Münih Mahkemesi
Dava ile ilgili kamuoyuna yansıyan bilgilerden, suç örgütü şüphesinin olduğu ve insan öldürme suçlarının ırkçılık saiki ile işlenme ihtimalinin bulunduğu görülmektedir.
Özellikle Türklerin şahsına ve malvarlığına yönelik saldırılar konusunda sabıkalı olan Almanya, bu davanın kamuoyu tarafından yakından takip edilmesini, içeriğinin öğrenilmesini ve maddi hakikatin tam manası ile araştırılıp araştırılmadığının konuşulup tartışılmasını istemiyor. Bu sebeple, yargılamanın dürüst, adaleti sağlayacak, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması adına düzen için gerçekleştirildiğini gösteren kovuşturmanın aleniliğine riayet edilmediği, Münih Mahkemesi tarafından duruşmanın takibine ciddi kısıtlamalar getirildiği görülmektedir.
Mahkeme, sanığın masumiyet/suçsuzluk karinesini gerekçe göstermek suretiyle duruşmanın aleniliğinin korunmasının ve bu konuda katı bir tutum izlenmesinin doğru olmadığını düşünmektedir. Duruşmanın televizyon ve radyo tarafından yayınlanmadığı dikkate alındığında, yargılamayı takip etmek isteyenlere ve özellikle Türk yetkililere, gazetecilere ve izleyicilere getirilen kısıtlamaların, sanığın masumiyet/suçsuzluk karinesi ile ilgisini kurabilmek mümkün gözükmemektedir.
Elbette sanığın savunma hakkı kutsaldır ve korunmalıdır. Yargılanan hiç kimseye suçlu muamelesi yapılamaz. Bu konuda sanığın kim olduğunun da önemi bulunmamaktadır. Ancak sanık haklarını korurken, 10 insanın ölümü ile sarsılan toplum düzenini, ölenlerin ailelerini ve yakınlarını, yani mağdur haklarını da gözardı etmemek gerekir.
Duruşmanın kapalı yapılmasına dair zorunlu haller olmadıkça, örneğin genel ahlak veya sanığın çocuk olması gibi haller dışında kovuşturmanın aleniliği, yani toplum, mağdurlar ve ilgililer tarafından duruşmanın takibi engellenmemelidir. Duruşmanın aleniliği, yani açıklığı, yalnızca mağduru değil, özellikle sanığın haklarının gözetilip gözetilmediğinin ve dolayısıyla dürüst yargılanma hakkının gereğinin yerine getirilip getirilmediğinin tespiti için zorunludur. Duruşma salonlarının kapıları bu nedenle insanlara açıktır. Bu açıklık, sanığın savunma hakkını kısıtlanmaması, zedelenmemesi ve bu hakka müdahale edilmemesi kaydı ile korunmak zorundadır.
Münih Mahkemesi ise, duruşmanın aleniliği konusunda gerekli hassasiyeti göstermemekte ve özellikle Türkler ile Türk yetkililerin davayı yakından takibine sıcak bakmamaktadır. Aynı sorun, suçun mağduru Yunanlılar için de gündeme gelmiştir.
Burada iki mesele kendisini göstermektedir. Birincisi, yargılamanın aleniyetidir. Bir yargılama, tartışmasız şekilde herkes tarafından takip edilebilmelidir. Duruşmanın düzen ve disiplini bozulmadığı müddetçe, duruşma salonuna yerleşim konusunda mahkemenin dürüst davranması gerekir. Suçun mağdurunun Türkler olduğu bir durumda, Mahkemenin duruşma salonuna Türklerin, Türk yetkililer ile Türk gazetecilerin mutlaka alınmaları gerekirdi.
Elbette Mahkemenin başkanı, duruşmanın düzenini ve disiplinini sağlamak konusunda yetkili olan kişidir. Ancak bu yetki, aleniyetin ve davaya ilgi gösterenlerin duruşma salonuna girmesinin engellenmesi amacıyla kullanılamaz. Aksi halde, davanın tarafsız ve dürüst idaresine ve sonuçta da maddi hakikate ulaşılmak suretiyle adaletin gerçekleşeceğine dair şüpheler kendisini gösterir.
İkinci olarak, duruşmanın aleniyetinin engellenmek suretiyle davanın takibinin zorlaştırılmasında gösterilen sanığın masumiyet/suçsuzluk karinesi gerekçesi, kanaatimizce sadece şekilden ve görünür engelden ibarettir. Asıl amaç, sanığın masumiyet/suçsuzluk karinesinin korunması değil, davanın takibinin zorlaştırılıp, kamuoyuna mal olmasının önüne geçilmesidir.
Tüm bunlarda gerçek amaç, Almanya'nın bir türlü çözemediği ırkçılık sorununun ön plana çıkmasının engellenmesi ve örtbas etme zihniyetine devam edilmesi olarak gösterilebilir. Bazı sorunları deyim yerinde ise “kaşımamak”, büyütmemek ve itidalle ele almak gerekebilir. Ancak bu düşünce, ırkçılık gibi ciddi bir sorunun görmezden gelinmesinin dayanağı olamaz.
Aslında, işlenen suçun gerçek sebebini, suçlunun suçu işlemekteki saikini, suçun neden önlenemediğini ve neden 10 kişinin öldürülmesinin son anına kadar beklendiğini ayrıca tartışmak gerekir.
Yargılamaya devam eden Mahkeme, maddi hakikate ulaşmak amacıyla sanıkların iddiaya konu suçları işleyip işlemediklerini, kimlerden destek aldıklarını, hangi amaçla bu suçları işlediklerini, ırkı ve kimliği ne olursa olsun hunharca insan katletmenin en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini, meselenin sıradan bir insan öldürme davası olarak görülemeyeceğini, Almanya'nın geçmişinde ciddi bir yara açan ırkçılık sorununun tekrar canlanmasının önüne geçilmesinin zorunlu olduğunu, aksi halde demokratik hukuk toplumlarının kabul ettiği eşitlik ilkesi ile ayırımcılık yasağının sözde kalacağını, bu konuda devletlere, toplumlara ve uluslararası camiaya önemli görev ve yükümlülükler düştüğünü göstermesi gerekir.
Mahkeme, vereceği kararla konuşacaktır. Yapılacak yargılama sonucunda sanığın suç işleyip işlemediği anlaşılacaktır. Yargılamanın dürüst ve adalete uygun şekilde gerçekleşmesi şarttır. Bunun da en önemli güvencesi duruşmanın aleniliğidir.
Türkiye Cumhuriyeti, bu davaya müdahil olmalıdır, çünkü Almanya'da katledilen 8 Türk, Türklerin varlığı ve geleceği görmezden gelinemez. Bir ülke, vatandaşını, kendisine aidiyet duygusu ile yaşayıp şartları gereği başka ülkelerde yaşayan insanlarını her durumda korumak zorundadır. Elbette esas olan, insanların hiçbir zarar görmeden korunmalarıdır. Ancak zarar gerçekleşmişse de, bunun takibi yapılmalı ve adalet önünde hesabı sorulmalıdır.
Bu noktada, ırkı, vatandaşlığı veya aidiyeti sebebiyle başka ülkelerin insanlarına ayrıcalık ve özel koruma gösterip, diğer insanlar farklı muamelelere tabi tutulmakta ise, evet bu noktada hukukun evrensel ilke ve esaslarından olan eşitlik ilkesi ile ayırımcılık yasağı ihlal edilmiştir. Bizce bu durumda öncelikle, o insanların vatandaşı olduğu, aidiyet duygusu ile bağlı olduğu ülke gözardı edilmiş olur.
Türkiye Cumhuriyeti asla bu konumda değildir ve olmamalıdır. Devletimiz ve Türk kamuoyu, Mavi Marmara Gemisi'ne yapılan saldırıya gösterdiği hassasiyet ve duyarlılığı, aynı şekilde Almanya'da meydana gelen katliam için de göstermelidir. 8 Türkün katledilme sebebi ve bu konudaki maddi hakikat ortaya çıkarılmalı, sanıklar adalet önünde hesap verip cezalandırılmalıdır. Hiç kimse, bu vahim hadiseyi geçiştiremez ve görmezden gelemez.