Prof. Dr. Ersan Şen
Prof. Dr. Ersan Şen
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Silahlı Kuvvetler ve Demokrasi

GİRİŞ 03.07.2013 GÜNCELLEME 03.07.2013 YAZARLAR

Temelde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi, hukuk devletinde yürütme organı ve idareye  yasal dayanak oluşturur. Bu yasal dayanak, Anayasa, uluslararası sözleşmeler, hukukun evrensel ilke ve esasları dışında olağanüstü yetki tanıyamaz. Yasa, en üst norm da değildir. Asıl hukuki dayanağı, Anayasa oluşturur. Yasa, Anayasaya aykırı olmayacak şekilde hukuk düzenine hizmet etmesi amacıyla düzenlenir.

Mesele, TSK İç Hizmet Kanunu'nun varlığı veya yokluğu değildir. Elbette 35. madde, maksadını aşacak ve demokratik hukuk toplumunda olmayacak bir yetkinin tanınmasını öngörmemelidir. Ancak yetkilerin kanunla tanımlanmasını şart koşan demokratik hukuk toplumunda, olağan ve hatta olağanüstü dönemlerde sistemi kimlerin koruyacağını, bu konuda amirin, yani emir ve talimat verenin kim olacağını göstermek gerekir.

TSK, Türkiye Cumhuriyeti'nin üstünde veya yanında ya da dışında değildir. TSK, demokratik hukuk toplumunun "kuvvetler ayrılığı" ilkesi ile tanımladığı ve sivil yapılanmanın denetleyicisi hiç değildir. TSK, demokratik hukuk toplumunda sivil idareye, Cumhurbaşkanına, Hükümete ve idareye bağlı meşru bir silahlı güvenlik yapılanmasıdır. TSK meşru bir örgüttür ve elbette hiyerarşik bir yapılanmaya sahiptir. Bu hiyerarşik yapılanmada altlık-üstlük ilişkisi vardır ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı gibi sivil kişilerin dahil olduğu emir-komuta zinciri bulunmaktadır. Bu zincir, sadece askerlik hizmeti ve askeri komuta kademesini kapsamaz.

Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Anayasası ile kanunlarına bağlı olan TSK, görev ve yetkileri ile paralel olarak demokratik hukuk toplumunun sivil yönetimine bağlı hareket etmek zorundadır. Bu bağlılık, TSK açısından Devlete ve Cumhuriyete bağlılık gibi algılansa da, bahse konu bağlılık aracısız olmayıp, "kuvvetler ayrılığı" prensibi ile yetkilendirilen sivil idare vasıtasıyla kurulur.

TSK, egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahibi olan Milletin verdiği yetki ile kamu kudretini kullanan ve Ülkeyi yöneten yasama, yürütme ve idare erklerini gözardı edemez. Sivil idarenin hukuk kurallarına uygun davranıp davranmadığı, Ülkenin ve sistemin yararlarını koruyup korumadığı noktasında gerçekleşen tereddüt ve hukuka aykırılıkların denetimini, "hukukilik denetimi" kapsamında yargı organı, memnuniyet anlamında da sivil toplum örgütleri ve Millet gerçekleştirir.

Demokratik hukuk toplumunda, halkın yönetime katılımı olarak demokrasi ve Cumhuriyet rejiminin korunması noktasında doğrudan doğruya Silahlı Kuvvetlerden bir beklentiye girilmemelidir. Bu beklenti ve müdahale, Silahlı Kuvvetleri baskı altına alacağı gibi, farklı konumlandırmaları gündeme getirecek, sivil idare ile TSK arasında olması mutlak gerekli uyum ve güveni zedeleyecek, temsili demokrasinin işleyişini bozmaya yönelik hukuka aykırı eylemlerin her an işlenme ihtimali varmış gibi bir beklentinin süreklilik kazanmasına, bu endişeyi taşıyan sivil idareyi sürekli önlem almaya ve/veya Silahlı Kuvvetlerle hukuku gözardı etmek suretiyle zorunlu iyi ilişkiler kurmaya itecektir. Bu doğru bir yöntem değildir.

Ülke ve toplumumuzda, öncelikle demokrasi konusunda yaşanan kültür bozukluğunun düzeltilmesi, "kuvvetler ayrılığı" ilkesine bağlı olarak görev yapıp yetki kullanmaları gereken erklere güven ortamının sağlanması, bunun için de kamu otoritesinin, karşılaştığı herhangi bir sorunu çözmek amacıyla sistemi ile uyumsuz başka ülke örneklerini tedarik etmek yerine, tüm toplumun kendisine güvenini sağlayacak şekilde sistemi düzenleyip tedbirler alması gerek

Silahlı Kuvvetler, net bir şekilde Ülkenin dış güvenliğinden sorumludur. Ancak dış güvenlik, Ülke içi güvenlikten de bağımsız ve kopuk değerlendirilemez. Silahlı Kuvvetlerin, olağan ve olağanüstü yönetim dönemlerinde Ülke güvenliğinde alacağı görev, kullanacağı yetki, bağlı olduğu sivil idare, bu noktada uygulanacak hukukilik denetimi kanunlarla netleştirilmelidir.

Demokrasiyi ve Cumhuriyet rejimini korumak ve kollamak yetkisi, elbette her vatandaşa Anayasa ve kanunlarla tanınan hak, yetki ve sorumluluklarla paraleldir.

Olağan aşamanın geçilip, savaş hali, seferberlik, iç karışıklık, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerin gündeme geldiği durumlarda da, yine hukuk devleti varlığını sürdürecektir. Kamu otoritesinde görev alan kim olursa olsun bir kasti veya taksirli hata ve hukuka aykırılığı icra ettiğinde, bu sorumluluk sadece ona ait olup, bu bahane ile sistemi ve kamu otoritesinin tüzel kişiliğine ve/veya yetkilerine müdahale edilmemeli, yerine geçip yetki kullanılmamalıdır.

TSK İç Hizmet Kanunu m.35'in bugün tartışılması, bugüne kadar yanlış algılanması, anlaşılması ve uygulanmasından kaynaklanmıştır. Bu yanlış, 35. maddenin kaldırılması veya değiştirilmesi ile düzelmez. Çünkü hukuka aykırı davranmaya cesaret eden, kamu otoritesinden korkmayan, kendisini farklı şekilde konumlandıran ve hukukun üstünde görüp kendisine bazı sübjektif gerekçeler oluşturan kişi yönünden kanun maddesinde ne yazılı olduğunun önemi yoktur. Çünkü bu tür bir fikir ve inançla hareket eden kişi, sisteme yapacağı meşru olmayan müdahale ile elde edeceğini düşündüğü başarı sonrasında, kurallarını kendisinin tespit edeceği hukuk düzeninin kurulacağını ve eylemlerinin meşruiyet kazanacağını zanneder. Bu zan, geçmişte yaşanan olumsuz tecrübelerle kişiyi cesaretlendirebilir.

Meşru yönetim, istisnasız bir şekilde demokratik hukuk toplumunun benimsediği ilke ve esasları uygulamalı, demokrasi, hukuk güvenliği, eşitlik ve adalet ilkeleri konularında gelişme kaydedip, toplumun bu değerlere olan inanç ve güvenini kazanmalıdır.

Meşru yönetim, demokrasi, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlayarak ayakta kalamaz, sadece  yasaklayarak ve cezalandırarak da kendisini koruyamaz. Hukuk devletinde bu koruma, toplumun hukuka, özgürlüklere, eşitliğe ve adalete olan inancının tesisi ile sağlanır. Buna rağmen meşru yönetimine müdahale etmek ve demokrasiyi kesintiye uğratmak isteyenler varsa, önleyici kolluk önlemleri ile Ceza Hukuku kurallarının tereddütsüz ve süratli tatbiki devreye girer. Çünkü demokratik hukuk toplumunun yönetim sistemi, her türlü tehlikeye açık ve korumasız bırakılamaz.

Belirtmeliyiz ki, demokrasi kültürü zihinlere yerleşmeli ve benimsenmesidir. Esasında bu konuda birdenbire bulunacak bir çözüm de yoktur. Zihniyetin ve kültürün olgunlaşması ve iyileşmesi için çaba sarf edilmelidir. Bu kültürü Avrupa'nın büyük bir kısmı neden kazanmış da biz kazanamamışız, hata ve eksiklerimizin tespiti ve sorunların çözümünde kendimize bakmamız isabetli olacaktır. Bu ise, birbirimizi amansız şekilde suçlayarak, kendi neden olduğumuz ve devam ettiğimiz sorunların tedavi edilmesi amacıyla kim olduğu bilinmeyen başkalarının ve toplumun bir kısmının suçlanması yoluyla ca başarılamaz. Öncelikle, bir yönetim sistemi benimsenmeli, yapboz tahtasına çevirilmemeli, emir ve yatırımlarla desteklenen kuralların uygulanması sıkı bir şekilde takip edilmeli, insanların birbirine her yönü ile saygı duymasının sağlanması amacıyla demokrasi kültürü geliştirilmelidir.

Sonuç olarak, bir ülkede silahlı kuvvetler o ülkenin ve insanlarının varlığının korunmasında vazgeçilmezdir. Meşru silahlı güç, kamu otoritesinin hukuk tanımazlığına ve keyfi tasarruflarına destek olması amacıyla da kurulmamıştır. Meşru silahlı gücün varlık sebebi; ülke güvenliğini korumak, düşmanı caydırmak, düşmana karşı koymak, gerektiğinde düşmanla savaşmak, kendisine tanınan yetkiler ve hukuk kuralları çerçevesinde demokrasiye ve rejime hizmet etmektir.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL