Yakıcı bir ‘aşağılık kompleksi’ analizi…
2 gün sonra yeni bir yıla giriyoruz.
Yanlış anlaşılmasın bu bir, ‘yeni yıl neler getirir’ yazısı değil.
Bir anlamda neler götürdü yazısı…
Bizim diye nitelendirdiğimiz camia açısından kadim bir sorunsal ‘yılbaşı kutlamaları’…
Daha önce müteaddit kereler değinmiştim, yeni yıl vesilesi ile bir kere daha değinelim.
“Ettekraru ahsen, velev kane yüz seken”
Her yıl tekrarlanan bir kâbusa benziyor yılbaşı kutlamaları.
Ne tuhaf…
Oysa zahire baktığımızda, herkesin coşkuyla ve büyük bir haz alarak eğlendiği (?) şeklinde bir tespit yapmak daha uygun gibi görünmede…
Bütün dış görünüşler gibi bu görünüş de fena halde yanıltıcı ve aldatıcı elbette.
Bu yanılgı ve aldanışın, biri içe diğeri dışa bakan iki veçhesi var.
Dilerseniz önce dışa bakan yüzünü ele alalım.
Yenilmişlik psikolojisinin ürettiği aşağılık kompleksinin dışavurumundan ibarettir bu cenahta olup biten…
Yenenler batılılardı ve bir tür Stockholm sendromu diye nitelendirilebilecek, kendisini yenen ve hatta ezen güce karşı duyulan hayranlığın, aşağılık kompleksi suretinde vücut bulması anlamına geliyordu bu kesimin davranış şekli.
Onlar, mütegallibenin hayat tarzını kuşandıklarında mağlubiyetten kurtulacakları zehabına kapıldılar bu zavallı yaklaşımları nedeniyle.
Önceleri bu anlayış gereği batılı değerlerle hemhal oldular.
Ama zaman geçti ve nesiller değişti.
Her değişim, taklidi biraz daha ucuzlaştırdı ve bayağılaştırdı.
Bugün vardığımız noktada, artık ruhen ve zihnen tamamen Batılılaşmış bir hilkat garibesi idrake muhatabız ne yazık ki…
Başlangıçtaki, galiplerle aynı safta bulunma telaşı, yerini tarif edilemez bir taklitçiliğe bıraktığında, bu kesimin müntesipleri için çoktan “endişeli modernler” diye bir statü belirlenmişti bile…
Bu iflah olmaz psikolojinin sıhhat bulmayacağına kanaatimiz tamdır ve bu nedenle meselenin “içeriye” bakan kısmına nazar etmenin tam zamanı…
Kendim bildim bileli, bizim camia içerisinde, kelimenin tam manasıyla bir sorun olmuştur yılbaşı geceleri…
Her yıl, muhakkak surette meselenin itikadî ve fıkhî veçhesi gündeme gelmiş ve birçok hoca efendi meşreplerine göre değerlendirmeler yapmışlardır.
“Hiçbir şey olmaz, nihayetinde bu da Allah’ın günlerinden bir gündür” deyip yılbaşı gecelerinde eğlenme temayülü gösterenlerin içine su serpen hocalar olduğu kadar bu tip eğlenceleri “küfür” ve “haram” gibi nitelemelerle ele alanlar da bulunmuştu.
Tartışmalar bu eksende cereyan ederken hiç kimsenin aklına hadisenin psikolojik boyutu gelmedi ne yazık ki…
Hiç kimse, bu geceyi kutlama (?) cehdinin aslında diğerlerine benzer bir kompleksle malul olduğunu söylemedi.
Oysa şeksiz şüphesiz bir kompleksti bu!
Üstelik bir öncekine nazaran daha bayağı bir kompleksti söz konusu olan.
Zira diğerleri batılılara öykünüyorlarken bizimkiler onlara imreniyorlardı.
Yani bir anlamda özentinin özentisiydi bu durum…
Eğer böyle olmasaydı, “Mekke’nin Fethi” diye acaibul garaib bir kutlama nereden akıllara gelirdi ki?
‘Dinî’ kabul edilen tüm özel günler, ‘Hicrî’ takvim esas alınarak gerçekleştirilirken, neden “Mekke’nin Fethi” miladi takvime göre kutlanmak isteniyordu sahi?
Üstelik güpegündüz nasip olan şanlı fetih, her ne hikmetse, gündüzler sanki torbaya girmiş gibi “geceleyin” kutlama merasimine muhatap bırakılıyordu.
Dahası fethin 31 Aralıkla uzaktan yakından bir alakası yoktu zira genel kabul, 10 Ocak olduğu yönünde…
Herkes gibi bu müthiş buluşu icat edenler de bal gibi biliyorlardı ki, bu, aslında “alternatif” bir kutlama çabasından başka hiçbir şey değildi!
Diğerlerine karşı duyulan komplekse, maatteessüf, şanlı fetih alet edilmekteydi.
Açık söylemek gerekirse önceki yaklaşım eğer “zavallılıksa” bu davranış şekli iki kere zavallılıktır!
Hatta belki daha fazla…
Zira ikincisinin, kutsi bir değerin, süfli bir eğlence kaygısına meze yapılaması gibi hazin bir tarafı vardır.
Sonuç olarak:
Kim, yılbaşını kutlamak istiyorsa buyursun gönlünce kutlasın.
Ama kimse, “Mekke’nin Fethi” demesin, “bu gecede bol bol namaz kılıp zikir çekin” gibi tuhaflıklara tevessül etmesin ve heva ve hevesten neşet eden bir olguyu din temelli argümanlarla normalleştirmesin.
Çünkü tüm bu olup biten, hakikaten, kocaman bir ayıba tekabül ediyor…
Nihat Nasır / Haber7
-
Ahmet NAİR 10 ay önce Şikayet EtÇok yerinde bir yazı, kaleminize sağlık. 10 Ocak olan Mekke'nin fethini 31 Aralık ta kutlamak, hakikatin indiği en kutsal şehri bir yalan ile ters yüz etmekten başka bir şey değildir.Beğen
-
Fatih 10 ay önce Şikayet Et'Ve men yetevellehüm minküm fe-innehû minhum..." Maide 51.Beğen Toplam 3 beğeni
-
Cem 10 ay önce Şikayet EtBir milletin başına gelen en büyük felaket, başına ne geldiğini bilmemesidir.Beğen Toplam 13 beğeni
-
Muhammed 10 ay önce Şikayet EtEvet kim kutluyorsa kutlasın ama müslümanlar asla hırıstıyan adetini kutluyamaz kutlayanda müslüman olamaz çünkü kim bir kavme benzerse oda onlardandır hadisi şerifi bunu söyler bize Hiç islam bayramlarını kutlayan hırıstıyan var mıBeğen Toplam 8 beğeni
-
Velid 10 ay önce Şikayet EtÇok yerinde tespitler olmuş. Allah razı olsun. Aşağılık kompleksleriyle alternatif yılbaşı gecesi programları icat etmek, nihayetinde bu günün özel bir gün olduğunu kabul etmekten başka bir manaya gelmez.Beğen Toplam 7 beğeni