Bakanlardan hangisi haklı?
Faiz lobisinin açtığı kur savaşında ABD doları neredeyse 2 TL’ye dayandı. İnsanlar haklı olarak şu soruyu sormaktalar: ABD ve Avrupa’daki Merkez Bankaları yüklü miktarlardaki düşük faizli (%0.5-%1) “bedava” parayı bankalara pompalayıp dururken ve yabancı paraların değeri düşmesi gerekirken neden ülkemizde bu seviyelere çıktı?
Bunun nedenini artık dünyayı küresel kumarhaneye çeviren Borca Dayalı Para Sisteminde (BDPS) aramak gerekiyor.
Gerçek ekonomiyle bağını yitirmiş sürdürülemez hale gelmiş mevcut uluslararası finans sisteminde yeni para (eşittir yeni borçlar) kara deliği gittikçe büyütmesine rağmen küresel finans cambazları doymak bilmeyen hırslarla kazanmaya devam ediyor.
Artık dünya küresel bir köy ve bunlar istedikleri yerde cirit atabiliyor ya…
Güya ekonomiye kan olsun diye pompalanan bu neredeyse “bedava” paralar kullanılarak devletleri (dolayısıyla bizleri) borçlandırma ihalelerine (tahvil/bono hikâyeleri) veya başka para oyunlarına katılmakta ve en yüksek faiz getirisini sağlayacak yerlere yatırmaktalar.
Bu, iki senelik borçlanma faizi %100’e dayanan Yunanistan olabilir, düşük de olsa daha sağlam gördükleri Almanya’nın borçlanma ihaleleri olabilir…
Ya da daha karlısı Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar (GOP) olabilir. Alırlar %0.5 faizle Fed’den doları.. Getirir sokarlar ülkeye… Bir de ülke içinde spekülasyonlarla çıkarırlar faizleri tepeye. Ondan sonra gelsin faizler rantiyeciye…
Yetkililerimiz Mahathir’in ders aldığı olayı unutmamalı. 1997 yılında Malezya krize sokulmadan 1 hafta önce IMF ülkenin çok güçlü finans yapısı olduğunu söylemişti. Kısmi rezerv bankacılığı sayesinde piyasada başka kurlara çevrilen belli para kaldıraç dediğimiz etkiyle en az 10 ile çarpılmakta. Örneğin bir bankanın 1 milyar dolarlık Türk Lirasını dolara çevirmesi 10 milyar dolarlık etki yapacaktır.
Son günlerde Merkez Bankasının milyarlarca dolar satarak dengelemeye çalıştığı fakat pek başarılı olamadığı kuru düşünün. Nasıl olsun? Türkiye’de toplam fiziksel para 53 milyar lira. Bankaların mevduatı kısmi rezervle “yaratılan” hayali paralarla 700 milyar liraya çıkmış. Bu şekilde bankaların parayı istedikleri gibi kontrol etme gücü ve yetkisini bizzat kısmi rezerv mekanizmasıyla onlara vermişsiniz.
Onlara kızmaya hakkınız var mıdır?
İki bakanın tartışması
Son günlerdeki bu kur savaşı sırasında iki bakanın arasındaki söz düellosuna da tanık olduk. Genel ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan arasında gelişen bu olayı hatırlayalım.
Basından öğrendiğimize göre sayın Babacan, 2008’de 132 milyar dolarlık ihracat rekorunun 1.29 TL’lik dolar kuruna rağmen geldiğini, bu yüzden 1.67 ortalama dolar kuru ile 2011’de kırılan 134 milyar dolarlık ihracatın yetersiz olduğunu söylemiş. Buna karşı sayın Çağlayan’ın cevabı “İhracat rakamlarını eleştirenlere en büyük cevabı ihracatçılarımız 150 milyar dolarlık ihracatı yakalayarak verecek, güzel bir şamar vuracaktır. “ olmuş.
Şimdi her iki bakan da mevcut Borca dayalı dediğimiz paradigma içerisinden olaya bakmaktalar. Ancak sorun zaten sistemin kendisinden kaynaklandığından farklı bir paradigmayla değerlendirilmelidir.
Cumhuriyet Merkez Bankası’nın doların aşırı değerlenmesini önlemek amacıyla piyasaya bol miktarda döviz satmasına rağmen fazla etkili olmaması karşısında sayın Babacan kaygılanarak bir anlamda günah keçisi arar gibi gözüküyor. En azından basındaki açıklamalardan bu kanıya varmak mümkün…
Diğer taraftan sayın Çağlayan savunma olarak ihracatçının 150 milyarlık ihracat yapacaklarını söylüyor.
Öncelikle bu sistem içerisinde yani finansın reel sektörden bağımsız hale geldiği ve ekonomiyi tamamen bankaların yönlendirdiği finans sisteminde ne yaparsanız yapın bankaların elinden para “yaratma” yetkisini ve gücünü almadıkça klasik Merkez Bankası politikalarıyla bu tür vurgunların önüne geçmek mümkün değildir.
Piyasada mevcut paranın %90’ını bankalar kredi mekanizmasıyla havadan “yaratırken” , kalan %10’luk fiziksel kısmı da devleti bankalara faizli borçlandırma süreci dediğimiz borçlanma senetleriyle (tahvil/bono) üretilirken ihracatçıyı veya ihracattan sorumlu bakanı suçlamak haksızlık olur.
Gelelim sayın Çağlayan’ın savunmasına. Öncelikle mevcut Borca Dayalı Para Sistemi tüm ülkeleri kaçınılmaz şekilde dolar elde etmeye yani ihracata yöneltmektedir. Çünkü uluslararası ticaret büyük oranda dolar üzerinden yürütülmektedir.
Soru şu: Bir ülke neden çılgınca ihracata yönlenir?
En basit cevap: İthalat yapabilmek için gerekli miktarda dolar elde etmek için.
Zira en yakın komşunuzdan örneğin petrolü, doğalgazı satın alabilmek için önce gider ABD’den dolar satın alırsınız. Saniyenin çok küçük diliminde otomatik olarak basılan maliyeti duvar kâğıdı kadar olan 100 doları satın almak için aylarca yetiştirme zahmetinde bulunduğunuz 100 kilo domatesi verirsiniz. Sonra bunlarla dolar alıp ithalatınızı yaparsınız.
Cari açık dediğimiz şey de ne kadar dolar getiremediğimizle ilgili bir husustur. Bu yüzden ABD’nin cari açık problemi yoktur. Zira en büyük ürünü herkesin satın almak durumunda olduğu parasıdır.
Bir ülke sürdürülebilir bir ekonomiye sahipse kur savaşlarına karşı bu kadar hassas değildir. Yani oyunlardan fazla etkilenmez. Örnek isterseniz buyurun İran. Neredeyse 30 yılı aşkın süredir ambargo altındaki bu ülkenin üzerinde uygulanan son yıllardaki kur savaşlarını takip edin (Iran Central Bank diye araştırmanız yeterli). Maazallah… Oraya yapılan baskı/ambargonun bize yüzde biri yapılsaydı ne yapardık?
Öncelikle her iki bakanın sorgulaması gereken şey aynı zamanda sürdürülebilirliğin önündeki engel durumunda olan çılgın ithalat ve ihracattır. İhracat yapılacaksa bile sadece dolara dayalı ihracat yerine komşu ülkeler arasındaki para birimlerini de işin içine katan takas da dahil alternatifleri düşünmek ve parasal ürünleri çeşitlendirerek ekonomideki dolara bağımlılığı azaltmak gerekmektedir.
Körü körüne ihracat sorgulanmalıdır. İhracatımızın ne kadarı çocuklarımız/torunlarımızın geleceklerinden ödünç aldığımız kısma yani doğal kaynaklarımıza ait? Ne kadarını ara ithal elemanlarına ihtiyaç duymadığımız ürünlerle gerçekleştiriyoruz? Geçen seneki 70 milyar dolarlık cari açığın ana unsuru ithalatı nasıl azaltabiliriz? Nasıl kendi kendine yeter bir ülke haline gelebiliriz? En önemlisi; devlet parasını üretirken neden bankalara borçlanmak zorundadır? Tahvil/bono dediğimiz bileşik faizli borçlanma kâğıtlarını üreten devlet neden kendi parasını üretemez?
Özetle… Asıl sorgulanması gereken yapı öncelikle reel sektörden bağımsız hale gelen mevcut borca dayalı para sistemidir. Onun üzerine oturduğu faiz, kur ve enflasyon dediğimiz üçlü sacayağıdır.
Borçlanma, büyüme, ihracat ve ithalat başta olmak üzere ekonomideki pek çok temel kavram mevcut paradigma dışından bakarak yeniden sorgulanmalı ve tanımlanmalıdır.
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner / Haber 7
http://www.drcetiner.org
twitter.com/drcetiner
-
Viyanali Erkan 13 yıl önce Şikayet EtHarika tespitler!. Malesef Babacan'da Çağlayanda kurallarını başkalarının koyduğu bir basketbol maçında kan ter içinde çaba gösteriyorlar, türkiyenin enerjisini gereksiz yere tüketmekden başka bir şey değil bu. Ama uluslararası piyasalarda kabul görmeden de size ülke yönettirmiyorlar, buda bir gerçek. Ülke insanı da olayların arkasındaki planları göremediği sürece politikada da takım tutar gibi birbirlerinden farkı olmayan partilerin eteklerine yapışıyorlar. Başbakanın iyi niyetli ve delikanlı bir insan olduğundan süphem yok, ama etrafındaki simsarlar kendisini yanlış yönlendiriyorlar. He birde mücahitlerin mütahit olmaları, düşündükleri gibi yaşamayıp, yaşadıkları gibi düşünmeye başlamaları konusu var! Ne diyelim Allah (CC) sonumuzu hayırlı eylesin!Beğen
-
Kerem Baydoğan 13 yıl önce Şikayet EtHangi Bakan Haklı?. Milli Eğitim Bakanlığı bankaların 5510 sayılı kanunun geçici 20. maddesine göre kurulan sandıkları sosyal güvenlik kurumu olarak saymayarak bankacıların eşlerinin özür grubu atamalarına onay vermedi. Bu durumda hazineye bağlı bazı bankaların bile çalışanları mağdur edildi ve sosyal güvencesi yok sayıldı. Hangi bakan haklı? Hangisi haklı olursa olsun mağdur edilen bir avuç bankacı, eşleri ve çocukları oldu.Beğen
-
güven kurtul 13 yıl önce Şikayet EtBakalım iş nereye varacak?. Bakanlar borca dayalı dediğimiz paradigma içerisinden olaya bakmaktalar diyerek yine yerinde bir tespit yapmışsınız. Başbakan'ın "faiz lobisine boyun eğmeyeceğiz, sert tedbirler alacağız" şeklindeki açıklaması da olumlu bir beyanat olmakla birlikte, Başbakan'ın da olaya BDPS paradigması içerisinden bakmakta olduğunu göstermez mi? Ne dersizin hocam?Beğen Toplam 1 beğeni