Biber Gazı İşkence Yasağını İhlal Eder mi?
Mahkeme, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesinde tanımlanan işkence yasağını usul ve esas yönleri ile ihlal etmekten Türkiye Cumhuriyeti'ni mahkum etti ve başvuruculara 15.000'er Euro tazminat ile yargı masraflarının ödenmesine karar verdi. Türkiye Cumhuriyeti yine bir dava kaybetti ve milli servetin bir kısmı bu dava için harcanacak gözüküyor.
Davaya konu olay, 1 Mayıs 2006 tarihinde İzmir'de 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamasına katılmak isteyen Subaşı'na karşı polisin fiziki kuvvet kullanması, ardından arkadaşı Çoban'ın Subaşı'nı korumaya çalışması, bu sırada polisin fiziki kuvvet kullanmaya, ardından cop ve biber gazı kullanmaya başvurmak suretiyle Subaşı ve Çoban'ın yaralanması iddiasına dayanmaktadır.
Subaşı ve Çoban, polisler hakkında şikayetçi oluyorlar. Yapılan soruşturmaya polis tarafından sunulan görüntü kayıtları, başvurucuların bu görüntülerde yer alıp almadığı değerlendirilmeksizin, cumhuriyet savcılığı tarafından polisler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veriliyor. Bu karara yapılan itiraz da, ilgili ağır ceza mahkemesi başkanlığı tarafından reddediliyor.
İç hukuk yolları tükenen başvurucular, işkence yasağı, dürüst yargılanma hakkı ve etkili soruşturma yolu hakkı ihlal edildiğinden bahisle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne 2007 yılında bireysel başvuruda bulunuyorlar.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, usul eksikliği olmadığı gerekçesi ile kabul ettiği bu başvuruyu, esastan incelemek suretiyle;
- İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne 6 aylık başvuru süresinin, somut olayda ağır ceza mahkemesinin kararının verildiği gün değil, bu kararın başvuruculara tebliğ edildiği gün başlayacağına,
- Başvurucuların darp edildiklerine ilişkin tıbbi raporlar cumhuriyet savcısının dikkatine sunulduğu halde, bu raporların dikkate alınmaması, ancak polis tarafından hazırlanan ve başvurucuların yer alıp almadıkları belli olmayan görüntü kayıtlarının esas alınması, suç işlediği iddia olunan polislerin kimliklerinin tespit edilmesi ve görgü tanıklarının bilgisine başvurulması amacıyla herhangi bir işlem gerçekleştirilmeyerek, suç işlediği iddia olunan polisler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ve bu polis memurları hakkında herhangi bir disiplin soruşturmasının açılmamasının “İşkence yasağı” başlıklı 3. maddeyi usuli açından,
- Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu m.10'da düzenlenen bildirim şartına uyulsun ya da uyulmasın, bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan ve şiddete başvurmayan bireylere karşı polisin, demokratik hukuk devletinde fiziki kuvvet, cop ve biber gazı kullanmasının, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin “işkence yasağı” başlıklı 3. maddesini esas yönünden ihlal ettiğine,
Karar vermiştir.
Somut olayda, müdahale edilen grubun içerisinde yer alan ve biber gazının da etkisi ile yere düşen Subaşı'nın yardımına arkadaşı Çoban koşmuş, ancak polis, yerdeki Zuhal Subaşı ve kendisini yerden kaldırmak isteyen Çoban'a cop ile vurmak suretiyle müdahale etmiştir.
Gösterilerin ardından Subaşı ve Çoban polislerden şikayetçi olur. Başvurucular hakkında düzenlenen doktor raporlarında da, cop izleri ve biber gazı kullanımından doğan rahatsızlıklar tespit edilir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ndeki savunmasında Türkiye, gösteriler sırasında kaotik bir ortam oluştuğu ve oluşan kaotik ortamdan dolayı şikayetçi kişilerin yapılan müdahalede yaralandığını ifade etmiştir. Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün başvurucuların yasa dışı örgüt üyesi olduğu ve polise taşlı müdahalede bulunduğunu belirttiği ifade edildi. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ise kararında, gerek başvurucular hakkındaki bu iddiaların ve gerekse başvurucuların somut olayda şiddete başvurduğunun kanıtlanamadığını ifade ederek, somut olayda barışçıl olarak toplanan ve demokratik hukuk devletinde protesto hakkını kullanan başvuruculara karşı fiziki kuvvet, cop ve biber gazı kullanmanın işkence yasağını ihlal ettiğine hükmetmiştir. Böylece Mahkeme, demokratik hukuk toplumu olan Türkiye Cumhuriyeti'nden kamu kudreti kullanan polisin zor ve silah kullanma yetkisini, sırf bildirimsiz toplandıkları veya gösteri yürüyüşünde bulundukları ya da protesto ettikleri gerekçesiyle insanların dağıtılması veya etkisiz hale getirilmesi amacıyla kullanamayacağına, kendisine veya insanların can ve mal güvenliklerine karşı cebir-şiddet ve tehdide başvurulduğunun net olarak tespit edilip kanıtlanamadığı durumda polisin keyfi, aşırı veya ani kuvvet kullanamayacağına, aksi yönde uygulamanın işkence ve insanlıkdışı muamele sayılacağına karar vermiştir. Belirtmeliyiz ki, bir toplantı, gösteri veya protestonun barışçıl olduğu karine olarak kabul edilir, bunun aksi ise, somut kanıtlarla ve şahsilik prensibi esas alınmak suretiyle iddia eden tarafta ortaya koyulmalıdır. Hukuk devleti bunu gerekli kılar. Esas olarak polis, öncelikle insanların can ve mal güvenliklerini koruyup gözeten kamu kudreti kullanıcısıdır. Polis ancak gerektiğinde ve gerektiği kadar, önce insanları ve beraberinde kendi canını ve malını korumak amacıyla kuvvet kullanabilir. Zor ve silah kullanmak, polisin başvurabileceği son çaredir.
6459 sayılı Kanunun 19. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu m.172'ye eklenen fıkraya göre, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiği hususu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararı ile tespit edildiğinde, kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde yeniden soruşturma açılması mümkündür. Somut olayda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, savcılık makamı tarafından yeterli araştırma yapılmaksızın polisler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin, işkence yasağının usul açısından ihlali olarak kabul ederek, ortada etkin bir soruşturma olmadığına vurgu yapmıştır. Kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde başvurucular, soruşturmanın yeniden açılmasını talep edebileceklerdir.
Yazarın notu: Birkaç gündür, Türk Ceza Kanunu m.215'de düzenlenen suçu veya suçluyu övme suçunun yanlış tartışıldığını görmekteyiz. Bu suçun oluşabilmesi için, öncelikle bir ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile kanıtlanmış somut bir suç ve suç işlediği mahkumiyet kararı ile kesinleşen suçlu olmalıdır. Kesinleşmiş suç ve suçlu olmadıkça, övme fiili suç teşkil etmeyecektir. Ayrıca, bu övmenin aleni olması ve bu aleni övme nedeniyle de kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin varlığının tespit edilmesi gerekir. Aksi halde, "suçta ve cezada kanunilik" prensibi uyarınca övme fiili suç olmayacaktır.
ersansen@hotmail.com