Suç Örgütü
Kanun koyucu, ya genel hükümler veya özel suç tipleri bakımından suç örgütü, silahlı suç örgütü ve terör örgütü yapılanmalarını ağırlaştırıcı sebep olarak tanımlamalıdır. Bunun için de, örgütün amaç suç işlemesi, en azından işlemeye teşebbüs etmesi şarttır. Ancak Türk Ceza Hukuku'nda, maalesef “suç örgütü” kavramı bağımsız suç olarak tanımlandığı gibi, bir de bazı suçların nitelikli hali, yani ceza sorumluluğunu ağırlaştıran nedeni olarak ifade edilmiştir.
Her kurum, kuruluş, dernek, çok ortaklı şirket, birlik, platform birer yapıdır ve temel olarak da örgüttür, kimisi özel, kimisi kamuya yararlı kimisi de kamu desteklidir. Çünkü örgüt, aynı veya benzer hukuki yararlar etrafında toplanan kişilerden oluşmakla birlikte, kendisini kuranlardan da bağımsız hareket kabiliyetini haizdir.
Devletin kurum ve kuruluşları da; birçok insanı birleştiren, ayrı kişiliği olan örgüt, yani birliktelik, hiyerarşik düzen, bir veya birkaç amaç için oluşturulmuş yapılanmalardır.
“Suç örgütü” kavramını yukarıda işaret ettiğimiz yerlere ve oralarda bulunan insanlara otomatik olarak taşıdığımızda, ister istemez o meşru yapılanmalar ve tüm mensupları itham altında kalacaktır.
Yapılanmanın başında veya yönetiminde bulunan insanları, meşru örgütten koparıp gayrimeşru örgüt tanımına sokmak için, sırf Türk Ceza Kanunu m.220/1'de öngörülen soyut “suç örgütü” unsurları yeterli sayılamaz. Çünkü bu unsurlar, meşru örgütlerde de vardır. Meşru ile gayrimeşru yapılanmaları birbirinden ayırabilmek için, 220. maddede yer alan soyut unsurları tekrarlamak yeterli görülemez.
En az üç insanın birlikte hareketi ile oluşabileceği (kimisine göre bu sayı örgütün varlığında gerekli en az üye sayısıdır) kabul edilen suç örgütü, gerek meşru ve gerekse gayrimeşru birlikteliklerde bulunanlar yönünden hemen gerçekleşmez. Aksi halde, bir birliktelik, yapılanma, anlaşma veya iştirakin içinde yer alan her insanı, mensubu olduğu yapılanma veya meşru örgüt ya da meşru örgütten ayrı örgütlenmeden dolayı suçlamak kolaylaşır.
Bu nedenle meşru örgütlerde görev alanların; alt-üstlük, emir-komuta zinciri, bir disiplin ve hiyerarşik düzen içinde işledikleri veya işlettikleri ileri sürülen suçlarını, derhal bir suç örgütünün amaç suçları ya da faaliyetleri kapsamında işlenen suçlar olarak kabul etmek isabetli olmayacaktır. Meşru bir yapılanmada bulunan hiyerarşik düzen, bir örgütün varlığını gösterir, fakat suç örgütünün varlığına işaret etmez. Bir başka ifadeyle, “suç örgütü” kavramı yönünden aranan unsurlar “suç” odaklıdır. Meşru hiyerarşik yapı, işlenecek veya işlenen suçların bir disiplin ve suç yapılanması ile işlendiğine karine kabul edilemez.
Meşru örgütlerde görev alan insanlar tarafından görevi ile ilgili veya görevi sırasında işlenen veya işletilen her suçun “suç örgütü” tanımlamasına dahil edilmesi basittir. Elbette burada otomatik olarak bir suç örgütünün varlığından bahsetmek doğru değildir. “Suç örgütü” varlığının kabulü halinde, ceza yargılaması tedbirlerinin daha sert uygulandığı, ceza sorumluluğu ve ceza infazı şartlarının daha ağır olduğu bilinmektedir. Bu nedenle “suç örgütü” iddiası, hem bu yapılanmanın unsurları ve hem de bu yapılanma sebebiyle kamu otoritesine tanınan yetkiler nezdinde daraltılıp zorlaştırılmalı ve böylece, kişi hak ve hürriyetlerinin önü açılmalıdır.
Bir suç örgütünün varlığı için (ki bu yapılanma meşru örgütlerde görev alanlar tarafından, o meşru örgüttün suç örgütüne dönüştürülmesi veya başka bir yapılanma oluşturulması suretiyle de kurulabilir), her somut durumda ayrı değerlendirmeye tabi tutulması gereken sıkı bir gayrimeşru amaç ve disiplin birliği, meşru birliktelikten kaynaklanan kural ve disiplinin dışında, gizli biçimde kurulan hiyerarşik düzen şartının gerçekleşmesi aranmalıdır.
“Haydi suç örgütü kuruyoruz” fikir ve çağrısı ile suç örgütü oluşmaz. Suç örgütü; “suç için anlaşma” ve “iştirak”, gevşek birlikteliğin ve ortak hareket tavrının göstergesi olan “çete” kavramlarını aşan, örgüte girişin (örgüt mensubu olmanın) merasime bağlı tutulduğu, çıkışın pek mümkün olmadığı, kural, disiplin ve hiyerarşik düzene sahip, amaç suçları işlemeye dayalı bir teşekkül, suç organizasyonu veya yapılanması olarak tanımlanabilir.
Toplumsal mutabakatla oluşturulan ve kamu kudretini kullanma yetkisine sahip kılınan demokratik hukuk devleti bir üst otorite olarak, hukuk kuralları çerçevesinde kurulan örgütlere müdahale etmemeli, bu örgütlerin hak ve yetkilerine kısıtlama getirmemeli, mümkün olduğu kadar da fikri aşamada kalan hazırlık hareketlerine dokunmamalıdır. Bununla birlikte devlet, kamu kudreti kullanımı yetkisini devretmez, hukuk kurallarına aykırı yapılanmaların devlet gibi veya devlet yerine hareket edip karar almasına da izin veremez. Devlet, normlar hiyerarşi ile kurulmuş bir düzeni, düzenin kuruluş felsefesini, özellikle de birey ve toplumun hak ve hürriyetlerini koruyup kollamak zorundadır. Bu zorunluluk, esasında hukuk devletinin varlık sebebini teşkil eder.