4. Yargı Paketi'nde eşitlik!
Kimilerine göre hukuk düzenini iyileştirmek, insan hak ve hürriyetleri konusunda Avrupa'dan gelen eleştiriler ile aleyhte olan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının olumsuz etkisini ve sayısını azaltmak, kimilerine göre de gündemi değiştirmek veya hukuk üzerinden bazı sonuçları elde etmek için "Yargı Paketi" adı ile bilinen kanunlar çıkarılmaktadır. Kanunların gerekçesinde gösterilen amaç; hızlı, dürüst, iyi ve eşit adaleti sağlamaktır. Ancak deyim yerinde ise sabahtan akşama hazırlanan bu değişikliklerin yarar sağlamayacağını, karmaşayı artırıp eşitlik ve güveni bozacağını, asıl olanın sürekli, istikrarlı ve eşit uygulama olduğunu daha önceki yazılarımızda da ifade ettik.
Tutuklama tedbirinde yapılacağı söylenen iyileştirmeler, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında öngörülen ve tutukluluğun ana dayanağı olarak gösterilen hükümlerin değiştirilmesi ile 102. maddede tanımlanan azami tutukluluk sürelerini kısaltmak olmadığı takdirde, Türk Hukuku'nda tutukluluğun etkinliğini kaybetmesi için, hakimler ve mahkemeler adli kontrol tedbirini uygulama alışkanlığını kazanmalı ve Anayasa Mahkemesi de özellikle uzun tutukluluklar ile tutuklamanın şartları konusunda emsal kararlar vermelidir. Bununla birlikte, kasten insan öldürme, nitelikli cinsel saldırı, yağma ve diğer bazı ağır suçlarda, şartları oluştuğu takdirde tutuklama tedbiri uygulanmaya devam edecektir. Bu noktada, yargılama bir an önce tamamlanmalı ve uzayan yargılamalarda da adli kontrol kapsamına giren alternatif tedbirlerin tatbiki tercih edilmelidir.
Bunlar dışında, tutuklamaya konu suçların unsurlarını değiştirip bazı fiilleri suç olmaktan çıkarmadıkça veya cezalarını önemli derecede azaltmadıkça, tutuklama tedbirinin tatbiki, hukuk kültürümüzde varlığını sürdürecektir.
Şimdilerde, terör suçları ve ifade hürriyetinin kullanımı suretiyle işlenen suçlarda cebir-şiddet veya tehdidin unsur olarak aranması gerektiğine dair değişikliğe gidilmektedir. Bu yolla, terör suçu işlediği iddiası ile yargılanan şüpheli veya sanıklar hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar son bulacak ve birçok insanın tahliyesinin önü açılabilecektir.
Af veya af benzeri sonuçlar doğuran yasal değişikliklerin ne gibi yarar ve sakıncalara neden olacağı bir tartışma konusudur. Bize göre, ceza normlarının istikrarlı ve eşit şekilde tatbikine engel olan af veya af benzeri düzenlemeler çıkarılmamalıdır. Ancak çıkarılacak ise, eşitlik ilkesinden de taviz verilmemelidir. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile düşünce açıklama suretiyle işlenen suçların failleri için getirilen farklı düzenleme, hem düzenlemenin kapsamı dar tutulduğu iddiası ve hem de uygulama hataları sebebiyle eşitsizliğe yol açmıştır.
Bu arada belirtmeliyiz ki, terör suçlarından tutuklu olanlardan veya yargılananlardan cebir-şiddet ve tehdide karışmayanların tutukluluklarına son verilmesinin veya affedilmelerinin tartışıldığı görülmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesi incelendiğinde, "terör" kavramının tanımında cebir ve şiddet kullanmanın bir önşart ve tehdide başvurmanın da yöntemlerden birisi olarak ifade edildiği görülecektir. Bundan başka, ifade hürriyeti adı altında cebir-şiddet ve tehdit eylemelerine destek veren veya cebir-şiddet ve tehdit çağrısı içeren ya da bu tür fiillere başkalarını azmettiren veya bu fiillere yardım edenler ile bu kapsama girmeyen düşünce açıklamalarının birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Bir açık veya örtülü af gelmeyecekse, sadece cebir-şiddet ve tehdidi icra edeni cezalandırmak, bu tür eylemlere yön verenleri veya bu eylemleri destekleyenleri cezalandırmamak, hem Ceza Hukukunun amacı ve fonksiyonu açısından ve hem de "eşitlik" ilkesi bakımından isabetli olmayacaktır. Bir taraftan terör suçu işledikleri iddiası ile tutukluluğu devam edenlerin tutukluluk hallerini ve hatta mahkum edilmelerini engellemeye yönelik düzenlemelere yer verip, diğer taraftan sokaktaki vatandaşın durumu gözetilmediğinde, "eşitlik", "adalet" ve "vicdan" ilkelerinin özünü zedeleyen sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Ancak maksat; cebir-şiddete ve tehdide karışmamış, destek vermemiş veya düşünce aşamasında kalmış, hatta düşünce açıklanmış olsa bile eyleme dönüşmemiş suçlardan sorumlu tutularak, özellikle tutuklu yargılananların serbest bırakılmalarını sağlamak, hatta affedilmelerinin önünü açmak ise, bu durum net bir şekilde ortaya konulmak ve "eşitlik" ilkesi gözetilmek suretiyle yasal düzenlemeye gidilmeli, hukuk, adalet ve düzen açısından çok tehlikeli olabilecek beklentilere ve istikrarsızlığa son verilmelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
ersansen@hotmail.com