Ordusunda 800 asker olan AB ülkesi
Nuray KAHRAMAN'ın Lüksemburg gezi yazısı 2
Başkent Lüksemburg, Avrupa Birliği (AB) fikrinin öncülerinden, eski Fransa Başbakanlarından Robert Schuman'ın doğduğu kent olmasının da etkisiyle, üç AB kurumuna ev sahipliği yapıyor. AB'nin kurucu üyelerinden biri olan Lüksemburg'da, üst mahkeme niteliğindeki AB Adalet Divanı, kişilere ve kurumlara uzun vadeli finansman sağlayan Avrupa Yatırım Bankası ve AB'ye üye ülkelerin istatistiklerini bünyesinde toplayan Avrupa İstatistik Ofisi hizmet veriyor.
Denize çıkışı olmayan Lüksemburg'un donanması bulunmamakta, yaklaşık 800 kişiden oluşan ülke ordusuna katılım, 1967 yılından bu yana isteğe bağlı. Adam nüfusu artıracağına AB’yi kurmuş, arkasını sağlama almış. Herkes bizim gibi senede bir milyon çocuk doğuramaz bittabi. Siz ne derseniz deyin, bence bu dükanıın kafa zehir gibi çalışıyor.
Dükkanlarda Neler Satılır?
Anlaşılan buralarda küçük esnaf ölmemiş. Avrupa’nın kastı bize. Alışveriş merkezlerini, ultra mega süper mi süper marketleri, devasa AVM’leri bizde açıp kendileri nostaljik takılıyor. Mesela, Carrefour bir Fransız firması; ülkemizde Sabancı Holding ile ortak çalışıyor. Ben Fransa’da bir tane Carrefour görebildim. Merak edip sorduğumda, (haksız rekabet olmaması adına sanıyorum) belli merkezler haricinde şube açamadıklarını öğrendim. Kendi ülkelerinde açamazken biz de neredeyse her sokağa bir şube açacaklar. Şu kadarını söyleyebilirim, bizim yabancı marka zafiyetimizden mütevellit Avrupa da dolaşırken kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz.
Şöyle bir bakıyorum hediyelik eşya satan yerlere. Cadı figürlü envanterler ağırlıkta. Zaten severim ve alıyorum ve hatta şu an evimin kapısında o cadı asılı. Arkadaşlarımın tüm tenkitlerine rağmen, süpürgesinin üzerine kurulmuş, uzun burunlu iri et benleri yüzünü sarmış, o çirkinliğine rağmen yüzündeki tebessümden belli ki hayatından gayet memnun ve özgüveni tam; ben o cadıyı seviyorum.
Ponte Adolphe Köprüsü’nün üzerinde Avrupalıdan Avrupalı görünen bir vatandaşımızla karşılaşıyoruz. Bir firmanın yetkilisi olarak tayini bu ülkeye çıkmış eşinin. Kendisi de ressam. Tuali önünde şehri ölümsüzleştiriyor. Sahrada su bulmuş gibi sevindiriyor onun sohbeti bizi. İstediğimiz bilgileri bir bir alıyoruz. “Burada 800 Türk var.” diyor bayan. Az mı, adamların orduları da o kadar. Ortalığın sakinliğinin nedenini açıklıyor bize. “Pazar günü bir tek Lüksemburgluyu göremezsiniz dışarıda.” diyor. Cumartesi gezer, Pazar günü evlerinden çıkmaz, dinlenirlermiş. Mantıklı. Bence sakıncası da yok.
Öğrenmemek Ayıp Değil Bilmemek Ayıp!
O gün karnaval türevi bir kutlama var. Bando takımları dolaşıyor sokaklarda. Açık hava lüneparkları, yemek ve hediyelik eşya satan standlar kurulmuş. İşimize geliyor geziyoruz. Dondurma satan bir standın başında kendimden geçiyorum. İçinde domuz yağı menşeili madde var mı, soruyor arkadaşım. Satıcı kız, bir bilgisi olmadığını söylüyor. Gülüyorum. “Biz de olsa kesin yok abla, valla yok!” derdi satıcı. Ne de olsa bizde öğrenmemek ayıp değil, bilmemek ayıp.
FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYIN >>>>>>
Dondurmamı da yiyemedim. İstediği oyuncak alınmayan çocuklar gibi somurtarak yürüyorum. Hep derim, yurt dışı gezilerinin en sıkıcı yönüdür, canınız çeker ama yiyemezsiniz. Biz de gezip gördüğümüzü anlatacağız tabiatiyle, yiyip içemediğimize göre.
Etnik Köken-Din...
Laikliğin kabul gördüğü ülke de halkın büyük çoğunluğu Roman Katolik Kilisesi'ne bağlı. Etnik kökenleri ise, Fransız-Alman ırkları ile karışık.Yugoslav Savaşları'nın başladığı dönemden beri Lüksemburg, Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan'dan büyük oranda göç almış. Her yıl ortalama 10 bin göçmen alan Lüksemburg'a son dönemde yapılan göçler büyük oranda Avrupa Birliği üyesi ülkelerden ve Doğu Avrupa ülkelerinden. 2000 yılı verilerine göre ülkede 162.000 göçmen var ve toplam nüfusun %37'sini oluşturuyorlar. Yani burada azınlıklar pek azınlık sayılmaz. Sokaklar da Lüksemburglu görmek öyle pek de kolay değil.
Lüksemburg'da eğitim de üç-dilli. İlköğretimin ilk yılları Lüksemburgca, daha sonra kullanılan dil Almanca olarak değişiyor. Ortaöğretimde ise öğretim dili Fransızcaya dönüyor. Üç resmî dilinin yanı sıra, İngilizce de zorunlu eğitim süresince öğretilmekte ve Lüksemburgluların büyük bir bölümü İngilizceyi iyi biçimde konuşabiliyor. Aklı olan bu ülkeye okumak için gelmez, hatta okuma çağındaki evladına acıyan, aş için bile göç etmez.
Açım, Çok Açım!
Helal yemek sorunsalı neticesinde canım Petrusse Vadisi’nde açıyoruz azığımızı ve Avrupalılar piknik nasıl oluyor görüyor. Termosda çaylar, peynir ekmek ve zeytin, dünyanın en zengin ülkesinde yediğimiz menüye bakın Allah’ım. Bu menü o denli çok tekerrür ediyor ki, kolumu kessem kan yerine lor ezine karışımı bir madde akacak diye korkuyorum. Elbet buna da şükür, çok şükür Elhamdülillah...
---------------------------------SON-----------------------------