Bahçede timsah besliyorlar!
(Dünden devam...)
Aklı olan Florida'ya kışın gitsin!
Kalacağım arkadaşımın evini apartman dairesi diye tahayyül ederken, bildiğin malikâne çıkıyor karşımıza. Devasa bir ev... Evin içersinde havuz, etraf orman, golf sahaları, gölet. Görünürde cennet. Resimlerde imrenilecek bu yer, hissedende aynı tesiri yapmıyor, elbet bakış açısına endeksli... İnsan denen eksik mahlûkat yaşadığı evrende cenneti oluşturmak istemiş. Ama havanın nemi, neme paralel yapış yapışlık hissi; klimasız yaşanmıyor buralarda, hele ki bu mevsimde.
Sıcağı geçelim isterseniz. Ne müthiş bir doğası var değil mi? Evin her tarafı tellerle çevrili. Neden? Hayvanat takımı izinsiz ziyaretinize gelmesin diye olabilir mesela. Tellerde zıplayan sincaplar sevimli de, o bukalemunlar oldukça korkutucu görünüyor.
Evin etrafında timsahlar, geyikler kol geziyor...
Bu kadar mı? Hayır. Evin arka bahçesindeki gölet ne mükemmel bir manzara. Lakin içerisinde yaşayan timsahlar insanda Yusuf, Yusuf tesiri yapıyor. Şöyle bir doğa yürüyüşü yapayım diyorum. Daha kapıyı açmamla timsahla gözgöze geliyoruz. Benden hoşlanıyor ilk görüşte, suya atılıp bana doğru yüzmeye bile başlıyor. Ama onun ilgisine kayıtsız kalıyorum, eve doğru topukluyorum tabir-i caizse. Üç buçuksa üç bucuk, korkmam diyen varsa beri gelsin.
Korkulacak bir şey yokmuş, çok büyüdüklerinde belediye gelip topluyormuş. Allah'ım bir belediyenin görevi timsah toplamak olabilir mi? Ne güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Gözünü seveyim yurdumun sokak köpeklerinin. Dışarıda neden insan yok, anlam kazanıyor. Burada hapishane dış dünya olmuş adeta. İnsanlar evlerinde özgür hissediyor kendilerini. Herkes de bir ufak binek araç, bir de olmazsa olmaz jip var. Her yere arabayla gidiliyor bu memlekette. Mesafeler uzak, hava oldukça sıcak. Gayet normal neticede.
Gece yürüyüşü için dışarı çıkıyorum... Ormanlık alandan gelen onlarca çeşit hayvan sesi öyle korkunç ki, Amerikan korku filmlerinin neden genelde bu tür yerlerde çekildiğini, Amerikalıların korkmaya neden bu kadar aşina olduğunu daha iyi anlıyor insan.
Gökten kedi köpek yağıyor!
Neredeyse her gün öğleden sonra öyle böyle değil, gök delinmişcesine yağmur yağıyor. Meşhur atasözleri gökten kedi köpek yağıyor, burada anlam kazanıyor. Yani erken kalkmadıysanız yandınız, öğlene kadar gezdiniz gezdiniz, sonrasında yağmura teslimsiniz.
Akşam yürüyüşünden korktuk ya hesapta, gecenin şerrinden yaka silkip, gündüzün hayrına sığınalım diyoruz. Ne yani sürekli yağmur yağıyor diye evde mi oturacağız? Oturmaya mı geldik Amerika'ya? Lakin yağmur altı romantik joking hayalimiz kısa sürede yerini korku-gerilim formatına geri bırakıyor. O nasıl bir gök gürültüsüdür Allah'ım? Öyle ki sağır olan secdeye kapanır.
Ey yeri ve göğü Yaradan, heybetinden titriyor evren...
Gök deliniyor sanki. Eşarbımdan, gömleğimin kollarından su damlamıyor, akıyor adeta. Zaatüre olmaya hevesli başka bir deli var mıdır bilmiyorum. Su bazlı yürüyüş keyifli, lakin o kıvılcım, sonrasında o ses; Kur'andaki kıyamet saati geldiğinde yerine mıhlanan zalimler gibi olduğumuz yerde kalıyoruz.
Çaresizce ağaçların gövdesinden medet umuyoruz. Eceli bir an öteye, yahut önceye alabilecekmişiz gibi, bilerek yapılan irili ufaklı hatalar gibi. İnanıyoruz, ama yine de korkuyoruz... Korktuğumuz kendi hatalarımızın bedelini ödeme ihtimali, korktuğumuz kendi hatalarımız, korktuğumuz kendimiziz aslında. Affet bizi Allah'ım. Affetmeden alma emanetini...
Teknesi olmayana kız vermezler...
Burada genelde her vatandaşın bir teknesi var. Bu alanlarda araçlarıyla getirdikleri teknelerini denize indirip, sefa yapıyorlar. Yüzmek için gittiğimiz kumsalda sadece bu teknelerin gezmesine izin veriliyor. Nedeni yakınlardaki fabrika. Bu Amerikan hassasiyeti öldürecek beni. Kendilerine gelince sağlıklarını bozma ihtimaline bile tahammül edemezken, tüm dünyada tavuk keser gibi adam kesmeleri ne büyük bir handikap.
Zenciler ezilmekte haklı mı?
Çok aradım, fakir bir semt buldum sonunda. Burası Florida'nın varoşu diye nitelendirebileceğimiz genel olarak zencilerin ikamet ettiği, tek katlı baraka tipi yapılanmalar. Zenci emekçim karpuz satıyor, resmini çekiyorum. Akabinde ne çekiyorsun diye üzerime yürüyor. Amerika'ya gelince zenci algım büyük oranda değişti. Bu kadar da agresif ve anti hoşgörülü olunmaz ki. İster istemez siyahîleri ezen beyazlar mı yoksa kendi zihniyetleri mi, başlarına gelenler kendi yapıp etmelerinden mi düşünmeden edemiyorum.
Eskiye rağbet olsa, bit pazarına rahmet yağardı...
İkinci el kitap almak için devasa bir alışveriş merkezine giriyoruz. Burada genel olarak ikinci el kıyafetler satılıyor. Çöpte görseniz almayacağınız kıyafet, aksesuar ve bilumum alet edevatı burada para verip alıyorlar. İnsan dibi tutmuş, kazınmış bir tencereye, ya da giyilecek hali kalmamış bir pantolona neden para verir ki?
Belki iyi bir parça düşer kısmetime diyerek inceliyorum, ama ne mümkün! Başkasına hibe etmeye dahi imtina edeceğiniz kıyafetler askılarda, baya da rağbet görüyor. Neredeyse ABD halkı için online bağış hattı kuracağım. Zevk, heves, vakit eksikliği Amerikan sermayesini değersizleştiriyor. Tanesi bir dolara kitaplarımı alıp çıkıyorum.
Nuray Kayacan - Haber 7
nuraykayacan78@hotmail.com