Osman Ateşli
Osman Ateşli
HABER7 YAZARI

Toplumun vahşetle imtihanı!

GİRİŞ 18.10.2012 GÜNCELLEME 18.10.2012 YAZARLAR

Bazen bir genç kız vahşi bir cinayete kurban gidiyor. Bazen anne babası tarafından katledilen bebek oluyor öldürülen.. Gün oluyor büyükleri tarafından acımasızca öldürülen çocuklar, gün oluyor kocaları veya sevgilileri tarafından katledilen kadınlar oluyor yaşam hakkı elinden alınanlar. Her yaşanan olay bize insanlığımızı yeniden sorgulatıyor.

Örneğin bu hafta; önce Bahçelievler'de yaşanan iğrenç bir cinayet haberiyle sarsıldık, hemen ardından Ağrı Eleşkirt'ten insanın kanını donduran iki masum yavrunun sonunu hazırlayan bir yengenin korkunç cinayeti geldi. Kocalarının delik deşik ederek katlettiği kadınların haberleri de vahşetlerin bonusu oldu. Her biri birbirinden korkunç, her biri birbirinden vahşice, adice işlenmiş cinayetler... Acımasızca yaşanan her bir olay insanın kanını donduracak boyutlarda...

Neden bu kadar canavarlaştık? Kim bizi acımasızlıkta bir vahşi hayvandan daha tehlikeli hale getirdi? İnsan suretimizin altından nasıl böyle bir mahluk çıkabiliyor? Genetik kodlarımız nasıl bu kadar bozuldu?

Sorular soruları kovalarken cinnet toplumunda hayatı yaşayabilmenin ne denli zor olduğunu düşünüp duruyoruz. Bu vahşetlerde ne kadar pay sahibi olup olmadığımızı sorguluyoruz kendi kendimize... Canavarlaşmış ruhlar, şehvet ve şiddet arasında gidip gelen bir görünüp bir kaybolan insanlığımız. Toplumdaki ahlaki çöküntünün birer dışa vurumunu görüyoruz toplum aynasına her baktığımızda... Katmerleşerek birileri tarafından sürekli üst üste yüklenen acılar oturuyor yüreğimize...

Kabil'in Habil'i öldürmesi ile başlayan cinayetler zincirinin halkaları günden güne uzayıp gidiyor. Bir anlık öfke nöbetine tutulmanın bedelleri ödetiliyor topluma...

İnsanın boğazını düğümleyen söz söyleyemez hale getiren vahşetler, toplumdaki değerlerinden sapmanın ne denli ileri bir noktaya geldiğini de açıkça ortaya koyuyor. Yarın, gelecek yıl, belki 10 yıl sonra daha yaşanmaz bir toplumun içinde olunacağı konusunda öngörüde bulunmak için kâhin olmaya gerek yok. Öz değerlerimize dönmediğimiz sürece bu vahşetlere, dünyayı değersizleştiren bu adi olaylara şahit olmaya devam edeceğiz. Maalesef küçük yaşta çocuklarınızın masum yüreklerine sevgi ve hoşgörü tohumlarını ekmediğimiz sürece, merhamet fidanlarını aşılamadığımız sürece bu böyle sürüp gidecek. Toplum içine terbiye edilmeden salınan her birey, insanlığın geleceği için ciddi bir tehdit unsuru olmayı sürdürecek.

Bu manada anne babaların omuzlarına yüklenen çok büyük bir görev var. Ahlaki değerler noktasında kendi ayakları üzerinde durabilecek, baba parası dolu cüzdan taşıyan değil, yüreğinde vicdan taşıyan bireyleri sokağa salabilmek. Toplumdaki bozulmanın kendi çoluk çocuğunu da yutmasından korkarak bekleşen anne babalar olarak kalmak istemiyorsak bunu yapmak durumundayız. Bu da çolumuza çocuğumuza sahip çıkmaktan geçiyor. İşte, okulda, evde, sokakta... Günümüz şehirlerinin yapısı her ne kadar yakın markajı güçleştirse de bunu yapmaktan başka çare yok.

"Merhametin yok diyelim nefsine; Merhamet etmez misin evlâdına?" diyerek insanlığa çift yönlü merhamet çağrısı yapan Mehmet Âkif'in şiirindeki de aslında bu 'silkelen, kendine gel, merhamet et' mesajıdır.

Şu noktayı da unutmamak lazım. Sokaklarda her an başınıza bela olabilecek, evinizin içindeyken bile can güvenliğinize tehdit oluşturabilecek serseri mayınlar bu toplumun içinde bizimle birlikte dolaşıyor. Bu birlikte yaşam zorunluluk elbette.. Meseleyi paranoya noktasına getirmeden güvenilir insanları seçebilmek önemli.

Halk şairi Seyrani'nin hastalıktan ötürü gözleri kapanan ve "Bende dünyayı görecek göz mü kaldı?" diye dert yanan adama dediği gibi, "dünyada bakılacak surat kalmasa da" biz elimizde kalan güzelliklere sahip çıkmak durumundayız.

İmkan olsa da bir el gelip hani elektronik aletlerdeki fabrika ayarlarına geri döndürme seçeneği olduğu gibi bizi de özümüze döndürse... Hani Mevlana'nın, Taptuk'un, Yunus'un, Ahmed Yesevi'nin, Hacı Bektaşi Veli'nin sevgi ve hoşgörü iklimine benzer bir iklimi yeniden yaşayabilsek. Bir karıncayı incitmeme inceliğine ve titizliğine yeniden erebilsek. Etrafını güzelleştiren, etrafına güzellikleri yaşatan insandır neticede... Ama bu geçim kavgası, bu menfaat ve çıkar çatışmaları içinde bu kaybedilen değerlerin kolay kolay geri kazanılamayacağı da bir gerçek. Merhametsiz, acıma duygusundan ve adaletten yoksun, dürüstlükten ve hoşgörüden bi haber fertlerin ıslahı için çalışmaktan ve dua etmekten başka çare yok.

Bunların da ötesinde beni asıl ürküten hemen yanıbaşımızda yaşanan bu korkunç olayları kanıksamamız ve günün birinde tepkisiz kalma ihtimalimizdir.

7 öğüdü ile ne olmamız gerektiğimizi bize anlatan Hazreti Mevlana'nın asırlar ötesinden reçete olarak sunduğu 'fabrika ayarlarına dönüş formülü' ile bitirelim;

1. Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol

2. Şevkat ve merhamette güneş gibi ol

3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol

6. Hoşgörürlükte deniz gibi ol

7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

Laf kalabalığına ne hacet!

Osman Ateşli - Haber 7

osman.atesli@haber7.com

Twitter: @oatesli

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL