GOP’un alamet-i Farikası!
Medyamızın duayen köşe sahiplerinden Sayın Hıncal Uluç, geçtiğimiz hafta ortasında tiyatro bahanesiyle yolunu Gaziosmanpaşa’ya düşürünce ilçedeki büyük değişimi uzun uzadıya anlatan bir yazı kaleme aldı. Yazı dikkatimi çekmişti.
Belli ki başta niyeti temaşa ettiği oyunu anlatmaktı. İlçedeki değişim izlediği oyundan çok daha fazla ilgisini çekmişti anlaşılan… İçindeki varoş ezberini bastırmaya çalışıp, burun kıvıra kıvıra gittiği ilçeden ‘İstanbul’da yaşıyorum, gözlerim kapalı’ diyerek büyük bir hayranlıkla dönüvermişti.
Dile kolay, neredeyse 1980’den beri yolunun düşmediği ilçeden yeni bir yer keşfetmenin hazzıyla ayrılmış, kaleme sarılmıştı. Gaziosmanpaşa Devlet Tiyatrosu’nda başlayan hikâye, ilçenin ta Taşlıtarla yıllarına kadar uzanıvermişti.
Hıncal Ağabey’in de hatırlatmadan geçemediği gibi Taşlıtarla, Gaziosmanpaşa’nın eski adı. İlçenin bugünlere gelinceye kadar uzun bir serüveni var. Her birimiz gibi… Her ilçemiz, her semtimiz gibi… Anlayacağınız o Taşlıtarla da bugünkü Gaziosmanpaşa değil. Gazi Mahallesi’nden dolayı bir dönem gerginlikler ve terör olaylarıyla da anılan bir tarafı vardı. Artık yok. Adı çıkan mahalle de, ilçe üçe bölündükten sonra Sultangazi İlçesi sınırları içinde kaldı. Üstelik Gazi Mahallesi’nde artık ne terör, ne de en küçük bir gerginlik var.
Etiler sakini Uluç da Nispetiye’ye nispet yapan Gaziosmanpaşa’nın ışıl ışıl pırıl pırıl caddelerini aynı hislerle aktarıyor. İstanbul’un modern semtlerinden artısı var eksisi yok diye. Dahası Uluç’un yolunu düşürmesi gereken daha çok yer olduğunu da söylemeden geçmememiz lazım. Geçmeyelim ki; bu büyük değişim ve dönüşüm sadece Gaziosmanpaşa’dan ibaret sanılmasın. Çirkinlikleri yaymaktaki bonkörlüğümüzü, güzellikleri yaymak için esirgememiş olalım.
Esenler, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Bağcılar, Sultangazi, Arnavutköy, Sultanbeyli… En varoş diyeceğiniz ilçelerimiz marka şehirlere dönüşme konusunda çoktaan büyük yollar aldılar. Yeşil alanları, millet bahçeleri, kültür merkezleri, spor kompleksleri, yüzme havuzları, kitap kafeler, bilgi evleri, sosyal alanlar… Vesaire. Hizmetin ulaştırıldığı her yerde aynı güzellikler var.
Hafta sonu Gaziosmanpaşa’daki bir kitaplı kahveye, bir millet bahçesine çat kapı yolumuzu düşürünce uzun bir aradan sonra kaleme aldığım ilk yazıma özellikle bu konuyla başlamak istedim. Evet ülke olarak sıkıntılarımız var, evet millet olarak büyük zorluklar yaşadığımız zamanlar oluyor. Ama ülkemiz sessiz sedasız büyük bir devrime imza atıyor. İmzamızı taşıyan yepyeni bir geleceğin kapılarını aralıyoruz. Burada sanayiden teknolojiye yaşananları uzun uzadıya anlatmamız gerekmiyor. Çevremize bakmamız yeterli.
Uğradığımız mekâna dönelim.
Yeri Mevlana Mahallesi’nde Şerife Bacı Parkı ile yan yana… TEM Avrupa Konutlarıyla karşı karşıya…. Hemen yolun karşı tarafına geçerseniz Gazi Mahallesi. Orasının da artık huzur dolu olduğunu yukarıda ifade etmiştik.
Kitap dolu duvarların arasında sıcacık ferah bir mekân. Farika Kitaplı Kahve… Masaların tamamı gençlerle dolu. Kimi kitabını okuyor, kimi önüne açtığı bilgisayarında araştırmasını yapıyor. Kimi satranç tahtasında arkadaşıyla beyin jimnastiğinde… Kimi kenarlara serpiştirilmiş pufların üzerine serilmiş. Hepsinin gözleri ışıl ışıl. Kitap kafenin maskotu Piraye‘nin (Farika Kitaplı Kahve’nin kedisi) bile keyfine diyecek yok. Neredeyse 150-200 civarında gencin doldurduğu salonda çıt çıkmıyor. Herkes kendi dünyasında, işinde…
Gençleri kitaplarla buluşturarak kültürel ve sosyal yaşama katkı sağlamak amacıyla açılan Farika Kitaplı Kahve’de tam 20 bin eserin yer aldığını öğreniyoruz.
Yakında bu kitaplı kahvenin ikincisi açılacakmış. Onun arkasından üçüncüsü… O kadar çok ilgi var ki, gençler yenilerinin açılmasını talep ediyor.
Bu kitaplı kahvelerin en güzel örneklerinin yer aldığı Üsküdar’daki Nevmekanlarda da (Biri sahilde olmak üzere aynı isimde üç ayrı kütüphane var) durum aynı, Zeytinburnu’ndaki Merkez Efendi’de de… Sultangazi’deki İsmetpaşa Millet Kıraathanesi’nde de manzara farksız, Esenler’de de…
Sabahın ilk ışıklarından itibaren gençlerimiz sıraları doldurmaya başlıyorlar. Hatta sınava hazırlanan öğrenciler, bu mekanlara girebilmek için sabah namazında yollara düşüyorlar. Abartısız durum böyle. Emeği geçenler takdir edilmeyi fazlasıyla hak ediyorlar.
Şunu da hatırlatalım;
Erdoğan, millet kıraathaneleri kuracaklarını, çay, kahve, kek hatta çorba ve internet hizmetinin ücretsiz verildiği bu sıcak nezih ders çalışma, kitap okuma ortamları açacaklarını ilk duyurduğunda, bir hayale bile vizyonu yetmeyen muhalif siyasetçilerimiz projeyi diline dolamıştı. Arşivler orada aynen duruyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, hatta Muharrem İnce ve diğerleri.. Kek dağıtılıyor ya, adına kıraathane dendi ya (Kıraathane okuma yapılan mekan) ‘Milleti kekliyor, kahvehane açıyor’ diye kendilerince alay etmişlerdi. Dalga konusu yapmışlardı.
O gün o sözleri sarf edenlerin bugün bu mekanları dolduran gençlerimizi görünce yüzleri kızarmayacaktır elbette!.. Böyle bir beklentimiz de yok. Derdimiz gençlerimize kimin nasıl sahip çıktığıyla ilgili… Canları isterlerse gidip görebilirler. Eminim pozitif algıya hizmet etmemek adına gitmezler, gidemezler. Ben giderken kimseye haber vermedim. Salonu dolduran gençleri bile rahatsız etmemeye çalıştım. Fotoğrafları da bizzat çektim.
Şimdi gençler bu hizmetlerin de daha fazlasını talep ediyorlar.
Dün gençlerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu konuda çok önemli bir istekleri oldu. Gençlik merkezleri ve kütüphaneler 24 saat açık olsun istediler. Ankara ve İstanbul’da az sayıda merkez 24 saat açık olarak gençlerin hizmet sunmaya devam ediyor. Şimdi bu hizmetlerin daha kapsamlı bir şekilde yurt geneline yayılması arzu ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da gençlere, Ankara’ya döner dönmez bu konuyla yakından ilgileneceğinin sözünü verdi.
Gençleri ilime ve bilime yönlendirecek her projenin bu ülkenin geleceğini inşa edecek yapı taşları olduğunu ilk günden beri ifade ettiğini hatırlatmamıza bile gerek yok.
Erdoğan gençlere çok inanıyor. ‘Z kuşağı’ algılarına rağmen ‘Teknofest kuşağı’ diye cevap veriyor.
Okuyacaklar, düşünecekler, uygulayacaklar ve neticelendirecekler. Bir hayalin gerçeğe atılmış birer tohumları olarak…
Her fırsatta gençlerimize hayıflanmaktan başka bir yol bilmeyip, ‘Ah şu Z kuşağı, vah şu Z kuşağı’ diye yakınanların da kulakları, emin olun böyle gençlerimiz varken daha çok çınlayacak.
osman.atesli@haber7.com
Twitter: @oatesli