Önleyici Tutuklama ve İnfial Tutuklaması
Önleyici Tutuklama ve İnfial Tutuklaması
1. (Önleyici Tutuklama) CMK m.100'de yer alan tutuklama sebeplerinin içine, “kamu düzeni” ve “yeniden suç işleme riski” gibi sebeplerin eklenmesinin isabetli olmayacağını, zaten uzun süre uygulanan ve sürekli şikayete konu olan tutuklama tedbirinde aşırı uygulamalara yol açacağını ifade etmek isterim.
Türk Hukuku'nda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili yaşanan sorunlar herkes tarafında bilinmektedir. Bu şartlar altında, “kamu düzeni” ve “yeniden suç işleme riski” gibi soyut gerekçelerle yeni tutuklama sebepleri kabul etmek, tek bir kelime ile “felaket” olur. Hele katalog suçların yanına bu yeni sebepleri de yerleştirdiğimizde, zaten ceza yargılamaları çok uzun süren ve henüz adli kontrolü benimseyememiş Türk Hukuku'nda tutuklama tedbiri bir istisna değil, asıl yöntem ve sonuç olarak da cezaya dönüşür.
"Kamu düzeni" ve "yeniden suç işleme riski" gibi kavramlar her durumda soyuttur. Kaldı ki, CMK m.100'de öngörülen şartların uygulanmasında bile özellikle ihsas-ı rey (önceden görüş bildirme) endişesi ile hareket edildiği veya CMK m.100'de belirtilen tutuklama sebeplerinin kararlarda basmakalıp sözler olarak kullanıldığı bir gerçektir. Bu durum karşısında, tutuklama sebeplerini tümü ile soyut ve keyfi kullanıma elverişli kavramlarla sayıca artırmak ve bundan da ötesi tutuklama tedbirini, adaletten kaçmayı veya delil karartmayı engellemeye yönelik bir yargılama tedbirinin dışında görmek isabetli olmayacaktır.
Başka ülkelerin veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin emsal uygulama ve kararlarını ortaya koyarken, Türk Hukuku'nun tutuklama tedbiri konusunda yaşadığı sorunları da gözardı etmemeliyiz. Ayrıca, kamu düzeninin korunması veya yeni suç işlenme riskinin önüne geçilmesi amacıyla bir insanın hürriyetinin tutuklanarak kısıtlanması, CMK m.100 ve 101'de tanımlanan tutuklamanın tanım, amaç ve fonksiyonuna aykırıdır.
Soru: "Suç makinesi" haline geldiği sabıka kaydından açıkça anlaşılan kişi hakkında, sabıka kaydının gerekçe gösterilmesi soyut mu olur?
Bu kişiler bırakıldığı takdirde suç işlemeye devam etmekte ve bu durum kamu vicdanını yaralamaktadır.
Bir de sürekli işlenmek suretiyle mağdur açısından artık tahammül edilemez boyutlara ulaşan (cinsel saldırı, cinsel istismar, işkence, eziyet suçları gibi) suçlarda mağdurların durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Bu suçları önlemenin çaresi tutuklama tedbiri değildir. İdari ve adli önlemler alacaksınız, örneğin bu suçlara eğilim gösteren kişiyi tedavi edeceksiniz, takip edip kontrol altında tutacaksınız. Tutuklama gibi geçici nitelik taşıyan ceza yargılaması tedbirleri yeni suç işlenmesinin önüne geçilmesine dair çare olmadığı, tutuklamanın tanım, amaç ve fonksiyonu da buna elverişli değildir. Bir de yargılamalar hızlı bitirilip, Yargıtay aşamasında geçen tutukluluk süresi ayrık tutulmalı ve tutukluluk süresi işletilmemelidir.
Son olarak belirtmeliyiz ki; Türk Hukuku'nun en önemli sorunu, uzun süren ceza yargılamalarıdır. Bu sorun çözülmedikçe, gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma aşamasında tutuklulukların süresi uzadıkça, bir tedbir olan tutuklama ceza gibi görülmeye ve adaletin yerini bulması da gecikmeye devam edecektir. Demokratikleşmenin konuşulduğu bir safhada, önleyici tutuklamanın getirilmeye ve tutuklama sebeplerinin genişletilmeye çalışılması ironiktir.
2. (İnfial Tutuklaması) Mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun m.104/3'de yer alan “suçun toplumda infial uyandırması” gerekçesiyle tutuklama, yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu'na yeniden eklenmeli midir? Elbette cevabımız hayır. "İnfial oluşturma" sübjektif olup, kişiden kişiye değişiklik gösteren, ilgiye göre çoğunluğun veya basının yönlendirip gündeme taşıyabileceği bir özellik taşır. İşlendiği iddia olan suçun infial uyandırması, esas itibariyle suçun ağırlığı ve özelliği ile değil, icra eden kişinin veya mağdurun kişiliği veya somut olayın siyasi ya da sosyal unsurları ile paraleldir.
İnfial, yani etkilenme, içerleme ve tepki gönderme anlamı taşıyan kavram, elbette sübjektiflik içerir. Bu yönü itibariyle de infial kavramı; hukuktan uzak, ahlaki ve etik değer taşıyan veya çoğunluğun ya da gücü elinde bulunduranın yönlendirdiği niteliği haizdir. Diğer taraftan bu kavram, kötüye veya keyfi kullanıma da açıktır. Suçun toplumda infial uyandırması, örneğin hakaret, tahkir veya tezyif içeren bir sözün söylenmesi sonucunda başvurulacak tutuklama yöntemi, hukuki gereklilikten ziyade, bir tedbir olan tutuklamanın, bir taraftan toplumu sakinleştirmeye yönelik, diğer taraftan da faile had bildirme amacıyla kullanımını ister istemez gündeme getirebilecektir.
Bu bakımdan, toplumsal infial, kamu güvenliği, suçun işlenmesinin önlenmesi, şüphelinin veya mağdurun korunması amaçlarına yönelik tutuklamaya, bu tedbirin gerçek amaç ve fonksiyonu bakımından itibar edilmemelidir. İlk bakışta, toplumsal infiale yol açan eyleme karşı da kullanılabilir gözüken tutuklama yöntemi, zamanla gücü elinde tutanın veya toplumun bir kesimini bastıran gücün elinde bir sopaya, deyim yerinde ise adaletin sopasına dönüşebilir ki, bu durum talepte bulunacak savcıyı ve karar verecek hakimi ister istemez baskı altına alacaktır.
Hepimiz biliyoruz ki, her ne kadar kurallarda bağımsızlık ve tarafsızlık, etkilenmeme hususlarına yer verilmişse de, uygulamada yargı makamının her yönü ile rahat hareket edip her müesseseyi amaç ve fonksiyonuna uygun tatbik edebildiğini söyleyemeyiz. Bu bizim ülkenin bir gerçeğidir.
Aynen demokraside olduğu gibi hukuk devleti gelişiminde de Ülkenin zamana ihtiyacı olduğu tartışmasızdır. "Zaman" kavramının hukuk ve adalette yerinin olmadığı, bu kavramların beklemeye tahammülünün olmadığını söyleyebilirsiniz, ancak gerçek de budur.
Kuralların iyiliğinde ve tutuklama tedbirinin amaç ve fonksiyonuna uygun kullanımında geriye gidilmesinin hatalı olacağını düşünmekteyim. Bu geriye dönüş, demokratik hukuk toplumu bakımından isabetli olmayacak, kişi hürriyeti ve güvenliğine yönelik kısıtlamaların artmasına yol açacaktır. Hukuk devletlerinin olağan dönemleri, bu tip aşırı kısıtlamalara tahammül gösteremez.