İslamofobi yok, Anti Müslimizm var
Tarih, Müslümanların değişik coğrafyalarda farklı zamanlarda kurduğu İslam medeniyetinde, ortak özellik olarak birlikte yaşama, birlik, düzen, adalet ve emniyete dair; kısaca barışa dair nice güzel örnekler kayda geçmiştir.
Bir cahiliye dönemi olarak tarihe geçen miladi yedinci asır, son vahiy olan Kuran-ı Kerimin aydınlığında Asr-ı Saadet’e dönüşmüştür. Bir asırlık bir zamanda Endülüs’ten Orta Asya’ya kadar büyük bir coğrafyada Müslümanlar İslam’ın aydınlık yüzüyle insanlığı tanıştırmışlardır.
İslam barışı, insanlık tarihinde, 7’nci asırdan 18’inci asra kadar yani 10 asır boyunca Müslümanların kurdukları medeniyetlerde ve yaşadıkları coğrafyalarda şeref tabloları oluşturmuştur.
Tarihte, İslam’ın ahlak ve hukuk ilkelerinin hayata rehberlik ettiği sözkonusu uzun dönemde, yeryüzü insani değerlerle buluştu; huzur ve güven, uzun süre hayata egemen oldu.
İnsanlık tarihinde 14 asırlık İslam barışı, vahiy tamamen kesildiğinden Kuran-ı Kerim’in son ilahi kitap; sevgili Peygamberimiz sallahu aleyhi vesellemin de son peygamber olduğunu teyit ve tanıklık eder..
DÜNYA GÜÇLERİ İSLAM COĞRAFYASINI CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜ
Birinci Dünya Savaşı, dünya güçlerinin İslam coğrafyasını paylaşma olayıydı.
Avrupa’nın içindeki İkinci Dünya Savaşından sonra oluşan dünya sistemi ve küresel bloklar yağmalamayı bugüne kadar getirdi.
Günümüzde küresel blokların toplum mühendisliği çalışmaları, dünyayı eşi görülmemiş felaketlere sürüklemiştir. Söz konusu kaotik süreçten ise en fazla Müslümanlar etkilenmiştir.
20’nci yüzyılda İslam coğrafyası, savaşlar, işgaller, baskı, şiddet, sömürü ve yoksullukla zor ve sıkıntılı süreçlere mahkum edilmiştir.
Modernleşme, Batılılaşma ve çağdaşlaşma söylemiyle Müslümanlara dünya cehennem edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki beş devlet, Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, medeniyetsiz ve devletsiz kalmış İslam milletini ortak düşman ilan etmektedir.. Beşi de İslam coğrafyasında işgal, katliam ve yağma yapmıştır; elleri Müslüman kanıyla kirlidir.
İSLAMOFOBİ İNSAN HAKLARI SORUNUDUR
11 Eylül 2001’de New York’ta ikiz kulelere saldırıyla sembolleştirdikleri küreselleşme adı verdikleri bu dönemde ortak ideoloji olarak da İslamofobi ilan edilmiştir. İslamofobi, ardında dünya güçlerinin kirli çıkar ilişkilerini barındıran emperyalist bir proje ve insan hakları sorunudur.
Siyasi, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan müdahalelere maruz kalan İslam coğrafyasında özellikle İslam’ın ilkelerine yönelik planlı manipülasyonlar yapılmıştır. Oryantalizm, sözkonuusu manipülasyonları yoğunlaştırıp sistemli hale getirmiştir.
Son zamanlarda rahmet dini İslam’ı karalamaya yönelik çabaların, ‘İslamofobi’ kelimesi etrafında yoğunlaştığını görmekteyiz. Açıkça ifade etmek gerekir ki, dünya güçlerinin bir İslam düşmanlığı projesi olan ‘İslamofobi’ ardında ırkçılık zihniyeti ve dünya güçlerinin kirli çıkar ilişkilerini barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur.
İslamofobi, medeniyet kurmuş, vakıflarla merhameti kurumsallaştırmış; insanlığı birlik, düzen ve iyiliğe çağıran barış dini İslam’ı şiddet yanlısı gibi göstermeye çalışan karanlık bir projedir. Bu bağlamda Avrupa kıtasının son zamanlarda temel insan hakları ve özgürlükler alanında yaşadığı travmalar endişe vericidir. Bu durum Avrupa’nın tarihi tecrübesinde öteki ile birlikte barış ve huzur içinde yaşamaya dair derin yaralarını tedavi edemediği algısını güçlendirmektedir.
İSLAM’I TERÖRLE ANARAK KORKU ORTAMI OLUŞTURUYORLAR
Bir takım örgütlenmeler ve dünya iletişim ağına bağlı basın-yayın organları sürekli Müslümanları hedef almakta ve İslam’ın aydınlık yüzünü karalamaya çalışmaktadır.
Avrupa’da barış dini İslam’ı terörle birlikte anmak suretiyle yapay bir korku oluşturulmakta; Müslümanlar ötekileştirilerek ve sürekli saldırarak endişe ortamı oluşturmaya çalışmaktadır. Bu üretilen İslam karşıtı anlayış, Avrupa’nın da dışına, Hindistan’dan Myanmar’a kadar uzanarak Müslümanlara yapılan zulümler ile sonuçlanmaktadır.
Müslümanların evlerini, ibadethanelerini ve işyerlerini hedef alan ırkçı saldırı ve tecavüzlerin günden güne artmaktadır. Bu islamofobik tutum bir taraftan kadınlara, erkeklere ve hatta çocuklara yönelik fiziki şiddet, hakaret ve psikolojik baskılar olarak tezahür etmekte diğer taraftan en tabii insan haklarını hiçe sayarak kılık kıyafet, ibadet ve inanç özgürlüğü alanında kısıtlamalar; dini, kültürel kurumlara ve kutsal mekanlara yönelik saldırılar şeklinde varlık bulmaktadır.
ADALETİN UYGULANMASINDA GÖSTERİLEN İHMALLER
İslam düşmanlığı üzerinden üretilen nefret dili, sosyal medyada, televizyon programlarında, yazılı ve görsel basın ile siyasi söylemlerde sorumsuz bir şekilde kullanılmaktadır.
Avrupa’da bir takım medya İslam’ı düşman görme algısını körükleyici yayın politikası takip etmektedir; kimi zaman çok çirkin yayınlarla Müslümanların değerlerine hakaret etmektedir. Hatta âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâm efendimize yönelik çirkin davranışlarda bulundukları da hepimizce malumdur.
Bazı ülkelerde üst düzey yöneticiler, seçim dönemlerinde ırkçı parti liderleri İslam’a ve Müslümanlara yönelik gerçeklerle bağdaşmayan tutarsız ve nezaketsiz ifadeler kullanmaktadır. Bu ırkçı eğilim, tehdit, taciz ve saldırıların faillerinin bulunmasında ve adaletin uygulanmasında ihmallere yol açmaktadır. Devlet politikası haline getirilen İslam düşmanlığı, ırk ve din temelli saldırılara zemin hazırlamakta ve suç potansiyeli bulunan kişilerin cesaretlendirmektedir.
İSLAMOFOBİ YOK, ANTİ-İSLAMİZM VAR
Günümüzde dünyada İslamofobi değil, Anti Müslimizm var.. Bugün İslam, korkulan değil korkutulan, saldıran değil saldırılan bir dindir. Dolayısıyla kim korkutuyorsa, kim saldırıyorsa esasında korkulması gereken odur. Müslümanlar kimseyi korkutmuyor ama Müslümanları korkutan çok fazla hem din mensubu var hem de farklı düşünceden kesimler var. Müslüman aydınlar, sanatçılar ve ilim adamlar, en kısa sürede bu anlayışı tersine çevirmeli. Bu mümkündür; başlangıcı da dünya güçlerinin bu karanlık projesinden İslamofobi değil, Anti Müslimizm olarak söz etmektir.
Avrupa’da hukuka ve insan haklarına inanan, inanca saygıyı ve toplumsal barışı önemseyen tüm entellektüellerin, sanatçıların, akademisyenlerin, aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının, medya mensuplarının ve aklı selim kişilerin, insanların kutsallarına yapılan açık saldırılara, hak ihlallerine ve Anti Müslimizm endüstrisine karşı tepki göstermesi ve inisiyatif alması gerekmektedir.
İnsana ve inanca değer veren tüm din ve inanç mensuplarının aynı şekilde tepki göstermesi bir insanlık vazifesidir. Aksi halde söz konusu kişi grup ve kurumlar, Müslümanlar ve tüm dünya halkları nezdinde inandırıcılığını yitirecektir.
Mustafa Yürekli / Haber7
-
Vatandaş 4 ay önce Şikayet EtNecdet Ünüvar ve Mustafa Destici müslüman değil mi.Beğen
-
Misafir 4 ay önce Şikayet EtAnti İslamizm kavramını bütün dünya bilmeli Siyonistler anti semitizm deyip dünyayı karıştırıyorlarBeğen