Küreselleşmenin ideolojisi: Antimüslimizm
Üsküdar İmam Hatip Okulları Mezunları ve Mensupları Derneği’nin (ÜSİMDER) düzenlediği Salı Sohbetleri proğramına konuk oldum. Güzel insanlardan oluşan seçkin bir topluluğa hitap ettim. Sohbette “Küreselleşmenin ideolojisi: Antimüslimizm” konusunu anlattım.
Günümüzde küreselleşme kavramını kullanmadan, yerel, ulusal, bölgesel düzeylerde yaşanan siyasal, ekonomik, toplumsal veya kültürel değişimleri ve dönüşümleri ne anlamak ve çözümlemek ne de yönetmek mümkündür. Aslında küreselleşmeden bahsederken, 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya nitelenmektedir. Küreselleşme kavramı daha çok da 1990’da Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle sona eren Soğuk Savaş sonrası dönemi işaret eder.
Küreselleşme, 1980’lerden sonra “Serbest Pazar Ekonomisine Geçiş” ile başlayan; 1990’da Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle ortaya çıkan “Soğuk Savaş’ın Bitişi” ile pekişen; 2001 yılında yaşanan “11 Eylül Terör Saldırısı”; 2008 yılında başlayan “Dünya Ekonomik Krizi”yle derinleşen; 2010 yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında başlayan “Arap Baharı” ve sonrası yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, darbe, igal ve iç savaşlarla yaygınlaşan; bilişim, iletişim, bilgi ve teknoloji alanında yaşanan devrimsel değişikliklerle yayılan ve son olarak da 2020 ve sonrası döneme damgasını vuran COVID-19 virüsünün dünya ölçeğinde hızla yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan Korona Pandemisi’yle yaşamın her alanında “şok etkisi” yaratan küreselleşme dalgası ve süreci, dünya tarihinin gördüğü en yoğun, çok boyutlu ve çok aktörlü değişim ve dönüşüm sürecini içermektedir.
Bugün, “dünyamızın küreselleştiği” ve “küresel bir dünyada yaşıyoruz” tespitleri, 1952’de Birleşmiş Milletler adıyla kurulan dünya sisteminin işleyişinin kusursuz hale geldiğini ifade etmektedir. Ekonomik krizden teröre, hastalıklardan doğal felaketlere, savaşlardan şiddete, yoksulluktan işsizliğe, su, besin, toprak gibi doğal kaynaklardaki azalmadan göç ve mülteci akımlarına kadar geniş bir yelpazede yaşanan sorunlar tüm ülkeleri, ekonomileri, siyaseti, kültürü ve günlük yaşamı derinden etkilemektedir. Dünyanın bir bölgesinde ortaya çıkan bir problem bugün dünyanın diğer bölgelerini de yaygın ve derin bir şekilde etkilemekte ve dolayısıyla hiç bir ülkenin küreselleşme dışında kalma imkanı kalmamaktadır. Yerel sorunlar küreselleşmekte; küresel sorunlara küresel boyutta çözüm bulma durumu ve gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Yaygınlaşma, derinleşme ve hızlanma süreçleri tanımlanmakta ve küreselleşmenin özellikleri olarak nitelenmektedir.
“Fobi”, çoğunlukla rasyonel bir temele dayanmayan ve korku duyulan şey ile kişi arasında orantısız –veya haddinden fazla- bir endişe ve korkuyu anlatan bir kavram. Burada böyle bir korkunun kişinin kendisine mahsus bazı psikolojik sebeplere dayandığı ve korkulan şeyin çoğu zaman zararsız ya da masum olduğu ima edilmektedir. Oysa “İslâm korkusu” şeklinde tercüme edilmekle birlikte, özellikle siyasî bir güç olarak algılandığı durumlarda İslâmofobi kavramı, “İslâm veya Müslümanlardan “korku” ya da “nefret” olarak tanımlanmaktadır. ‘Üstenci bir tavır’ ile ‘kendisinin dışındaki’leri hem ‘tarif’ edip hem de ‘tasnif’ eden ‘Batı kültürü’; İslâmofobi kavramı ile kendisini ‘sorgulamak’ bir yana, kavramı ortaya çıkarmak ‘mevcut durum’u olduğu gibi ‘meşrulaştırma’ya yöneliktir. İslam düşmanlığı ve İslamofobi 21. yüzyılın ideolojisi haline gelmişiştir çünkü. Dünyadaki hakim güçler her zaman kendilerine bir 'öteki ve düşman' ilan ederler.
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle İslam dünyası tekrar hedef tahtasına koyulmuştur. Özellikle ABD'deki 11 Eylül terör saldırıları bu bağlamda bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Terörle mücadele doktrini çerçevesinde İslamiyet'in terörle özdeşleştirildiğini ve Müslümanların şeytanlaştırıldığı görülmektedir. Bunun yansımalarının medyada, siyasetin dilinde ve yasalarda görülmektedir.
Mustafa Yürekli / Haber7