Osman Ateşli
Osman Ateşli
HABER7 YAZARI

Mehterle tarihe yürümek!

GİRİŞ 30.09.2012 GÜNCELLEME 30.09.2012 YAZARLAR

Geçmişin atmosfere bıraktığı nal sesleri ile bir anda yeri göğü inletetecekmiş gibi otantik aynı zamanda güçlü bir ritmi duyarcasına attığım her adım beni başka bir zamana sürüklüyor.

Osmanlı gibi sınırları 3 kıtaya uzanan muhteşem bir devleti yüceltenler bu topraklarda nasıl yaşamıştı? Acaba dünyanın en büyük devletlerinden birini yöneten Osmanlı sultanları İstanbul'u en çok hangi mevsimde severdi ya da neresini severdi? Ya da ne yer, ne içer, ne giyerdi?

Günlerce bu şehri İslam topraklarına katmak için mücadele veren, Bizans'ın heybetli surlarını yerle bir etmek için insan üstü bir mücadele sergileyen Fatih Sultan Mehmet Han'ı düşünüyorum bu sokaklarda... Dünyada eşi görülmemiş bir yöntem kullanarak gemileri denizden yürütüp Bizans'ın Haliç'e kilit vuran zincirini aşarak şehre giren Muhteşem Sultan, tebdili kıyafet 7 tepeyi gözetliyor mesela...

Bu, hayatın kendimizi unutacak kadar hızlıca akıp gittiği trafiğin insanı zaman zaman canından bezdirdiği şehrin, gözümüzün önünde dikilen birbirinden devasa eserlere rağmen çoğu zaman unuttuğumuz başka bir yönü olsa gerek... Açığı kapatmak için kendimi her fırsatta İstanbul'un tarih sandıklarına atıyorum.

Bugün, "Buralarda nasıl debdebe içinde bu muhteşem boğaz manzarasını tamaşa ederek keyif çatmışalardır kimbilir" diye düşünenlere inat ecdadın hatıralarından dinliyorum tüm gerçeği... Elde avuçta kalan bize bıraktıkları olan ve bununla avunduğumuz cihan sultanlarının mirası konuşuyor bir anda...

Fâtih Sultan Mehmed Han gibi bir dedenin terbiyesinde yetişen torun Yavuz'u düşünüyorum.. Önce bir çocuk oluyor, oynuyor sokaklarda... Sonra tarihte hiç bir ordunun hiç bir komutanın başaramadığı Sina Çölü'nden geçişini düşünüyorum. Gözünü İslam'ın bayraktarlığına dikmiş kumandanıyla kızgın çöl kumlarında kırılıp gidecekken Hazreti Peygamberin önüne düştüğü muhteşem orduyu görüyorum.

Neredeyse tamamı seferlerde geçmiş 8 buçuk yıllık saltanatında dünyanın en güçlü ordularını dize getiren Sultan Yavuz'un çöl ortasında Sultanlar Sultanı'nı bir anda önünde bulunca saygısından atından inip iki büklüm oluşu geliyor gözümün önüne... Mana aleminde Alemlerin Efendisi'nin önderlik ettiği muhteşem ordunun komutanı, dönüşte İstanbul'a girerken halk merasime koyulur, aman enaniyetim kabarır diye nasıl da usulca siniyor gecenin zifirisinde...

İlahi kelimetullah uğruna 73 yaşında Macar ovası Zigetvar'da seferde ruhunu Rahman'a teslim eden Şehit Kanuni Sultan Süleyman'ı düşünüyorum. Ağır bir hüzün çöküyor içime... İçi dolu gidip boş geliyor cesedi... 46 yıllık saltanatta 13 muhteşem zafer... Çoğu at sırtında, kılıç elde, göz düşmanda, geçmiş tam 46 yıl... Ve dünya yüzünde hiç bir hükümdara nasip olmamış coğrafi sınırlar...

Aralanıyor gözlerim;

Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi'nin binasının duvarlarında sıralanan Osmanlı Sultanları'nın portrelerini süzerken de kalabalık izleyici topluluğunun doldurduğu salonu inleten Ordu Mehter Takımı'nın ortaya koyduğu muhteşem ritme kendimi kaptırırken de bunları düşündüm. Ecdadın müziği güce nasıl dönüştürdüğünü anlamak için mehteri dinlemek fazlasıyla yetiyor insana...

Mehter aslında dünyanın bilinen en eski askeri bandosu... Pek çok ülke bizim mehteri örnek alarak kurmuş askeri bandolarını...

O devasa ordu İstanbul önlerine gelirken de, Mohaç ovasında ilerlerken de, Mısır kapılarına dayanırken de bu ritmi hep yanlarında götürmüşlerdi.

"Allah yolunda cenk edelim şan alalım şan... Kur'an'da zafer vadediyor Hazreti Yezdan!" diyerek...

İnsan elinde olmadan kaptırıyor ritmin ahengine kendini... Türk musikisinin temelini oluşturan 24 sesin herbiri farklı bir ezgiyi söylüyor sanki...

Kös inip kalktıkça, nakkaresiyle, davuluyla ezgilere can veriyor. Zurnası, borusu ayrı, hilalinin tuttuğu ritmi ayrı, zilleri ayrı... Al, yeşil ve beyaz sancak dalgalanırken önde yanında hücum tuğu Osmanlı sultanlarının ihtişamını işaret ediyor sanki.

Bir anda Saff Süresi'ndeki "nasrun minallâhi ve fethun karîb, ve beşşiril mû'minîn" (Allah katından bir yardım ve yakın bir zafer vardır. İnananlara müjde ver) ayetiyle inleyen salon... 'Ya Muhammed ve Yektir Allah, İllallah!" nidalarıyla bir anda kabaran Türk ordusunun palabıyıklı yürekleri... (Palabıyıklı diyorum zira TSK içinde resmi olarak bıyık bırakmalarına müsaade edilmiş tek topluluk Mehteran Bölüğü)

Sağda Türkün kızıl sancağı, solda İslamın yeşil sancağı, tam ortasında Hazreti Peygamberin ak sancağı...

Askeri Müze ve Kültür Sitesi müzesi, altı katlı mehteri ile (Sahnede 64 kişi toplamda 10 katlı 100 kişi) ziyaretçilerine muhteşem bir kültür atmosferi sunuyor. Mekan, İstanbul'da gezilmesi gereken sayılı müzelerden biri... Yeri Taksim'den Harbiye'ye ilerlerken sağda hemen yol üstünde... Huzur dolu ortamıyla halka açık... Sözde değil özde açık. Artık başörtülüler bile herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan girebiliyor. Giriş ücreti de her keseye uygun... Kafeteryasında 15 kuruşa çay keyfi, 2 liraya Ayvalık tostu ziyafeti yapmak da size kalmış...

Askerî Müze; 1 Ocak, dini bayramların birinci günü ile haftanın pazartesi ve salı günleri dışında her gün 09.00-17.00 saatleri arasında halkın ziyaretine açık. Ayrıca müzenin açık olduğu her gün, 15.00- 16.00 saatleri arasında Mehteran Bölüğü konserleri de izlenebilmekte...

Osman Ateşli - Haber 7

osman.atesli@haber7.com

Twitter: @oatesli

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL