Kariye müzesinde bir gezinti - FOTOGALERİ
Bir müze tanıtımı böyle mi olur diyeceklere, bu kadar müze meraklısı(!) bir millete bu kadarı fazla bile diyorum ve sonuna kadar yazıyı okuma dirayeti gösterenlere sanat tarihi sertifikası vermeyi vaat ediyorum. Hilal kartı olmasa, yoksul olmasa da herkese vereceğim, söz veriyorum.
Nedir, Nerededir?
İstanbul Karagümrük semtinde olan Kariye Müzesi’ne Edirnekapı’dan rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Bunca çarpık yerleşimin arasında tarihten bir sayfa gibi, el değmemiş bakir, derin, ıssız, karanlık sularda yetişen nadide bir inci gibi parlıyor. Bizans döneminde kilise, fetihten sonra ise cami olarak kullanılmış tarihi bir yapı Kariye.
Müzenin Künyesi…
Kariye (Chora) Kilisesi, 6. yüzyıla kadar giden bir geçmişe sahip. Günümüze ulaşmış hali Osmanlı döneminde ve 20. yüzyılın ikinci yarısında geçirdiği onarımların sonucu. Daha önceleri kilise çevresinde, manastır kompleksi de ihtiva etmekteyken bu yapılar geçen zamana dayanamamış. Kurtarıcı İsa Mesih’e adanmış olan kilise ilk önce manastır olarak 534 yılında Justinianus döneminde Aziz Theodius tarafından yapılmış.
Bina Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra 1511 yılında camiye tevdi edilmiş. Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olanı. Yani fetihlerdeki şu kliseleri cami yapma merakına hiç anlam veremiyorum. Hani resim olan yerde namaz kılınmazdı. Bırakın resmi, her yer Hristiyanlığa ait putlarla dolu.
1948'den 1958'e kadar yapılan çalışmalar sonucunda tüm mozaik ve freskler ortaya çıkarılan yapı 1948’den bu yana da “Kariye Müzesi” olarak hizmet vermekte. Fetihten sonra camiye sadece köşesindeki minare ve içerde güneydoğu köşesindeki mihrap eklenmiş ve orjinalliğinin korunmasına çalışılmış. Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olanı.
41 sergisi…
Kariye müzesine girmezden evvel, aşağı kıvrılan tarihi Kariye Çeşme Sokak’taki sahabe mezarının içerisinde bulunduğu türbeyi ve karşısında her daim içerisini gezebileceğiniz Minyatür Atölyesi'ni ziyaret ediyoruz. Mekanda '41 usta, 41 eser 41 Kere Maşallah' isimli sergi var. Minyatür, Ebru, Kat'ı, Hat, Tezhip, Çini, Cilt ve Oyma sanat eserlerinden oluşan 41 eser, maalesef sergi 20 Mayıs’a kadar, ama siz her daim atölyeyi gezebilirsiniz. Özellikle perspektifin olmadığı minyatür sanatının güzide parçalarını bu atölyede görme şansınız var. Çocukluğumuzda yaptığımız resimler gibi, derinlik algısı yok, öndeki arkadaki aynı boyutta ama bir eser bu kadar mı sevimli ve etkileyici olur?
Müze kartı 20 tl!
Müze girişinde bilet almak için gişeye yaklaşıyoruz. Giriş ücreti tam 15 tl. Yalnız müze giriş kartı alırsanız, bakanlığa bağlı tüm müzeleri (Topkapı Sarayı, Ayasofya, Rumeli Hisarı gibi) sadece 20 tl ödeyerek bir yıl boyunca gezebiliyorsunuz. Buradan bu bilgiyi vermiş olalım ve bir direktife bağlayalım: Herkes ivedilikle müze kartı edine.
Kariye Müzesi'nin hemen alt tarafında Fatih Belediyesi tarafından bir park yapılmış ve yığma gettoların oluşturduğu görüntü kirliliği bu sayede az da olsa kotarılmış. Bu parkın da yakın bir gelecekte kültür ve sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmasını hedefliyoruz diyor belediye başkan yardımcısı. Bakalım ve görelim.
Biz Türkiyelilere Müze demeyin…
Ne zaman bir müzeye gitsem, ziyaretçilerin çoğunun turist olduğunu görüyorum. Yurt dışında da millet olarak müze gezilerini pek tercih etmiyoruz. Genellikle o beldenin meşhur yerleri, eğlence mekanları ve tabiki alışveriş yerleri... Tarih pek ilgi alanımıza girmiyor nedense. Oysa ne köklü bir medeniyetin torunlarıyız. Tarih bizden sorulmalı oysa. Göğsümüzü gere gere ben bu köklü tarihin bir neticesiyim diyebilmek. Olmayan tarihlerini son teknolojinin ürünü mikrodalga fırınlarında ısıtıp ısıtıp tekrar ve tekrar sunan batılı batılların aksine biz ne nankör, ecdadından bihaber bir nesil oluverdik birden bire.
Makus talihim geri dönüyor…
Bir insanın şansı birden böyle mi “u” dönüşü yapar. Tam ortalarda figürleri anlamlandırmaya çalışırken bir grup sanat tarihi öğrencisine kliseyi tanıtan akademisyen bana ilaç gibi geliyor. Hemen uyanık bir muhabir edasıyla grubun arasına sıvışıyor ve aksanlı konuşan ve sesinin volümü oldukça düşük olan hocanın yanında bitiveriyorum. Öğrenciler hocayı adım adım takip eden bana ters ters bakmaya başlıyor. Allah vere bir çoğu muhabbet peşinde, dersi kale alan az bir kitle. Dinlemeyin diyorum içimden, sizin yaşınızdayken ben de derslerden kaytarıyordum. Benim yaşıma geldiğinizde böyle hocaların peşinden koşar, kitaplara gömülür, dil kurslarına paralar bayılırsınız. Siz şimdi geçin dalganızı.
Elma ağacındaki aziz!
Hocamız hayatını elma ağacında geçiren azizin figürünü betimliyor. Bana pek manidar gelmiyor hikaye. Çocukken evimizin bahçesinde sıklıkla çıktığım kiraz ağacı geliyor aklıma. Kiraza doyunca şimdi ben nasıl ineceğim aşağı diye kara kara düşünmeye başlar, akabinde başlardım çığırmaya: “ İtfaiye çağırın, imdattt!”
Şimdi sui zanda bulunmak gibi olmasın ama benim gibi elma yemek için çıktığı ağaçtan inemeyen, yardım istemeyi de azizliğine yediremeyen mübarek zatın orada yaşamayı tercih etmesi kuvvetle muhtemel değil mi?
Cennet cehennem tasvirleri…
Mozaik ve fresklerin geneli cennet cehennem tasvirleriyle dolu. İsa’nın cehennemden kurtardığı insanlar çok gerçekçi çizilmiş ama benim için en enteresan ve çarpıcı figür evrenin betimlendiği tasvir. Samanyolu burada bir salyalgoz şeklinde tasvir edilmiş. İçersinde gezegenler, dünya ve güneş bulunmakta. Ben hayretler içersinde kıvranırken yanımdaki herşeyi çözmüş görünen tipik yurdum insanı arkadaşım, “Ne var bunda? O zaman teleskop vardı herhalde, onunla bakmışlardır.” diyor. “Sevgili arkadaşım tasvir dünyadan evrenin değil, evrenin dünyamızın da içinde bulunduğu, toz bulutu şeklindeki görüntüsünü birebir vermekte. Uydu da yoktu o zaman zannedersem!” diye yanıt veriyorum. Gidince dikkatle inceleyin mutlaka, çektiğim resme de galeri bölümünden bakmanızı şiddetle salık veririm.
Herkes İsa-Mesih’in eline eteğine yapışmakta. Şefaat her dinde bir ihtiyaç sanırım. Güvendiği bir kurtarıcının kendini kurtarmasını beklemekte ademoğlu. Kimse kendine güvenmiyor, hele ki konu ahiret olunca ve ucu da ateşe dokununca... İşi şansa bıraktığının farkında değil fani. Yazık, çok yazık!
(Devam edecek... )
Nuray Kahraman - Haber 7
nuraykahraman78@hotmail.com