Nihayet son düzlüğe girildi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için sadece 2 gün kaldı.

Pazar günü kısmetse bir kez daha sandık başında olacağız…

Birinci turun ardından şoka giren Kılıçdaroğlu ve ekibi, şok sonrası Sinan Oğan’ın aldığı yüzde 5’lik oyu kendi taraflarına nasıl çekebileceklerinin hesabını yapmaya başladılar.

Bay Kemal’in can havliyle bulduğu çözüm, ucuz bir ‘ulusalcı’ çıkıştan başka bir şey değildi.

Daha bir hafta önce Kandil’e selam gönderen ‘Selahattin Demirtaş’ın çıkmasını istiyorsanız bize oy vereceksiniz’ diyen, kayyum uygulamalarına son verip yerel yönetimleri yani PKK’nın siyasal uzantısı olan HDP’li belediyeleri, merkezi idarenin denetiminden çıkarma vaadinde bulunan kendisi değilmiş gibi, milliyetçi bir söylem kuşandı.

Cumhurbaşkanı olabilmek için şeytanla bile pazarlığa oturmakta tereddüt göstermeyecek olan Kılıçdaroğlu için bu hızlı dönüşte bir sorun yoktu elbette.

Bu dudak uçuklatan dönüşle ilgili, ne derse desin, ne tür saçmalık yaparsa yapsın, kendisine adeta biat etmiş hatırı sayılır bir kitlenin varlığına güveniyordu elbette.

Sürü psikolojisi ile hareket eden, kötücüllüğe motive olmuş, ürküntü veren bir kitle…

Merhum Necip Fazıl; “Bugün bizdeki muhalefet iktidarı düşürme hırsıyla vatanı düşürmeye bile razıdır” demişti vaktiyle…

Onca zamandan sonra hâlâ aynı kafada olan, Erdoğan’ı düşürmek için vatanı düşürmeye razı bir kitleden söz ediyoruz ne yazık ki…

Arkalarına Amerika ile Avrupa Birliği ülkelerinin büyük çoğunluğunu, İsrail, Ermenistan ve daha birçok Türkiye düşmanı gücü alan mezkûr kitle içerisinde kimler yok ki!

FETÖ’cüsünden PKK’lısına,

DHKP-C’lisinden Komünist örgütlere,

LGBT’cisinden Süleymancılara, Yeni Asya’cılara varıncaya kadar,

CHP ve İYİ P’nin başını çektiği, SP, Deva, GP, DP gibi partilerden, işbirlikçi sermaye gruplarına,

fondaş medyasından, yabancı medya örgütlerine kadar ne arasanız var…

Bunlara en son Zafer Partisi katıldı.

Malum, Sinan Oğan’ın, Türkiye düşmanı bu yapıya karşı Erdoğan’ı destekleme kararının ardından zuhur etti bu müttefiklik…

Şunu en başından söylememiz lazım.

Şüphesiz ki, Sinan Oğan, yüzde 5’lik kitleyi tek başına temsil etmiyordu.

Adayı olduğu ittifak ile Muharrem İnce nedeniyle tepki gösteren seçmen grubu da bu yüzdeye dâhildi.

Sinan Oğan’ın Erdoğan’ı desteklemesi elbette ki çok önemlidir lakin Oğan, istese de bütün bu kitleyi yekpare olarak peşinden sürükleyemezdi.

Bu anlamda Ümit Özdağ, açıkça karşı ittifakı desteklemese bile o tarafa belli oranda bir oy akışının olması kaçınılmazdı.

Zafer Partisi yani Ümit Özdağ, panik halindeki Kılıçdaroğlu’nu kullanmasını ve sömürmesini gayet iyi bildi doğrusu.

Protokol yapmakta ısrar ederken de, bakanlıklar ve birtakım önemli kurumların idaresi sözünü alırken de, kelimenin tam manasıyla bir tüccar gibi davrandı.

Peki, ne pahasına?

“Kılıçdaroğlu seçilirse iç savaş çıkar” sözünü yalayıp yutması pahasına…

HDP/PKK ile aynı safta durmak pahasına…

Zamanında ağız dalaşı yaptığı ve FETÖ’cülükle suçladığı eski partisinin genel başkanıyla ve yine karşılıklı olarak birbirlerine ağır hakaretler yaptıkları Gültekin’le aynı masaya oturmak pahasına…

Ümit Özdağ’ın tıyneti bunu kaldırır elbet, tahmin etmek zor değil.

Gariban mültecileri hedef alıp faşizan baskılar ve saldırılar düzenleyebilecek kadar düşük karakterli birisi için anlaşılır bir durum…

Ümit Özdağ böyle de diğerleri çok mu farklı?

Mesela, Meral Akşener ve Ali Babacan…

‘Mutabakat Metni’ dedikleri kendi sözleşmelerinin, mezkûr protokol marifetiyle, gayet vazıh bir şekilde ihlal edilmesine gıklarını bile çıkarmadılar.

Ya, Suriyeli sorununun baş müsebbibi Davutoğlu’na ne demeli?

Apaçık bir zulüm anlaşmasını süklüm püklüm ve vicdanı sızlamadan izledi…

SP ve DP’nin düştükleri zavallı duruma değinmeye tenezzül bile etmiyorum açıkçası…

Bu anlaşmadaki en onursuz pay HDP/PKK’ya düştü…

Geçmişte Özdağ’ın yaptığı yakası açılmadık hakaretleri sineye çekmek zorunda kaldılar.

Bu düzeysiz herifin, Kürtlerle ilgili söylediği en iğrenç sözlere ‘dilsiz şeytan’ misali kulaklarını tıkadılar.

Mazlum ve gariban insanların haysiyeti üzerinde alçakça tepinilmesine rıza gösterip aynı şahsiyetsizliğin partneri oldular…  

Hâsılı onursuzluğun dibini buldular!

Kılıçdaroğlu Özdağ’la protokol imzaladıktan sonra herkes, ‘acaba HDP ne yapacak?’ diye merakla beklemeye başlamıştı…

Tam o bekleme sürecinde bendeniz, sosyal medya hesabımdan aynen şöyle demiştim.

“Değil Ümit Özdağ, Hitler bile mezarından kalkıp CHP'ye katılsa HDP/PKK yine desteklemeye mecburdur!

Haysiyetinden ve onurundan vaz geçecek denli şer güçlere göbeğinden bağlı bir yapıdan, başka türlü davranması da beklenemez!

Bütün faşistler oportünisttir ve birbirlerine benzerler!”

Bir diğer paylaşımımda da;

“HDP/PKK her şeye rağmen karanlık ittifakı destekleyecektir zira ittifaktakilerin hiçbiri kendi iradesiyle orada değil.

İşin en trajik kısmı ne biliyor musunuz?

İradesini satan bazı ‘Kürtler’ Şeyh Said’e (haşa) ‘it’ diyen bir kafatasçıyla aynı çuvala girecekler” diye yazmıştım.

Nitekim çok geçmeden bütün bu hakaretleri sindirip aynı çuvala gireceklerini deklere ettiler.

Benim yaptığım şüphesiz ki, ne müneccimlik ne de gaipten haber vermekti…

Bunların nasıl bir tıynete sahip olduklarını ve kimin hesabına çalıştıklarını bilmek yetiyordu bu öngörü için…

Bir bölge insanı olarak açıkça ifade etmek isterim ki, bunların yaptığı, haysiyetsizliğin dik alasıdır!

Tarihte böyle bir şerefsizlik ve cibilliyetsizlik, görülmüş şey değildir.

İşte tüm bu aşağılanma ve istiskale rağmen CHP’yi destekleyeceğini söyleyen bu yapı, tabir yerinde ise onursuzluğun kitabını yazmıştır.

Bütün bu gelişmeler, birbirinden karanlık bu yapıların arkasındaki gücün ne denli tavizsiz olduğunun apaçık bir kanıtıdır!

Bu aşağılık emperyalist güçlerin, Türkiye’yi düşürmek için her türlü saldırıyı yapmaktan çekinmedikleri ortadadır ve kendilerine tabi bu işbirlikçileri, vatana ihanete mecbur tutmakta en küçük bir tereddütleri yoktur.

Bunlara dair daha fazla söz söylemenin bir anlamı da yok artık.

Hepsinin maskesi düşmüş, gerçek yüzleri görünmüştür.

Normal şartlarda birbirlerine taban tabana zıt görünüyor olsalar da hepsi aynı kaptan yemektedir ve hepsi aynı kapının kuludur!

Bize düşecek olan ise şudur.

Dostlar!

Kardeşler!..

Bakınız, ABD, AB ve bilcümle emperyalist güçler 28 Mayıs'ı gözlüyor.

FETÖ, PKK ve tüm diğer terör örgütleri CHP safında bir araya gelmiş, kafatasçılar ve işbirlikçi hainlerin de desteği ile yıkıma doğru yürüyorlar.

Allah rızası için…

Lütfen, sandığa gidelim!

Hem öyle böyle değil, dört elle sarılalım sandığa.

Onu bunu boş verin.

Kim kiminle ittifak kurup perde arkası hesap içerisine girerse girsin!..

Biz, bize yeteriz bi iznillah...

Yapmamız gereken tek şey var.

Sandığa gitmekte zafiyet göstermemek…

Hatta bırakın sandığa gitmekte zaaf göstermeyi, Reise oy verdiğini bildiğimiz insanları Cumartesi gününden itibaren aramamız ve onları da, en büyük düşmanımız olan rehavet hususunda uyarmamız gerekir.

Allah rızası için herkes, tanıdığı kaç kişi varsa (5-10 ve daha fazla) muhakkak arasın ve reyini kullanıp kullanmadığı yönünde teyit alsın.

Biz, bu yönde bir zaaf göstermezsek Allah’ın izniyle bir sorun olmaz.

Kardeşler, emin olunuz ki bu, kelimenin gerçek manasıyla bir ‘Kurtuluş Savaşıdır!’

Pazar günü, son pişmanlığın fayda vermeyeceği tarihi bir gündür.

Allah cümlemizin yar ve yardımcısı olsun…

Ya Allah, Bismillah!