Din devlet ilişkisinin boyutları
Batıcı tez geçersizleştiği halde Türkiye’de resmi ideoloji olmaya devam ediyor.
Modernleşme, çağdaşlaşma, asrîleşme, sekülerleşme gibi kelimelerin hepsi benzer bir sürece işaret etmek üzere kullanılıyorlar. ‘Katı olan her şeyi buharlaştıran’ bu süreç din-devlet ve din-toplum ilişkilerinin radikal bir biçimde dönüşeceği varsayımında en genel ifadesini bulmaktadır. Akıl ve bilimin öne çıkması ve nihayet tarihin belirli bir evresine gelindiğinde bütün dünya topluluklarının modernleşme sürecine er ya da geç katılması ile hem devletin hem de toplumun din ile irtibatı asgari düzeye inecektir. Bu modernist anlatının bugün hiçbir geçerliliği kalmamıştır.
Hem dünyanın pek çok toplum ve devletinde hem de Türkiye’de tarih başka bir gelişim seyri izlemiştir.
Din ve devlet arasında koparılması güç bir bağ söz konusudur. Hele Türkiye gibi dinin asırlar ötesinden gelen oldukça güçlü ve yaygın bir toplumsal dayanağa sahip olduğu ülkeler söz konusu edildiğinde bu durum çok daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
DİN, MEDENİYET, MİLLET VE DEVLET
Din ve devlet arasındaki sıkı bağ, tarih boyunca farklı toplumlarda farklı zamanlarda farklı biçimler almıştır. Örneğin bezen din ve devlet arasında gerilimli bir ilişki yaşanır. Bir süre sonra bakıldığında sular durulmuştur ve din ile devletin birlikte uyumlu bir birliktelik sergilediklerine şahit olunur.
Din devlet ilişkisindeki sözkonusu gerilim ve gevşemelerin nedenleri vardır. Bu nedenler göz ardı edilerek bakıldığında şu görülür: Gün gelir din, devlet üzerinde tahakküm kurar. Gün gelir devlet, dinin toplumsal ve politik gücünü aşındırmak için elindeki tüm imkânları seferber eder. Tarihin bazı sayfaları ‘din devletleri’ne ayrılmıştır. Başka bazı tarih sayfalarında ise karşımıza ‘devlet dinleri’ni anlatan onca vakıa çıkar.
Bu kaba gözlemde hangi din, hangi millet ve hangi devlet olduğunu tespit, çoğunlukla ihmal edilen husustur. Din devlet ilişkisi genellemelerle anlaşılamaz.
Din denilince kastedilen Allah’tan gelen vahiy olan İslam ise; din, vahiy kültürüyle halk denilen kitleye ruh vermekte ve hakikat medeniyetiyle millet haline getirmektedir.. İslam devleti de milletin teşkilatlanmış halidir.
Dolayısıyla din, İslam milleti için kültürü, medeniyeti, milleti kuran ve devleti radikal bir biçimde dönüştüren aktördür. İslam medeniyetinde birey, toplum ve devlet / bürokrasi; hukuka tabidir; hukukun üstünlüğü esastır, hukuka saygı esastır, hukuk ayak altı edilemez. Devlet denilen teşkilatta, ne devlet başkanı ve iktidar kadrosu ne de bürokrasi başına buyruk olabilir.
Millet, vatan, din, ahlak, hukuk, medeniyet ve devlet esastır, statiktir, ana yapıdır; rejim, iktidar, kadrolar ve politika ise dinamiktir, değişir.
Başka dinler, muharref dinler, beşeri dinler, toplumlarda olumsuz roller üstlenebilmektedir.. Örneğin kendi ortaçağlarında Avrupa’da ruhban sınıfın sultasını demek olan Hristiyanlık her türlü dönüşümün önüne çektiği setle muhafazakâr bir itirazı temsil eder.
Listeyi uzatabiliriz. Buna gerek duymadan kısaca şunu kabul etmek gerekir: Devleti analiz etmek için dini ve milleti, dinin tarihi rolünü analiz etmek için millet ve devleti dışarda bırakmak mümkün değildir. Bu nedenle din-devlet ilişkisi, çoğu zaman toplumumuzu anlamak üzere başvurulması gereken yegâne kaynaktır.
Tarihte din toplumu kurmuştur, devlet de onu ayakta tutmuştur; bu yüzden din, millet devlet bütünleşmesini sağlayarak güç verir. Din, milletimizin ruhudur, anlayışıdır, manevi gücüdür. Devlet, milletin bedenidir, fizik varlığıdır; siyasi ve hukuki varlığıdır. Bu durum devletimizde yüzyıllardır neredeyse hiç değişmemiştir. Türklerin İslamiyet’i kabul ettikleri günden günümüze, bir biçimde devlet, millet ve din hep birbiri ile ilişkili alanlar olmuşlardır, bütünleşmişlerdir.
Bu uzun tarih kesitinin tümünü burada ele alma şansımız yok. Ancak yine de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri din-devlet ilişkileri ekseninde yaşananları daha iyi anlayabilmek için Osmanlı Devleti deneyimine dikkatlerimizi yöneltmemiz işe yarayacaktır.
Birkaç yazıyla din devlet ilişkileri bağlamında Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişi gözden geçireceğim.
DİN DEVLET İLİŞKİSİNİN BOYUTLARI
Osmanlı Devleti’nden başlayarak, din-devlet ilişkisini ele almaya başlamadan önce birkaç noktanın altını önemle ve ısrarla çizmemiz gerekiyor:
1.Din ve devlet arasındaki ilişki çok boyutludur. Çok katmanlıdır. Hem tarihsel bakımdan hem de muhtelif toplumlardaki görünümleri bakımından. Burayı biraz daha açalım. Din ve devlet arasındaki ilişki tek katlı ve tek yönlü değildir. Aksine karşılıklıdır ve karmaşıktır. Etkileşim halindedir. Devletin din üzerindeki etkisi özellikle eğitimde ve yargıda kendini gösterir; dinin devlet üzerinde etkisi ise istikameti belirlemede, ilay-ı kelimetullah idealini ufka yerleştirmesinde, erdemliliği esas alan hukuk düzeni kurmasında, kısaca hakikat medeniyeti şeklinde gösterir. Millet sağlıklı devlet güçlü ise medeniyet adı verilen sosyal sistem ve düzen kurulur.. Millet sağlıksız hale gelip devlet güçten düşünce medeniyet de bozulur.
2.İkincisi, din ve devlet arasındaki ilişki durağan değildir. Değişime tabidir. Tarihin değişim yasalarından din-millet-devlet ilişkileri de nasibini alır.
3.Üçüncüsü, din ve devlet ilişkisinde çoğu zaman aynı anda birden fazla aktörün birbirinden farklı ve çatışan eğilim ve taleplerinin karmaşık yapısı belirleyicidir. Bununla ilişkili bir biçimde muhtelif sosyal aktörler, din ve devlet ilişkisine medeniyet güçlüyken aynı anlamları yüklerler, kültür canlı olur; medeniyet güçsüz düşünce benzer anlamlar yükleyemezler, ihtilaf, çatışma kaçınılmaz olur. Anayasalar, din değildir, sözleşmedir. Devletlerini ömrünü medeniyetleri belirler.
4.Dördüncüsü, her toplumda din ve devlet ilişkisi farklı seyirler izleyebilir. İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, Amerika’da ve Türkiye’de, din ve devlet ilişkisi aynı seyri takip etmemiştir. Elbette, hem örnek olsun diye sıralanan ülkelerde hem de dünyanın diğer ülkelerinde din-devlet ilişkisinin seyri bakımından bazı benzerlikler ve farklılıklar tespit etmek mümkündür.
6. Son olarak uluslararası bağlam, bir toplumdaki din-devlet ilişkisinin seyrini etkileyebilmektedir. İslam devleti, 7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar on asırdan uzun bir dönemde insanlık tarihinde uluslararası ilişkilerde en etkin aktör olmuştur.
Bir kez daha önemle yinelemek gerekirse, din-devlet ilişkisi çok katmanlı ve çok boyutludur. Din devlet ilişkisindeki bu çok boyutluluk, bu köşede yayınlayacağım yazılarda önce kavramsal bir çerçeve sunulacak sonra da Türk siyasal hayatı örneğinden hareketle çeşitli analizlerle anlatılacaktır..
-
sosyal çalışmacı 3 ay önce Şikayet EtYeni sivil anayasada laiklik kavramı yerine ehliyet ve liyakat kavramlaştırması yapılmasını temenni ediyorum. Türkiye'de laiklik dinden uzak kesimin dindar kesime zulm etmesine olanak sağlayan bir argüman haline gelmiştir. İnşallah ruhunu İslam'dan alan bir fıkıh anayasası ile önce alem-i İslam'ın sonra yine bütün dünyanın hakimi olacağız.Beğen Toplam 3 beğeni