Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
Küresel iktidarın Türkiye’deki mümessilleri sığ bir iktidar tartışmasını yıllardır sakız gibi çiğniyorlar.
Bunların iddiasına göre aydın, sanatçı, akademisyen, entelektüel ve gazeteci dediğin iktidara ve devlete muhalif olurmuş.
Bundan dolayı da bunlar Türkiye’de iktidara ve devlete cesurca muhalefet etmekteymişler.
Bugün dünyayı az çok bilen ve takip eden herkes gerçek iktidar sahiplerinin kim olduğunu, dünyayı kimin tahakkümü altında bulundurduğunu küresel adaletsizlikler ve ağır insan hakları ihlallerinden kimin sorumlu olduğunu bilir.
Ülkemizin sözde cesur aydınları küresel iktidar dediğimiz bu gücü ve politikalarını eleştirmek bir kenara dursun onun Türkiye’deki mümessilliğine soyunmuş durumdalar.
Küresel iktidar tarafından fonlanan bu çevrelerin onun aleyhine bir adım atmaya ne cesaretleri var ne de niyetleri.
Zira böyle bir adım atanların nasıl dışlandıklarını, susturulduklarını ve marjinalleştirildiklerini gayet iyi biliyorlar.
Ondan dolayı kendilerine biçilen rolü oynuyor, kulaklarına fısıldanan söylemleri bu ülkenin ve milletin çıkarlarına aykırı olsa da piyasaya sürüyorlar.
Gerçekten her türlü çıkarın ötesinde tarafsız ve eleştirel olsalar saygımızı hak edebilirlerdi.
Ama hayır, küresel iktidarın adaletsizlikleri ve dayatmaları karşısında gıkları çıkmıyor.
Immanuel Wallerstein’ın merkez- yarı çevre ve çevre teorisindeki merkezin, yarı çevre ve çevre üzerindeki tahakkümünü sürdürmesinin aracı işte bu aydınlar.
Sahibinin sesi olarak hareket eden bu sözde aydınlar efendilerini rahatsız eden, çıkarlarını tehlikeye sokan her türlü yerli ve millî girişime ve politikaya karşı çıkmayı kendilerine görev addetmiş durumdalar.
Bundan dolayı PKK’yı destekliyor, yerli ve millî savunma sanayisine karşı çıkıyor, Doğu Akdeniz politikamıza kara çalıyorlar.
Geçtiğimiz haftalar bu konuda sembolik ama bir o kadar da önemli tartışmalara sahne oldu.
Cumartesi günü uzun yıllardır Türkiye’nin özlemini duyduğu yerli ve millî otomobili TOGG fabrikasının açılışı vardı.
Sözde aydın kesiminin tepkileri ise ibret vericiydi.
Bir kısmı alaya aldı, diğer kısmı neden başarılı olamayacağını kanıtlamaya çalıştı; ama önemli bir kesimi ise görmezden geldi.
Yine geçen hafta Türk Tabipler Birliğinin başkanı ortada hiçbir kanıt yokken, PKK’nın yayınladığı bir videoya bakarak TSK’nın PKK’ya karşı kimyasal silah kullandığını iddia etti.
Başkan bugüne kadar PKK’nın sivilleri öldürmesinden, çocukları silahaltına almasına kadar ağır insan hakları ihlallerine sesini çıkarmış olsa, bu açıklamasını tarafsız bir entelektüelin talihsiz bir çıkışı olarak görebilirdik.
Ama adı Türk Tabipler Birliği olan bir birliğin başkanının PKK’nın ağır insan hakları ihlallerine sesini çıkarmayıp, askerî operasyonlarla sıkışan PKK’nın kimyasal silah yalanına alet olması başka bir probleme işaret ediyor.
Bu tartışmalar sürerken bir Film Festivali’nde bir yönetmen Türk Tabipler Birliğinin başkanına destek mahiyetinde bir açıklama yaptı.
Koca salonda herkes bu desteği alkışlarken, kendisini protesto eden bir başka sanatçı salonda yalnız başına kalakaldı.
İşte Türk milletini temsil eden yerli ve millî aydınlar o salonda yalnız kalan sanatçı kadar yalnız.
DİRİLİŞ POSTASI
-
Dünya 5ten büyük 3 yıl önce Şikayet EtMü'minler olarak belki daha iyi strateji geliştirmeliyiz... sorunlarımızı çözmekte... verdiğimiz imaj konusunda vs...Beğen Toplam 3 beğeni