Nihat Nasır
Nihat Nasır
HABER7 YAZARI

Avrupa ve Amerika’nın soykırımcı tabiatı

GİRİŞ 13.09.2023 GÜNCELLEME 14.09.2023 YAZARLAR

Geçen haftaki (6 Eylül) ‘İnsaniyet düşmanı batı ve yerli taklitçileri’ başlıklı yazı ile ilgili olarak ilginç dönüşler aldım.

Bunlardan en önemlisi şüphesiz ki; “Batının bu hunhar ve acımasız fiillerini daha önce derlediğim belgeler eşliğinde kısmet olursa daha sonra yazarım…” şeklinde atıfta bulunduğum kısımla ilgili olanlardı.

Yaklaşımları şu şekilde özetleyebilirim.

“Neden daha sonra?”

“Demir tavında dövülür!”

“Sıcağı sıcağına yazmak daha doğru olmaz mı?”

 

Doğrusunu isterseniz böylesine hızlı bir dönüş beklemiyordum.

Madem daha önceden hazırladığım ‘batının soykırımcı tabiatına ve insaniyet düşmanı fiillerine dair’ örnekler var, o halde araya daha fazla süre koymadan önceki yazıyı tekiden bunları okuyucularla paylaşmalı…

 

Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim…

Batılılar haktan hukuktan değil, zorbalıktan ve linçten anlarlar…

Kendilerine demokrattırlar ve sahip oldukları bu özellik, geri kalan dünya halkları için, kan, gözyaşı, esaret, sömürü, zulüm ve ölümden başka hiçbir şey getirmemiştir.

 

ABD yardakçıları ve AB kuyrukçuları neden zillete bu kadar mütemayildirler sanıyorsunuz?

Batıcılığın olmazsa olmaz şartlarından birisidir, zulme ve aşağılanmaya onay vermek.

Batı dünyası, insanlık için, ta aydınlanma döneminden bu yana sadece ve sadece esaret önermektedir…

Hoş ondan öncesi de ortaçağ karanlığıdır ya, o bahsi diğer…

 

İşgal ve sömürü felsefelerine ‘aydınlanma’ demişler, fakat aslında ‘zihinleri işgal operasyonu’ diye nitelendirmek de mümkün…

Bu akım, batılılığın bir tür ilahlık olduğunu dikte ederek insanlığı imandan ve ahlaktan uzaklaştırmayı hedeflemiş, ardından çok kısa bir süre sonra gerçekleştirilen sanayi devrimiyle birlikte kıyamete dörtnala koşuş sürecini başlatmıştır.

Batılılar, bu enstrümanlar vesilesiyle kendi halkları için kahrolası bir konfor mukabilinde, tüm dünyaya bela, tufan ve taun pazarlamışlardır.

Taşıdıkları faşizan ruh, insan, hayvan, bitki hatta dağ-taş demeden yakıp yıkmalarını sağladığı gibi, zamanı geldiğinde kendilerini bile acımasızca imha etmekten çekinmedikleri bir vasata hayat vermiştir.

 

Batılılar, dünya tarihi boyunca savaşlar nedeniyle sebebiyet verilen ölüm ve faciaların yüzlerce, evet evet, yüzlerce mislini 200-250 yıla sığdırmayı başarmış (!) uygarımsı ve insanımsı bir türün temsilcileridirler.

 

Batılılar, ‘sanayi devrimi’ vesilesiyle, hem konvansiyonel silahlar üreterek vahşice ve hunharca insan öldürme metodunu keşfetmiş ve hem de, insanlığı dönüşü olmayan bir yola sokan ve adına ‘küresel ısınma’ denen felaketin startını vermişlerdir.

 

Bu tespitleri ‘batı düşmanlığı’ sanan safdiller, aşağıda sunacağımız bilgiler için nasıl bir yorum yapacaklar, doğrusu çok merak ediyorum.

 

Önce, insanlığın baş düşmanı ABD ile başlayalım.

Beyaz adamın, yani gözü dönmüş katiller sürüsünün Amerikan kıtasını istila etmesinden önce o coğrafyada 90 ila 120 milyon arasında insan yaşıyordu.

Bu tarihlerde Avrupa’nın nüfusu 60-70, Afrika’nın nüfusu ise yaklaşık 70 milyondu.

 

Kolomb’un Karayiplere ilk ayak basışından tam 20 yıl sonra, Hispaniola adı verilen adada 8 milyon insan şiddet ve hastalık neticesi ölmüştü.

Dikkat edin bu yıkım, elli Hiroşima’ya bedeldir!..

 

Ve bu henüz başlangıçtı…

Bu gün Hispaniklerin toplam nüfusa oranının yüzde on bile olmadığını dikkate aldığımızda, nasıl bir katliamın gerçekleştiğini anlamak ancak mümkün olabilecektir…

Bu, şu an dünyada hiç Avrupalı ve Afrikalı olmaması ne anlama gelirse, o gün yapılan soykırım da aynı anlama gelir, demektir.

 

Gördünüz değil mi?...

Hiroşima bu tablo karşısında, tabirimi mazur görün, zurnanın son deliği gibi kaldı…

Oysa oradaki insanlık faciası da anlatılır gibi değildi.

İlk kez bir patlamada 130.000 den fazla insan bir anda yok oluyordu.

Hem de içler acısı bir şekilde.

 

Sadece insanlar mı?

Hayvan bitki, dağ, taş, özetle her şey…

Ve diğer Amerikan işgal ve katliamları…

 

Avrupalılara gelince…

Avrupalıların neler yaptıklarını anlatmaya değil sayfalar, ciltler dolusu kitaplar yetmez emin olunuz…

Sadece İkinci dünya savaşının sonuçlarını verelim:

 

1Eylül 1939'da başlayan tam 6 yıl süren ve 20. yüzyıla damgasını vuran insanlık tarihinin en acı, en acımasız ve etkileri açısından yeryüzünü en uzun süre etkileyen savaş…

 

6 yıl boyunca bu korkunç savaşın beş kıtada neredeyse gitmediği, ölümün kol gezmediği ve ayak basmadığı toprak parçası kalmamıştı.

Avrupa'dan Asya'ya oradan Pasifik Okyanusu ve Avustralya'ya, denizaltı muharebelerinin devam ettiği Atlantik Okyanusu'na oradan Kuzey Afrika çöllerine, Uzakdoğu'da Japonya'ya kadar her karış toprağı kana bulamıştı.

 

Savaş bittiğinde bilânço korkunçtu.

Ardında 40 milyonu aşkın ölü, milyonlarca sakat, evsiz, yurtsuz, perişan insan bırakan bu savaşta beş milyondan fazla insan toplama kamplarında, gaz odalarında ve akıl almaz işkenceler altında can vermişti.

Bu dehşetengiz savaş, bir hadisede, bu güne kadar dünyanın gördüğü en çok ölümlü vaka olarak kayıtlara geçmiştir.

 

Acımasız bir medeniyet düşmanı olan batılılar, kendilerine ait medeni unsurlara bile hunharca saldırmaktan imtina etmemişlerdir.

İşte Dresden!..

Dresden bir medeniyet şehriydi.

Almanların gözbebeği demek abartı olmaz…

Zwinger Sarayı, Devlet Opera Binası ve Kadınlar Kilisesi, Frauenkirche adlı katedrali Avrupa’nın en değerli mimari yapıları arasındaydı.

Savaştan kaçan ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen sanatçı, ressam ve aydınların bir anlamda sığınak yeriydi.

 

Britanya’nın RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) ile ABD’nin USAAF hava filoları üç günde yerle bir etti Dresden’i…

Binlerce ton patlayıcı veya yangın bombası kullanıldı…

Kimilerine göre en az 135 bin, kimilerine göre 200 bin, bazı iddialara göre ise 300 bin sivil Alman kitle halinde öldürüldü.

Ve Dresden şehri bu üç gün sonunda neredeyse haritadan silinecek bir hale geldi…

 

Düşünün, bütün bunlar kendi kendilerine yaptıkları!..

 

Mideniz bulandı biliyorum…

Oysa daha yeni başlamıştık rakamlara.

Yağmalanan Ortadoğu, Afrika ve diğerleri…

Gördüğünüz gibi hiçbirinden söz edemedik henüz…

Küresel ısınmaya ise yerimiz kalmadı.

Felaket artık burnumuzun dibinde ve bunların tek müsebbibi 1750 sanayi devrimi sonrasında üretilen teknoloji.

Hani şu çokça kutsanıp, sağlamış olduğu konfora tapınılan çağdaş zamanlar putu!..

 

İşte batı ve işte batının gerçek yüzü!

Ve emin olunuz ki, bu saydıklarım devede kulak bile değil…

 

Yazıyı üstat Sezai Karakoç’un Masal şiirinden bir bölümle tamamlayalım…

 

Batılılar!

Bilmeden

Altı oğlunu yuttuğunuz

Bir babanın yedinci oğluyum ben

Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden

Babam öldü acılarından kardeşlerimin

Ruhunu üzmek istemem babamın

Gömün beni değiştirmeden

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben  

YORUMLAR 5
  • Misafir 1 yıl önce Şikayet Et
    Hani nerede belge? Belge falan göremiyorum. Bir müslümanın her zamanki gibi kendini sütten çıkmış ak kaşık sanmasının getirdiği yalanlar silsilesi. Sanayi devrimi olmasaydı yerine ne koyacaktın sen? Belge yok alternatif yok, bol yalan haset ve düşmanlık var. Türkün batı ve sanayi düşmanlığı sana mı kalmış Bingöllü devşirme nasır. Kapıyı açsalar bütün Bingöl batıya göçecek haberin yok
    Cevapla