D. M. M. Fıratın tanrıları
30 Ocakta yine New York Timesta Sabrina Tavernise imzalı yayınlanan bir haberde Fırattan alıntı vardı. Üniversitelerde başörtüsü serbestliğinin konuşulduğu günlerdi. Gazete bu serbestliğin demokrasinin ve din özgürlüğünün önünü açacağını ileri süren bir makale yayınlamıştı. O makalede Fırat Türkiyede vatandaş çevresine zarar verebilecek küçük bir çocuk olarak algılanır. Devlet bu çocuğun etrafına, onun vereceği zararı önlemek için bir çit örer demişti.
Bu açıklamasıyla Fırat halk ve devlet arasında gördüğü keskin ayrımı ortaya koymuş, devletin baskıcı ve şekillendirici bir rol oynadığına olan inancını beyan etmişti.
Ancak bu kez ortada büyük bir zamanlama hatası var. Normal bir zamanda halk plajlara aktığı için denize giremeyen vatandaş zihniyetinden rahatsız olan çevreler bugün Fıratın halka yakın gibi görünen açıklamasına karşı çıkıyorlar. Fıratın provokasyon yaptığını düşünüyorlar. Böyle bir zamanlama hatası nasıl ve neden yapılır diye sormadan edemiyor insan.
Fıratın sözleri benim aklıma bir alıntı getirdi. Yorum sizin...
Those whom the gods wish to destroy, they first make mad. Robert Graves-Claudius 1 (Tanrılar mahvetmek istediklerini önce delirtirler)
Türkomaniaya kurban Zimbabwe
Dünyanın birbiriyle iç içe geçmesi ve kültürlerin kaynaşması karşısında çok uluslu şirketler bundan yaklaşık 10 yıl önce birtakım önlemler almaya başladılar. Bu şirketler ürettikleri ve dünya çapında satış yaptıkları standart malların artık eğreti kaldığını düşündüler ve stratejilerinde bazı değişiklikler yaptılar.
Bu şirketlerin başında Coca-Cola ve Mc Donalds geliyordu. İkisi de iki yeni stratejiyi uygulamaya koydular. Bunlar localization of the global (globalin yerelleşmesi) ve globalization of the local (yerelin globalleşmesi). Globalin yerelleşmesi, uluslararası çapta üretilen ürünün küçük değişikliklerle yerel unsurlar kazandırılmasına verilen isimdi. Örneğin Coca-Cola Ramazan ayında şişelerin üzerine mahya resmi koydu, ya da reklamlarda iftarı Coca-Cola ile açmayı vurguladı. Yerelin globalleşmesi ise ülkelere özgü tatların uluslararası zincirlerde uygulanmasıydı. Buna da örnek Mc Donaldsın geleneksel Türk köfteli hamburgeriydi.
Çok uluslu şirketler bundan 10 yıl önce dünyanın hızla birbiriyle iletişime geçtiğini ve hiçbir bölgenin artık tek başına düşünülemeyeceğini gördüler. Ancak maalesef Türkiyede basın bu gelişime yeterli uyumu gösteremedi. Görevinin dünyadan haber vermek olduğunu bildiği halde çoğu zaman bu görevi ihmal etti.
Bugün büyük gazetelerin baş sayfalarına bir göz atın. O sayfaların neredeyse tamamı Türkiye üzerine haberlere ve yazılara ayrılmış. Bir uzaylının yolu Türkiyeye düşse ve gazeteleri karıştırsa tüm evreni bu ülkeden ibaret sanır.
Yerelliğin içinde debelenip duruyoruz maalesef. Bundan her gazete nasibini alıyor. Birkaç gündür bizim gazetede çok ilan var diye dünya sayfasından feragat ediliyor. Zaten gazetenin arka kısımlarına sıkışan ve dünya genel başlığı altında ufacık ele alınan haberler yer kıtlığında ilk kurban edilenler oldu.
Örneğin iki gündür dünya, cuma günü 2. turu yapılacak Zimbabwe seçimlerini konuşuyor. Diktatör Robert Mugabe neredeyse tüm muhalifleri hapse attırdı. Ülkedeki baskıcı rejime karşı durmak isteyen tüm sesler bastırıldı, 85 kişi öldürüldü, binlercesi dövüldü, evlerinden alınıp kaçırıldı ve Mugabe beni yalnızca Tanrı görevimden alabilir diye buyurdu. BM Güvenlik Konseyi, Zimbabwe liderini kınadığını ilan etti ama bu yeterli değil. CNN, BBC gibi önde gelen basın kuruluşları gün boyu Zimbabwe ile ilgili yayınlar yapıyor ve dünya kamuoyunu uyandırmaya çalışıyor.
Biz ise bir yandan dünyadan her konuda bizi anlamasını bekliyor, ABye, ABDye her fırsatta bizi anlamıyor, diye çatıyoruz. Diğer yandan da ne kimseye kulak veriyor, ne de kimseyi anlamaya çalışıyoruz. Türkiye dışından bir haberle ilgileneceksek illa onun bizimle bir bağlantısını bulmaya uğraşıyoruz. Bu bir hastalık. Lunaparklarda insana kendini dev gibi gösteren aynalar vardır. Bu aynalara çok bakılırsa gözlerde bozukluk yapar. Bizim medya bu aynalara çok bakmış anlaşılan.
-
Mehmet Tirpan 17 yıl önce Şikayet EtLince devam. Siz farklı her sese kulaklarınızı kapayın, yetmezse küfredin, saldırın, konuşturmayın, vurun, öldürün. yine siz dine, allaha, kitaba, peygambere, millete, arapa, kürde, kendiniz gibi olmayana küfrü meşru sayın "fikir özgürlüğü" adı altında. bu iki yüzlü yaklaşımınız kimsenin gözünden kaçacak gibi değil. devam edin bakalım. go onBeğen
-
ayhan birol 17 yıl önce Şikayet EtYalan mı? yani.... ben diktatör olsam yarın hepiniz fransızca konuşacaksınız desem sen ne düşünürdün ?(tabii kimse bana itiraz etmiyor yağ yakıyor..)sen fransızca biliyorsan sevinirsin tabii...15 milyon bilmeyen ne olur izah etsene akıllı kız!!!!Beğen