Sabır sınavının sonu...
Klişe ifadelerle söylemek gerekirse 'Karanlık eller yine düğmeye bastı.' Kendilerini tek ifade edebilme yöntemi barbarlık ve yakıp yıkmak olan başıboş azgın zihniyetin temsilcileri yine birilerinin kuklası olarak sokaklara döküldü. Uzun yıllardır kanlı olayların merkezi yapılmaya çalışılan illerimiz bir kez daha savaş alanına çevirildi.
Her şey öyle tanıdık ki...
Manzara aynı...
Senaryo aynı, sahne aynı, oynanan oyun aynı,
Oyuncular ve kuklalar dahi aynı...
Öbür tarafta;
Mağdur, muzdarip olanlar da, yüreği yananlar da aynı...
Biz, siz, Kürt kardeşlerimiz ve ülkemiz.
Ortadoğu'nun efendisi olma telaşındaki 'dizayner'ler ektiği kanlı tohumların boy sürmesi için sabırsızlanıyor. Derin güçlerin, insanı hiçe sayan iktidar kavgası yürüyor üzerimizden... Diktatör Esed'in iktidarını devam ettirebilme uğruna terörü insan canıyla yemlediği hesabın bakiyesi duruyor önümüzde...
"Ağzımı açtığım anda on binleri sokağa döker dünyayı size dar ederim" havasındaki tehditkârlık, "elimi şöyle bir şıklatsam tüm bu vandallığı bir anda durdurmaya muktedirim" gösterisiyle son bulacak gibi duran mizansen...
Talimat aldıkları şey: Yakıp yağmalarken sabırları alabildiğince zorlamak. Halkı isyan ettirecek, karşı karşıya getirecek noktaya getirmek.
Kimin kontrolünde yürüdüğü gün gibi ortada olan olaylar, Türkiye istikrar abidesi gibi karşılarına dikildikçe kudurtucu öfkeyle yeniden kurgulanacak.
Zemberek tekrar tekrar boşalsın istiyorlar.
Her seferinde Aydın havasına çevirilen huzurumuzu bozmak için yeniden kuracaklar.
Bu coğrafyada insana rahat yok. Hele hele Müslüman'a hiç rahat yok...
Kaotik ortamın bir an önce oluşması için dört koldan yüklenen hainlere inat, sabrımızın istibdad haddini sonuna kadar zorlayarak bekliyoruz.
Bu defa Kobani bahanesiyle yola çıkan bu azgın azınlık nereye toslayacak izliyoruz.
Kardeşin, kardeşinin boğazına basmasını iştahla arzulayan aşşağılık bir fitne senaryosu var kaşımızda...
"Yeter ki kan gövdeyi götürsün" diye namertçe sınırlarımız sistematik olarak zorlanıyor. Kirli eller dine, diyanete, bayrağa, değerlere uzanıyor. Bir türlü karıştırmayı başaramadıkları "Türkiye yarımadası da ateş çemberine dönen Ortadoğu coğrafyasına katılsın" diye bekleşen akbabalar var işin ucunda...
Oyun belli, her şey çok net ortada;
'Beni reddedersen seni pişman ederim'
'Geri çevirirsen gök kubbeyi başına indiririm' mesajını almamızı isteyen küresel efendiler, duymazdan geldiğimiz direktifi almamız için diretiyor.
Kanırta kanırta diletilen özrün öfkesi var arkasında...
Bu öfkenin serpintisi, uzaklardan buralara uzanan kolun gürültüsü son yaşadıklarımız.
Taşeron terör yapılanmalarına havale edilen tamamen yıldırmaya yönelik yürütülen karanlık plan işliyor anlayacağınız.
Şehir eşkiyalarının sahipleri de, efendileri de onlar...
Neymiş "çözüm biter"miş.
Biliyoruz ki; Efendileri istemese ağzındaki sözü bile bitemez.
Hepsinin amacı aynı;
Türkiye'yi bataklığa çekmek. 10 küsür yıldır çelmeyi takamadıkları istikrar inadıyla direnen Türkiye'yi frenlemek, yıkıma süreklemek.
Ortadoğu'nun iktidar problemli ülkeleri ile Türkiye'yi eş göstermek... "Türkiye'de devlet can ve mal güvenliğini sağlayamıyor" fotoğrafını bir kez olsun yakalayabilmek.
Hafazanallah en sonunda 100 yıl öncesinde olduğu gibi olası bir dış müdahalenin önünü açmak.
Türkiye'yi Ortadoğu'nun dibi belirsiz karanlık dehlizlerine çekebilmek için artık bu son senaryo...
Batılı işbirlikçi ülkeler uzun bir süredir müstehzi yüzleri ile bize çevirdikleri işaret parmakları ile şeytani sinsilikleriyle Türkiye'ye "gel, gel" yapıyorlar zaten.
Biz de ipimizi kendi elimizle çektirme hayali kuranlara karşı mücadele ediyoruz haklı olarak.
Türkiye'yi yönetenler de bunun farkında...
Onun için de tuzak olduğunu bildiği sözde dost görünenlerin tekliflerine 'Eyvallah' demiyor, diyemiyor.
Oyunun kurallarını kendisi koymak istiyor;
'Güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge' diye ısrarla Türkiye'nin direnmesinin sebebi de bu...
Kendisini güvenceye ve her ne kadar güvenilmese de uluslararası güç birliğinin garantisine almak istiyor.
Türkiye'nin bu kararlılığını kırmak için de iftira ve fitnenin bini bir para... Kendi himayesindeki kanlı örgütlerini, yönettikleri medya maharetiyle Türkiye'ye yıkmaktan bile geri durmuyorlar.
Neymiş "IŞİD Terör örgütünün hamisi Türkiye imiş"...
Oysa IŞİD'e silahları verenler de belli.. Bir anda sahte İslam etiketiyle sahneye çıkan terörü destekleyenler de...
IŞİD'e sahip çıkan da belli, mazlum Kürt halkına sahip çıkan da...
Meseleyi özetlerken;
Bu kadar çok düşman atağına karşı halk olarak bir tek seçeneğimiz var: İyiler olarak birbirimize kenetlenmek ve birlik olmak.
Parsayı ülkemize göz dikenlere bırakmamak adına bunu bir kez daha başarmalıyız.
Devletimizin yapacağı ise;
Bugünün şartlarında mevcut pozisyonumuzu korumak ve Türk askerini vatan sınırları içinde tutmaktır...
İnşaallah sabır sınavını bir kez daha sağduyulu milletimiz kazanacak. Göreceksiniz...
osman.atesli@haber7.com
Twitter: @oatesli