Bir Batı tahlili…
Siyasete 5 dakika ara…
Sorunlarımızın asıl kaynağı ‘Batı’ ve ‘Batıcılık’ üzerine bir değerlendirme, sanırım bazı şeylerin daha iyi anlaşılması için yerinde bir tahlil olur…
Öyleyse buyurunuz…
René Guénon; “Modern Dünyanın Bunalımı” adlı kitabında; Doğu ve Batı üzerinde değerlendirme yaparken, doğulu ve batılı ayrışmasının coğrafi bir farklılıktan öte, zihinsel bir ayrışma olduğunu vurgulayıp bunun asıl nedeninin de modern düşünüş tarzı olduğunu ifade etmektedir.
Batının, bu zihinsel dönüşümle dünya halkları arasında farklı bir noktaya geldiğini ve bu farklılığını, gelenek karşıtı, modern bir uygarlık olarak tanımladığını söyleyen Guénon, özetle, doğu ve batı çatışmasının asıl müsebbibinin bir anlamda "Modern Batı” olduğuna dikkat çeker.
Bu tespitin önemli ölçüde isabetli olduğunu söylemek mümkün, zira insanlık âlemi en büyük bahtsızlıkları “Modern Batı”nın ürküntü veren bir gücü ele geçirmesiyle birlikte yaşamaya başladığı, neredeyse herkesin üzerinde ittifak edebileceği bir hakikat olarak durmaktadır karşımızda!..
Bu korkunç trajedilere örnek yetiştirmek ise adeta mümkün değildir…
İnsanlık tarihinin en çok ölümlü hadisesinin ikinci dünya savaşı olduğunu hatırlatmak, çevre felaketlerinden bahsetmek, Hiroşima’dan, siyahilerden, vahşice sömürülen üçüncü dünya ülkelerinden ve nihayet Bosna Hersek’ten, Irak’tan, Suriye’den bahsederek bu hunharlığı tadat etmek nasıl mümkün olabilsin ki?..
İşte, en temel karakteristik hususiyeti; sahip olduğu erki acımasızca kullanmak olan bu canavar tıynetli organizmaya hayat veren motorize gücün, batının “modern zihinsel dünyası” olduğunda kuşku yoktur.
Bu ifadeler muvacehesinde batının (ve tabi ki batıcılığın), sahip olduğu zihinsel formasyonun hangi unsurlardan beslendiğine, nasıl bir ahlaki yapısı olduğuna yönelik özet bir değerlendirme, söylemek istediklerimin tavzihi için bir anlamda gerekliydi.
Yukarıda bahsini ettiğimiz hastalıklı düşünce yapısına sahip olan batı; geçmişinde yaşamış olduğu Osmanlı kâbusu nedeniyle bu ülke üzerinde, çeşitli oyunlarla hâkimiyet kurmayı hep birinci hedef olarak gözete gelmiştir.
Hâkimiyet kurma çabalarının en birincil nedeni ise, vahşi emperyalist hedefleri açısından en büyük tehlike olarak gördüğü “İslam medeniyet anlayışının” bu vahşi hevesini kursağında bırakma endişesinin motive ettiği bir tür paranoid kuşkular ve bu kuşkuların oluşturduğu düşünüş biçimidir.
Bu nedenle batı, sahip olduğu siyasal ve ekonomik gücü sürekli olarak Damoklesin kılıcı gibi bu ülke idarecilerinin üzerinde tutmayı yeğlemiş ve geçmişte muzdarip olduğu siyasal yapının tekrar hâkim olmaması için her türlü manipülasyonu uluslararası bir ilişki biçimine dönüştürmüştür.
Batı, Türkiye ile olan ilişkilerinde; hep tepeden bakan, küçümseyen, her vesile ile çocuk paylar gibi azarlayan, bir hâkim gibi soran, bir savcı gibi sorgulayan, bir cellat gibi tehdit eden, hülasa tahkir ve tezyif içeren ne varsa hepsini bir bir uygulayan bir ilişki biçimini, bir tarz olarak kullana gelmiştir.
Onların kullanmış olduğu bu onur kırıcı üslubun ayniyle ve eksiksiz olarak Türkiye’deki “Batıcılar” tarafından dindar halka karşı kullanıldığı gerçeğini dikkate aldığımızda bu ilginç paralelliğin, yukarıda bahsi edilen “modern düşünüş biçimi”nin bir iz düşümü olduğunu görmekte hiçte zorlanmayız.
“Hayır!” diyebilen bugünkü Türkiye’nin batıyı ve onun içerideki işbirlikçilerini, neden bu kadar kızdırdığını bu hakikat muvacehesinde çok daha iyi anlıyoruz.
Bu ilginç örtüşmeyi mütalaa ederken; batının tavrını bir iç buruntusu ile anlayabiliyor ama batıcıların mide bulandıran bu tavrını bir türlü hazmedemiyorum doğrusu.
Bu hazımsızlıkla birlikte rahmetli Malcolm X in “Tom Amcalardan” neden iğrendiğini galiba daha iyi anlıyorum.
-
Kompakt 1 yıl önce Şikayet EtBatı hırsız değil ya sevmedin tabiiBeğen Toplam 1 beğeni
-
Recep 1 yıl önce Şikayet EtGavur,tabiki gavurlugunu yapacak da biz müslümanlar ne yapıyoruz? Sadece yatıp serzeniş yapıyoruz.Beğen