi teşkilatlarda, her türlü kurum ve kuruluşlarda üst düzey konumlardaki kişilik bunalımı yaşayan insanların söz ve davranışları etkili olmaz; yetkisinden aldığı güçle işleri yürütse de hem iç hem de dış yıkımlara yol açarlar ve içinde büyük vebali barındıran sonuçlar kaçınılmaz olur. Allahu Teala, el Hekim’dir; bu dünyayı hikmet dünyası olarak yaratmıştır. Her şeyi bir merdivenin basamakları gibi vaz etmiştir; ta ki her aşamanın, her basamağın sıkıntıları ve kazanımları bir üst basamağa hazırlar. Gelişmişlik, iyi yönde aşamaları kat ederek varılan bir yetkinlik durumudur. Dolayısıyla yükselişte liyakat gözetilmediğinden basamakları torpille atlayarak konum elde edenler, gerekli psiko sosyal gelişimi sağlamadıklarından, yeterli ruhî olgunluğa erişmeden, söz ve davranışlarında istikamet kazanmadan, zahmetlerini çekmeden, hak etmedikleri konumlara geleceklerinden, düşmeleri de o nispette kolay ve derin olacaktır. Paraşütle çıkan, aydan düşen karpuz olur; düşer, benlik dağılması yaşar, psikolojik olarak hastalanması kaçınılmazdır.
İnsanların taşıdıkları duygu ve gösterdikleri davranış, bulundukları konuma uygun olması önce erdem, sonra ehliyettir. Kendini bilme denilen duyguları tanıma, öz denetim, öz yönetim konularında başarılı olmayanlar, dışarıda bir takım işleri başarabilir, netice de alabilirler, ancak bu gerçekte başarılı olmak anlamı içermez.
Akıl ve ruh sağlığı yerinde, erdemli, alanında ehliyet sahibi ve başarılı kişiler, kendine karşı dürüst olan, kendi zaaf ve güçlü yönlerini keşfedebilen kişilerdir. Böyle insanlar uzun vadede istikrarlı ve başarılı olurlar. Aksi halde iç dünyalarında problem yaşayanlar, dış dünyada, sosyal hayatta kısa vadede başarılı gözükseler de uzun vadede başarılı olmaları mümkün değildir.
SOSYAL HASTALIKLARI İHLASLA TEDAVİ
Sosyal hayatta çeşitli kişilikte insanlarla karşılaşılır. İnsanların kişilikleri ilk bakışta anlaşılmayabilir, sosyal hastalıklar taşıyan insanların kişilikleri kısa vadede ve basit ilişkilerde tam olarak anlaşılmayabilirler. Özellikle de bu kimseler kamuoyunda bazı işler başarmışlarsa, bunları anlamak daha da zordur.
Gaflet ve delalet ehlini tanımak kolaydır. Ne var ki Müslüman bir insanın başarılı ve istikamet ehli olup olmadığı kritik anlarda verdiği kararla ortaya çıkar. Ticarette alınan kararlar, alışveriş, borçlanma, söz verme gibi kişiyi test eden davranışlar Müslümanın sosyal yönden sağlıklı olup olmadığını gösterir. İnsanın iç dünyası, ibadetleri, ahlakı, adaletli, bilge, cesur ve ölçülü kişiler istikamet üzere yaşadıklarından çevreleri tarafından bilinir.
İstikamet tutamamış, sosyal olarak bukalemun tipli ihlâssız insanlar, büyüklenme, kıskançlık, gösteriş, cimrilik gibi rezil duygular sergileyenler, eğer toplumun onayını kazanacaklarsa, bir şey söyleyip, başka bir şey yapmaktan çekinmezler. Yani topluma gösterdikleri yüzleri ile özel gerçeklikleri arasında çelişkiler vardır. Çevresinden aldığı tepkiler doğrultusunda kişiliklerini inanılmaz bir esneklikle değiştirebilen, her türlü ortama uyum sağlayabilen kişiler, güven vermedikleri gibi, inanç noktasında da ciddî problem yaşıyor demektir.
İnsan, yaratıcısı, dünya imtihanına tabi tutan ve ölüm ötesinde yargılayacak olan Alahu Tealaya bağlanması, iman sağlam olunca, dış dünyada yaşananlar ne olursa olsun işlerinde iç tutarlılığını ve dolayısıyla istikametini koruyacaktır. İnsan, Allah’a ve kitabına bağlanarak, emrine girip İlahi İradeyi cüzi (kişsel) irade haline getirerek, kullukla aidiyet duygusunu, imanını sağlamlaştırmaktadır; peygambere, salih alimlere bağlanıp ümmete üye olma bilincini geliştirerek mensubiyet duygusunu, Müslüman kişilik ve kimliğini sağlamlaştırmaktadır. Müslümanın aidiyet ve mensubiyet bağı tam olarak oluşmamışsa, dış dünya ile olan bağın sağlam olması mümkün olmaz, olsa da derin değildir. Çünkü kalplere hükmeden ancak Allah’tır.
Kibir, riya, kıskançlık gibi sosyal hastalıklara yakalanmış insanlar gerçekte olaylar karşısında ne hissettiklerini söylemek yerine, hiçbir tepki vermeden önce karşıdakini yoklayıp, kendisinden ne istendiğine dair bir ipucu bulmaya çalışırlar. En acınası durum ise iyi geçinmek ve sevilmek için sevmedikleri kişilerin sevildiklerini sanmalarını istemeleridir. Sosyal yeteneklerini, farklı sosyal durumların gereklerine uydurmak için kullanırlar. Ve kiminle olduklarına bağlı olarak çok farklı davranışlar sergilerler; çelişkiden kurtulamazlar. Oysa asıl olan, kişinin kendine karşı dürüstlüğü ve iç dünyasındaki tutarlılığı, sükuneti, mutluluğu ve istikametidir.
İnsan, sosyal sonuçları ne olursa olsun kendi düşünce, duygu ve değerleri doğrultusunda hareket etmesi gerekir. Emanet, ehliyet, adalet, istişare ve rıza ilkeleriyle yönetimde, düşünce, duygu ve davranışını inancının emrine veren insan, hakikî anlamda güçlü olacaktır. Çünkü asıl sonsuz güç sahibi Allahu Tealaya dayanmıştır. Sosyal hayatın içerisinde bu tip mümin kişilerin tedavisi ancak ihlâs ile mümkündür. İç dünyasındaki çoğu zaman kişinin kendisine bile itiraf edemediği hastalıkları, mümin ancak ihlâs düsturlarıyla tedavi edebilir.
Dolayısıyla sosyal hayattaki hastalanmaların temelinde ihlâssızlık vardır; çözümü de ihlâs hakikatlerini yaşamakla mümkün olacaktır.