Prof. Dr. Ersan Şen
Prof. Dr. Ersan Şen
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Sahipsizlik

GİRİŞ 03.11.2015 GÜNCELLEME 04.11.2015 YAZARLAR

Irak için de durum farklı değil, Libya ve bazı Arap ülkeleri ile Filistin ve Afganistan’da yaşanan vahim tabloyu anlatmak için fazla söze gerek yok. Buralarda insanın can ve mal güvenliği askıda, kimin ne yaptığı belli değil, keyfilik, kaos, anarşi, kan, gözyaşı, göç almış başını gidiyor.

Ne getirdiler? Vaat ettikleri gibi demokrasi, hukuk, adalet, barış ve mutluluk mu, eskisinden daha iyi bir yaşam mı? Elbette hayır, yalnızca parçalanıp bölünme, kan ve gözyaşı yollarını açıp normalleştirdiler. Parçalanan topraklarda yaşanan acıların derin izleri nasıl silinecek, ekilen ve belki nesiller boyu sürecek düşmanlık tohumlarının yeşermesinin önüne geçilebilecek mi?

Barış, demokrasi, hukuk, adalet ve özgürlüğe; parçalayarak, bölerek, yıkarak, silahlandırarak mı, acımasız savaş makinelerini deneyerek mi, insanları “yığın” olarak görerek mi, her birisinin hayallerini, geleceklerini yok sayarak mı, yurtlarını terk etmek zorunda bırakarak mı, insanlığı yerin yedi kat altına gömerek mi, çocukları hayattan kopararak mı ulaşılır? Bu çılgınlık nereye kadar sürecek?

Kimse kimseyi kandırmasın; ortada kirli bir oyun oynandığı ve bu büyük oyunun içine bizi de çekip mağdur etmeye, parçalamaya, hesaplarına alet etmeye, iç dinamikleri kışkırtmaya, din, mezhep, siyaset ve ırk üzerinden planlarını gerçekleştirmeye çalıştıkları kesin. Özel planlarını hayata geçirebilmek için öyle hassas yöntemler izliyorlar ki; sanki melekler, demokrasi, hukuk, kişi hak ve hürriyetleri, halkların bağımsızlığı ve özgürlüğü asıl dertleri imiş de başka maksatları yokmuş, bütün sorunları onlar çözermiş, temel meseleleri insanmış, çevreymiş, daha güzel, huzurlu, mutlu, insani ve eşit yaşam koşullarını sağlamakmış gibi duruyorlar. Böyle görevleri, ödevleri ve sorumlulukları var mı? Bilinmez, haydi “uluslararası toplum” olarak var diyelim, gerçekte ne yapıyorlar?

Kim bunlar? Aralarında bazıları sözde bize müttefik olan emperyalist güçler. Asıl hedefleri; hakimiyetleri sürdürmek ve genişletmek, yönetmeye devam etmek, kullanmak, bunun için de yapmaları gereken ne ise ve maliyeti ne olursa, kaç insanın canına ve sağlığına, yerlerini yurtlarını kaybetmesine mal olursa olsun böl, parçala ve yönet.

Çağ değişti, modernleşme geldi, küreselleşme oldu, insan hak ve hürriyetleri tanındı, yüzyıllar boyunca çekilen çilelerden sözde ders alındı. Hayır öyle olmadı ve olacağa da benzemiyor. Bütün mesele, ekonomi ve güç savaşı. Uyuşmazlık, paylaşmama, azla yetinmeme, iktidarı ele geçirme, kaba veya ince, yani politik çekişme, kavga ve savaş insanın genlerinde var, yaşam devam ettiği sürece insan rahat durmayacak ve çıkar çatışmaları varlığını koruyacak. Bunun görünürde ve gerçekte sebepleri, zamanı, mekanı, kazananı ve kaybedeni değişebilir, ancak “tarih tekerrürden ibarettir” sözü boşuna söylenmemiştir. Hayatın gerçeği bu; o halde tuzağa düşmeyerek, birbirimizle kavga etmek ve birbirimizi tüketmek yerine, enerjimizi rakibe veya düşmana karşı harcamalıyız.

Güçlü olmak ve ayakta kalabilmek için iki şart vardır; ilki, bilim-teknik ve üretimde ilerlenebildiği kadar ileri gidilecek, hiç durmadan çalışılacak ve ikincisi de, birlik ve beraberliktir, yani bölünmemek “millet” olmaya devam edip vatana sahip çıkmaktır.

Şimdi gelelim “sahipsizlik” kavramına;

Konumuz; birisinin sahiplenmesi, sığınma veya mal edinme olmayıp, korumasız ve güvencesiz kalmanın neden olduğu ağır bedelidir.

Günümüzde egemenlik sahibi milletlerin ortak mutabakatla yetkili kıldığı kamu otoritesine “devlet” adı verilmektedir ki, bir anlamda ülkeyi ve milleti temsil eden devlet, insanın can ve mal güvenliğini korur, kaosu, anarşiyi, keyfiliği önler, hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında kurulan hukuk düzeninde herkesin hak ve hürriyetlerini kullanmasına gözcülük eder.

Demokrasi ve hukuku benimsemiş ülkelerde hedef bu olmakla birlikte, buna ulaşamamış veya bu sistemi benimsememiş ülkeler için de millet olarak ayakta kalabilmenin, asgari müşterekte temel insan hak ve hürriyetlerinin varlığı, en önemlisi de can ve mal güvenliği içinde yurdunda yaşayabilmenin, buna güvenebilmenin, aile, topluluk ve toplum kurabilmenin yolu devletleşebilmek, millet olarak yurt gördüğün ülkede devleti ayakta tutabilmektir.

Birbirine düşürülmüş, kışkırtılmış, kandırılmış, kan ve gözyaşına alıştırılmış, bölünüp zayıflamayı birlik ve beraberlikten üstün görmüş, kutuplaşmış, ortak değerleri unutmuş, çözümü demokrasi ve hukuk yoluyla kendi içinde aramak yerine başka heveslerin peşine düşüp uydulaşmış, din, mezhep, siyaset ve ırk kavramlarını birer başkalaşma ve ayrışma gerekçesi sayıp ötekileşmiş veya ötekileştirilmiş toplumlar, ya “millet” kimliğini kazanamamaya veya kazanılanı kaybetmeye mahkum olurlar.

“Millet” kimliğinin olmadığı veya zayıfladığı bir yerde, ortak mutabakatla kamu kudretini kullanan devlet de ister istemez güç kaybeder, zayıflar, zamanla ayakta kalma savaşına girer, ülkesini ve vatandaşlarını koruyamaz hale gelir, iç ve dış düşmanlara boyun eğme, parçalanma veya teslim olma riski ile karşı karşıya kalır. Bugün Suriye, Irak ve Libya başta olmak üzere birçok coğrafyada yaşanan budur. Demek ki, ya devlet olamamışlar, belki olduklarını zannetmişler veya ulus ruhunu yitirmişler, şimdi haklarında alınacak kararları bekliyorlar, ya bu kararlara teslim olacaklar veya millet olma bilincini hatırlayacaklar veya kazanacaklar. Başkasının ipi ile kuyuya inmek, belirsizlik veya o kuyuya düşmek demektir.

Son söz; millet devletine, devlet ise ülkesine, iç ve dış güvenliğine, huzuruna, hukuk düzenine, demokrasisine sahip çıkmak zorundadır. Birlik olmalı, ayrışmamalı, çalışmalı, eğitmeli, öğretmeli, üretmeli ve demokrasi, hukuk, adalet bilincine sahip olmalıyız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir millet ve devlet olma inancı ve bilinci vardır. Bu bilinç olduğu ve korunduğu sürece; Vatan, Millet ve Devlet ayakta kalacaktır.

En son söz; hukuk ve vatandaşlık dersleri ilkokullarda mutlaka okutulmalıdır. Çocuklarımıza; ülke, millet, devlet, demokrasi, kişi hak ve hürriyetleri, hukukun evrensel ilke ve esasları, adalet gibi kavramlar hakkında temel hukuk bilgileri verilmeli, hukuka saygı ve bağlılığın önemini anlatılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, hukuk ve kanun düzendir, medeniyettir.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL