Nedret Ersanel
Nedret Ersanel
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

İran-ABD anlaşırsa: İsrail-Suudi planı!

GİRİŞ 15.11.2014 GÜNCELLEME 16.11.2014 YAZARLAR

İran ve ABD arasındaki taze aşkın somut meyvesi olacak nükleer uzlaşıda final adımları atılırken-ki, son tarih olan 24 Kasım’ın ötelenmesi bile bu mânaya gelecek-böylesi bir barışın herkesi aynı ölçüde mutlu etmeyeceği de belirginleşiyor.

Tahran-Washington yakınlaşmasından huzursuz olan ülkelerin başında İsrail ve Suudi Arabistan geliyor. Riyad’ın resmi ağızları henüz iyi ayarlanmış, fazla kırıp-dökmeyen açıklamalarla öfkelerini dizginliyorlar ama gerginlikleri artık elle tutulur noktada. (‘Where will the Muscat negotiations lead us?’, 11/11, Al Arabiya.)

İsrail’de de durum farklı değil ve basın-yayın organlarının birçoğu, tepki çekmemek adına dahi 24 Kasım’ın uzatılmayacağını düşünüyor. Bu tarihte İran’la bir uzlaşının olacağı ve Tel Aviv hükümetinin de kendini buna (göre) hazırlanmaya başladığı anlaşılıyor.

İSRAİL’İN ÜÇ MADDELİK STRATEJİSİ

İsrail’in, İran-ABD anlaşmasının hayat bulması durumunda yapmayı düşündüğü üç basamaklı bir plan olduğu ülke medyasına yansıdı. Buna göre; 1. İran’ın Uranyumu zenginleştirme hakkından feragat etmesi konusunda açık ve sonucu görünmeyen, hedefi muğlâk bir anlaşmayı yüzüne bile bakmadan reddetmek. 2. 4 Kasım ABD ara seçimlerinden sonra ortaya çıkan ‘yeni’ tabloyu arkalayarak, ABD Kongre Üyeleri’nin anlaşmayı engellemesini sağlamak adına meşhur ve meşum İsrail lobisini harekete geçirmek. (Bu ‘teşvik’ olmasa da Kongre’deki Cumhuriyetçiler ABD yönetimini İran-nükleer anlaşması konusunda zaten terletecek, mümkün olursa da anlaşmayı çökertecektir.) Ve 3. Elbette ‘son silahı’ yani İran’a karşı tek yönlü askeri güç kullanma tehdidini masaya sürmek.

Aslında bu maddelere bakınca Tel Aviv’in İran konusundaki biçare hali hemen anlaşılıyor. Öyle ki, İsrail’in-ABD’nin de dâhil olduğu-böylesi bir uzlaşmayı İran dini liderinin reddedebileceği ihtimaline de umut bağladığı, buna ilişkin dualar ettiği söyleniyor. (‘Washington assumes a deal is coming with Iran’, 11/11, The Jerusalem Post.)

İran konusunda; İsrail, Suudi Arabistan, Cumhuriyetçiler’in sert muhalefetine, hatta Demokratlar’ın ürkek adımlarına ve hatta Amerikan ‘derin devleti ve üniformalı bürokrasinin’ eleştirel ve tuzakçı fısıltılarına rağmen Barack Obama’nın gerilemeyeceğini, taktik esnemeler dışında uzlaşının üzerine gideceğini anlamak gerekiyor.

Bu elindeki son fırsat ve altı yıl sonra nihayet peşin Nobel ödemeli Başkanlığını tasdik edecek bir politik/tarihi sonuç üretecek. Beyaz Saray şuna da inanıyor; bu iş başarılırsa, Amerikan kamuoyu bunu satın alacak ve Obama öyle anımsanacak. 

İRAN’LA ANLAŞMA İSRAİL’İ FİLİSTİN’E MECBUR BIRAKIR?

Nihayet, bölgede fazla sezilmeyen ama Amerika’nın Ortadoğu’da kendi pozisyonunu doğrularken vardığı bir sonuç var... İran’la anlaşmanın çökmesi durumunda ABD’nin Ortadoğu politikası parçalanabilir. Etkisi, yeteneği ve en önemlisi “gücü” hakkında önlenemez bir şüphe, intiba doğar.

Çünkü ABD bölgede şu an mevcut sıcak krizlerin çözümü noktasında bir “tercih”te bulundu ve bu seçimin “sonrası” için de bölgeye ipuçları veriyor. Başarısızlık hali, “reddedilen seçeneklerin” önünde büyük mahcubiyet ve mahkûmiyet getirecek!

İran-ABD/Batı arasındaki müzakerelerin nihayete ulaşması, bölgedeki domino taşlarını İsrail’in üzerine doğru yıkacak başka sonuçlar da yaratabilir; bunlardan biri de Filistin meselesi...

İsrail,  Tahran dosyası halledildiğinde ABD ve Batı’nın Filistin konusuna hızla dönebileceği, İran engelinin aşılmış olmasının bir mazereti ortadan kaldırdığı için Tel Aviv’i sıkıştıracağı ve bu baskının iki yıl sürebileceğinden korkuyor. İsrail analizleri, ABD’nin Ortadoğu’daki krizlerle boğuşurken, örneğin Avrupa’da da Filistin konusunda İsrail’i kuşatacak düzenler kurduğunu not ediyor. İngiltere, Fransa ve İsveç gibi ülkelerin Filistin sorunu üzerinden İsrail’e yaklaşımlarını bu sepete koyuyor.

BARDAĞIN YARISI DOLU AMA YARISI BOŞ DEĞİL

Final cümlesinden olarak İran konusunda ABD’nin yalnız olmadığını söylememiz gerekiyor. Rusya bu konuda Amerika’nın yanında, daha doğrusu “çözüm sürecinin tam içinde” yer alıyor. Görüşmelerin ulaştığı kimi noktalarda yaptığı kritik açıklamalar da bunun işareti...

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, İran’la gerçekleştirilen P5+1 ve Oman görüşmelerinin ardından şu cümleyi kurdu; “Bardağın yarısı dolu ama yarısı boş değil.” (‘Iran nuclear talks: Russian Deputy Foreign Minister relatively optimistic’, 11/11, Times of Oman.) Nükleer uzlaşı görüşmelerinin 24 Kasım’a kadar tamamlanacağı yönünde “göreceli iyimser” bu açıklama, diplomatik üslup parlaklığı denli, Moskova’nın konunun ne denli içinde olduğunu gösteriyor.

Kremlin’in bu izdivaçtan beklentileri Washington’dan daha fazla. Uluslararası yaptırımların ardından İran’la “stratejik ilişkisinin” tüm boyutlarını tamamlamayı umuyor. (‘Rusya, İran’da 2 nükleer enerji santrali inşa edecek’, 11/11, Yeni Şafak.)

Yazının tamamı için tıklayınız

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL