Batılılaşma Paradigmasını Değiştirmek
Avrupa merkezli bilim anlayışına teslim ettiğimiz üniversitelerin mezunlarını iş başına getirerek; Avrupalı şirketlerin reklam bütçesiyle beslenip ayakta duran medyayı izleyerek; bu gazeteleri, bu haber sitelerini okuyarak, bu televizyonları izleyerek, bu akademisyenleri, bu gazetecileri dinleyerek, bu dünyanın gerçeğiyle, bu ülkenin gerçeğiyle yüzleşmek mümkün değil.. Söylediğini bilmek önemlidir. Şeylerin gerçeğiyle, şeylere dair algı, anlayış ve kavrayış arasında derin bir çelişki, büyük bir uyumsuzluk var.
Gündüz sokakta sırtımızı döndüğümüz, görmezden geldiğimiz bütün ahlaksızlıkları ve sapkınlıkları, akşam evimizde, eşimizle, kızımızla, oğlumuzla dizi ve film olarak heyecanla takip ediyoruz. Normalde selam bile vermeyeceğimiz, çocuklarımıza yaklaştırmayacağımız kişileri, artist, sanatçı ve şarkıcı diye sevip hayran oluyoruz. NATO üsleriyle topraklarımızda ağırladığımız ama arazide savaştığımız yedi düvelin kültürü, elektrikli aletleri evlerimize hakim durumda. İç çamaşırımıza kadar düşmanımızın beğenisiyle ve ürünleriyle giyiniyoruz.. Bankalarının kredi kartlarını cüzdanımızda toplayarak güven duygusuna kavuşuyoruz, ,htiyaçlarımızı karşılıyoruz. Bankaların faizli kredilerini evimize, arabamıza ve ticaretimize bulaştırıyoruz. Loto, toto ve milli piyangoyla nesillerimizin geleceğini güvenceye almaya çalışıyoruz. Hak ile batılın, doğruyla yanlışın, iyiyle kötünün ve güzelle çirkinin birbirine karıştırdığı bir zamanda, karanlıkta, derin bir kir deryasına düşmüş yılanlara sarılıyoruz, oysa imtihan oluyoruz..
Gözlerimiz, gece yarısına kadar dizi izlemekten şişmiş.. Peygamber Efendimiz sallahu aleyhi vesellemin gece ibadetiyle ayaklarının nasıl şiştiğini anlatıyoruz sohbetlerimizde. Lüks lokantalarda mükellef sofralarda mideleri doldurup Peygamber Efendimizin (s.a.v.) açlıktan karnına nasıl taş bağladığını anlatıyoruz bir birimize. İbrahim aleyhisselam gibi, Musa aleyhisselam gibi konuşuyor; Nemrut gibi, Firavun gibi yaşıyoruz. Şımarık, bencil ve sorumsuz insan tipi ve tüketim çılgınlığı, ger geçen gün daha da yaygınlaştırılıyor. Eylem ile söylem sürekli çelişiyor gündelik hayatımızda, büyük bir medeniyet krizi yaşıyoruz.
Batılılaşma paradigmasını radikal olarak değiştirmek gerekiyor.. Bu pozitivist, tanrı tanımaz, insan tanımaz, materyalist, pragmatist, konformist ve hedonist anlayış sürdürülemez. Bu toplumun bu vaziyet ve istikamette yol alması artık mümkün değil… Başka türlü söylersek, radikal bir ideolojik-entelektüel kopuşa, zihinsel bir devrime, uyanışa, silkinmeye, dirilişe ve kurtuluşa ihtiyaç var. Geç kalınırsa da geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir..
İnsanlara sürekli ‘dünyada cennet hayatı’, geleceğin güzel günleri vaad ediliyor. Medyayla, eğlence kültürüyle küresel çapta büyük kitleler oyalanıyor, aldatılıyor.
Medeniyet buhranı, ekonomik kriz olarak gösteriliyor. Ekonomi büyüyecek, tüm sorunlar çözülecek diyorlar… Oysa, “ilerleme”, “kalkınma” ve “büyüme” retoriğinin bu dünyada reel bir varlığı ve karşılığı yok! ‘Kar için kar’ ilkesiyle servet, küçük bir azınlıkta toplanırken, devlet borçları her yıl daha da artıyor. İnsanlar, bankalara borçlanarak varlıklarını sürdürebiliyor.. Tüketim çılgınlığında yarışıyor. Ekonomi büyüdükçe, herkesin borcu büyüyor, sorunlar da büyüyor üstelik. Paraperest olan kapitalizm dahilinde başka türlü olması mümkün değil zaten. Vaad edilen güzel günler bir türlü gelmiyor. Ekonomik büyüme ile birlikte sosyal ve ekolojik sorunlar da büyüyor..
Dünyanın her köşesinde çözülemeyen problemler aynı: İşsizlik, açlık, yoksulluk, göç, aşağılanma, eğitimsizlik, etik yozlaşma, terör.. Kötülükler her toplumda büyüyüp yaygınlaşıyor. Bu sosyolojik ve tarihi yıkıma ekolojik yıkım eşlik ediyor: Ekosit-canlı türlerin yok olması ve iklim krizi eşlik ediyor. Bu iki yıkım birbirlerini yeniden ve yeniden üretiyor. Başka türlü söylersek, kapitalizm, gözü dönmüş kar hırsıyla insana, tüm canlılara ve doğaya zarar vermeden, hayatın temelini aşındırmadan yol alamıyor. Her geçen gün hayatın temeli aşınıyor, kaynakları tükeniyor, güzel dünyamız tahrip oluyor, kirleniyor, çirkinleşiyor; hayat, kör gidiş haline gelince de anlamsız, çekilmez hale geliyor. İslam şehirleri işgal ediliyor, enkaza dönüşüyor. Kısaca vaad edilenle gerçekleşen, retorikle realite arasında derin bir çelişki var..
Bu yüzden ya vakitlice şu Batılılaşma adı verilen lânet olası kapitalistleşmeden çıkılacak ya da insanlığın ve medeniyetin ufukları kararmaya devam edecek… Bu ‘kör gidişi’ durdurmadan, toplumun ve devletin vaziyet ve istikametini düzeltmeden; rotayı Hak ve hakikatten, doğrudan, iyiden, güzelden, insandan, doğadan, canlılardan yana çevirmeden, eşyanın seyrini değiştirmek mümkün değil… Akıl, irade, ilim ve irfan sahibi iyi insanların bu kör gidişe müdahale etmesine her hangi bir engel var mı? Evet var: Aymazlık, korkaklık, tembellik, ideolojik kölelik… O halde zihinleri tevhitle özgürleştirmek, gücü yücelten ideolojik kölelikten kurtulmak, iman gücüyle ayağa kalkmak gerekiyor.. Bu pozitivist ve materyalist çelişkiyi aşmak, sadece paradigmayı değiştirmeden mümkün. Bunun için de radikal bir ‘bilinç sıçramasına’, ‘kültür devrimine’ ve entellektüel kopuşa ihtiyaç var. Üniversitelerimizi, Avrupa merkezli bilim anlayışından koparıp almamız gerekiyor; ‘epistemolojik yenilenmeye’ çok ihtiyacımız var. Bu başarılırsa, Birleşmiş Milletler’de meşruiyet ve çözüm aramaktan, dünya güçlerinin eli altında durmaktan, işgallerden, ezilmekten, sömürülmekten, yağmalanmaktan kurtulabiliriz ve ülkemizi güvenliğe kavuşturabiliriz..
Avrupa, tarihte ilk kez bir medeniyet iddiasında bulundu: “Modern Kapitalist Medeniyet”. Bu kapitalist sömürü, yağma ve talan sisteminin eni sonu beş yüz yıllık bir geçmişi var. Aslında bu, uzun insanlık tarihinde küçük bir parantez ama bu kadarcık sürede yaşanan gelişmeler bile insanlığın ve medeniyetin geleceğini riske atmış bulunuyor.. İnsanlığın varlığı ve bekası, o kısa Batı sömürü tarihini kapatmaya bağlı. Her gün, bir öncekinden daha kötüyse, hayat anlamını yitirmişse, insan insan ilişkisinin yerini insan meta ilişkisi, ben o ilişkisi almışsa; insanlık bunun neresinde denmeyecek mi? “Tüketiyorum o halde varım” paradigmasını acilen bırakmak gerekiyor.
Yüzleşmek durumunda olduğumuz ekonomik (işsizlik, yoksulluk), sosyal (eğitimsizlik, cehalet ve ahlaksızlık) ve siyasal (hukukun siyasallaşması, hukuk dışılık, yolsuzluklar ve adam kayırma) problemler, cahiliyeden, gücün yanlış kullanılmasından kaynaklanıyor; arzunun ihtiyaç yerine konulmasından, yeteri kadar üretememekten değil, yanlış şeylerin, yanlış ve çok üretilmesinden kaynaklanıyor. Yüzlerce, binlerce, on binlerce zararlı, değilse gereksiz şey üretiliyor, satılıyor, tüketiliyor. Meyve bırakılıp abur cubur tüketiliyor. Üretim ve tüketim insanlık dışı bir sürece sürüklenmiş görünüyor. Gerçek ihtiyaç olmayan onca lüzumsuz şey üretiliyor; lüks, israf, gösteriş almış başını gidiyor. Bu durum, kapitalizm dahilinde üretimin ihtiyaçlara yabancılaşmasının sonucu varılmış bir uç noktadır. Bir tarafta milyonlarca, milyarlarca insan temel ihtiyaçları asgari düzeyde bile karşılanamazken; bir sürü zararlı, gereksiz, saçma şey üretilip tüketiliyor.. Karı azamileştirmek için, merkezdeki konforu sürdürmek için Atmüslimizim söylemiyle kaynaklarımıza el konuluyor, ülkelerimiz talan ediliyor..
Dünya güçleri, küresel kapitalist sistemde yeryüzünü yağmalıyor. Kapitalizm, sınırsız büyüme, yayılma, genişleme, derinleşme eğilimine ve dinamiğine sahip bir ekonomik sistem. Bireycilik, kendine tapmak demek; kişisel çıkarı, cemaatin, partinin, toplumun ve devletin çıkarından üstün tutmak demek. Kapitalizm, arzuyu ihtiyaç gibi gösterip serveti katlamayı amaç gösterdiğinden kitlelere çok cazip geliyor. Ne var ki bu dünyanın kaynakları sınırlı, sonlu. Bir an geliyor, şimdilerde olduğu gibi, sınırsız üretim, kaynakların sınırına dayanıyor. Bir şey üretmek, doğadan bir şeyler çekmek demek olduğundan kapitalist sistemde üretim sürekli almak, ölçüsüz azaltmak ve çılgınca eksiltmek demektir.
Modern kapitalist toplumda üretirken de tüketirken de çevreyi kirletmek kaçınılmazdır. Şimdilerde mütevazı evler bile birer çöp fabrikasına dönüşmedi mi? Eskiden ‘çöp’, ‘atık’ diye bir şey mi vardı? Gelenek içinde gereksiz, yanlış, zararlı şeyler üretilip tüketilmiyordu. Ne yazık ki günümüzde serbest piyasa ekonomisinde insanların tüketim tercihlerini ve alışkanlıklarını sapık medya, rezil reklamlar, moda ve marka belirliyor.. Lânet olası reklamlar, moda ve marka saçmalığı, insanlığı bitirmenin, dünyayı yok etmenin, kirletmenin bir aracına dönüşmüş bulunuyor.. Küresel kapitalizm çağının ‘ortalama insanı’ hep bir ağızdan ‘tüketiyorum, kirletiyorum, yok ediyorum; o halde varım’ diye bağırıyor, özgürlük adına. İşler yolunda gitmiyor; insanlığın bu Batılılaşma, Amerikanlaşma rotasında yol alması artık mümkün değil. Modern Batı uygarlığı yolun sonuna geldi.. Son surat uçuruma yaklaşırken, dünya güçleri imdat frenine basmakta gecirse, iş işten geçmiş olacak!
Oysa başka bir dünya mümkün! İnsanlık onlarca asır hakikat medeniyetini tecrübe etti. İslam medeniyetinde insanın insanı ezmediği, sömürmediği görüldü; Kur’an-ı Kerim sayesinde kula tanrılık taslamanın da kula kulluk yapmanın da yasaklandığı, erdemlerin esas alındığı bir sosyal hayat mümkün. Adaletin, sosyal eşitliğin bir söylem değil bir gerçeklik olduğu dönemler var İslam tarihinde. İslam toplumunda insanın doğuştan ölüme yaşamı, canı, malı, nesli güvence altında; hiçbir zaman aç kalma kaygısı olmadan yaşanabiliyor. İslam ülkesinde sağlığa uygun gıdalarla besleniliyor, temiz su içip temiz hava solunuyor, mütevazı bir konuta sahip olunabiliyor, sağlıkla ilgili hiç bir kaygı duyulmuyor. Atalarımız kirlenmemiş bir doğal çevrede yaşadı, biz de yaşayabiliriz. Herkesin eğitim imkanına sahip olduğu, insanlar arasında ayrımcılığın ve rekabetin olmadığı, herkesin bir iş sahibi olduğu, yaptığı işten tatmin olduğu, ailesi ve dostlarıyla doğada gezinti yapabildiği, rahatlıkla politik, kültürel-estetik, bilimsel, sportif etkinlerine katılabildiği bir toplum kurmak mümkün! Toplu taşıma araçlarının kullanıldığı, doğaya özenle yaklaşıldığı bir hayat mümkün. Adalet pratiğinin sahte bir retorik değil, reel bir karşılığı olduğu bir toplumda, bir dünyada insanca yaşamaya bir engel var mı?
Türkiye, İslam birliğine liderlik yaparak ABD ve Avrupa’ya yardımcı güç olmaktan çıkabilir; kapitalist çağı kapatıp İslam çağını açabilir. Anadolu Müslümanlarının bu tarihi fırsatı kaçırması, İslam milletinin de insanlığın da felaketi olacaktır. Nükleer dehşet dengesi bozuldu bozulacak! İnsanlığın selameti, dünya barışı için Batılılaşma paradigmasını değiştirmek zorundayız.
-
ÖMER PİR 2 hafta önce Şikayet EtSayın hocam inşaAllah yaptığınız tespitleri dikkate alırız. İnsanlık hak ve hakikate aç ama biz çareyi asırlık çınarımızda değil de köhnemiş batı medeniyetinde arıyoruz.Beğen
-
Erdoğan 1299 2 hafta önce Şikayet EtKalemime sağlık allah yar ve yardımcımız olsun hocam işiminiz çok zorBeğen Toplam 1 beğeni