Dijital Mandacılık!
İnternet ve mobil iletişim teknolojilerinin hayatımızda edindiği yer, insanlığı Batı'nın yeni sömürgecilik düzeninin bir parçası haline getirdi. Bu mecralarda faaliyet gösteren küresel şirketlerin, hepimizi koloni haline getirdiğini veya getirmeye çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Yeni nesil sömürgecilik faaliyetleri, toplumu istenilen yönde şartlandırma amacıyla, bilinçleri inşa etmeye ve zihinleri yönlendirmeye doğru hızla ve geniş bir yelpazede yol alıyor. Buna dijital sömürgecilik diyenler de var.
Bu sömürüde anahtar kavram: VERİ. Dijital mecralar, bu mekanizmayı, veri girişini ve akışını sağlayacak ortamlar oluşturarak inşa ediyor. Örneğin tüm mecralar ve ağlar üzerinden gönüllü olarak paylaştığımız verileri düşünelim. Milyarlarca insanın kişisel verileri, yazışmaları, eğilimleri, beğenileri, bu mecraların havuzlarında işleniyor. Bunlara her saniye yenileri eklenmekte. Bunu biliyoruz zaten demesin kimse. Yeterince bildiğimiz kanaatinde değilim.
Zemini, küresel veri akışının kontrolü hazırlıyor. Böylelikle belirli bir kültürel perspektif, hayat veya tüketim tarzı öne çıkartılabiliyor, politik davranışların akışına yön verilebiliyor, hatta yerel dinamikler marjinalleştirilebiliyor. Ayrıca büyük şirketler artık devletlerden daha kritik verilere sahip. Bu durum ülke içindeki manipülasyonları kolaylaştırıyor. Bu konuda küresel şirketlerle rekabette zorlanan devletlerin, yasaların yanı sıra özgün dijital altyapıyı güçlendirmeleri büyük önem arz ediyor.
Dijitalleşmeyle, içerik üretimi, yalnızca geleneksel medyanın tekelinden kurtulmadı. Denetim ve kontrolden, hakkaniyet ve sağduyudan, nezaketten daha da önemlisi ahlaki değerlerden de kurtuldu. İçerik üretimi demokratikleşti anlayacağınız. (Geleneksel medyanın aşağı kalır yanı mı var diyenlere saygımızı saklı tutuyoruz). Sosyal medyada içerik reytingi; argo, küfür, dedikodu, gösteriş, bilinçsiz tüketim, yalan, nefret, şiddet ve cinsel sömürü gibi aşırı uçlarla ne kadar temas ettiğinize bağlı. Kimlik, inanç ve gündelik siyaseti pas geçelim.
Bu aşamanın anahtar kavramları: Fenomen, Influencer, YouTuber ve Ünlüler. Bunları, pazardan belli miktar pay almak için geniş kitleleri avlayarak küresel şirketlere altın tepside sunan taşeronlar olarak ta adlandırabiliriz.
Fikri ve vicdanı kuşatılmış kullanıcıların durumdan bir şikâyeti olmasa da devletler artık rahatsız olmaya başladı. Devletlerin odağına aldığı alan, iletişim ve paylaşım özgürlüğü değil. Vergi, terör, radikalleşme, güvenlik, egemenlik hakları, ailenin, çocukların ve gençlerin korunması. Geleneksel medyanın bir nevi yeniden üretilmiş biçimi olarak ele alınabilecek yeni medyanın, üretilmiş mitlerle yarı-kutsal bir görünüme kavuşan temsilcileri, bu çekinceleri umursamadıkları gibi anlamsızlaştıran bir girdap inşa ediyorlar.
O nedenle, fikri hür, vicdanı hür nesil haykırışları arasında, sevgili dedemiz torununa, sevgili babamız genç yaştaki oğluna-kızına hükümetlerinin bu platformlara yönelik reaksiyonlarını izah edemiyor. Devletleri ile küresel şirketler arasında gezinen kullanıcılar ise kendilerini, yapay (veya popülerleştirilmiş) popülerlerin rüzgârına kapılarak, küresel şirket çıkarlarının savunuculuğunu yaparken buluyor.
Son günlerde ülkemizi meşgul eden tartışmaların özeti bu. Trajikomik tepkileri (yaşama sevincini kaybettiğini, boşluğa düştüğünü, strese girdiğini, eve kapandığını vs. söyleyenleri) bu kapsamda değerlendirmiyorum.
Ülke yönetimlerini çırak çıkarmaya çalışarak egemenliklerini ilan eden dijital (iki yönlü) iletişim, paylaşım ve eğlence sektörü (istedikleri zaman tek yönlü olan veya bukalemun gibi renk değiştiren sosyal medya platformları ya da “kimyasal özgürlükçüler”) ülkelerin en büyük muhalefet arenası haline geldi. Bu arena, demokratik rejimlerde vekâleten muhalefet görevi görmeye bile başladı. Geniş kitleleri, yerli orkestra şeflerinin de yardımıyla, kendi gündemlerinin bir parçası haline getirme yolunda hızla ilerliyorlar. Bir bakıma Osmanlı toprakları dışında basılıp gizlice ülkeye sokulan ve dağıtılan ve bu yolla muhalefetin dinamikliğini sağlayan yayın faaliyetleri gibi. Filmin sonunu biliyorsunuz. Zihinleri, (devletlerin egemenlik haklarını ve vatandaşlarına karşı görevlerini hiçe sayarak) bu tür bir egemenliği veya hükümranlığı kabul etmeye hazır hale getirilmiş bireylerin sayısı da her geçen gün artıyor. 100 yıl sonra, başladığımız yere geri dönüyoruz!
Sağlıcakla kalın,
Prof. Dr. Hakan Aydın
-
Selma Kara 3 ay önce Şikayet EtKeyifli bir ders niteliğinde…Beğen
-
Ömer 3 ay önce Şikayet EtHocam elinize sağlık , çok güzel bir noktaya temas etmişsiniz , çok güzel bir yazı olmuş , yalnız yazı biraz teknik bir yazı gibi ağır bir tonda olmuş , hitap ettiği okuyucu kitlesinin anlamakta ve bağlantıları kurmakta zorlanacağını düşünüyorum , yazı için teşekkür ederimBeğen
-
Metin 3 ay önce Şikayet EtHakan Hocam bu güzel anlamli yazinizi bu sabah büyük keyifle okudum. Insanlarin ve Devltlerin bile anlamamadigi bir tehhlikenin ic yüzünü detayli aciklamissiniz. Bunun icin bir gurbetci olarak size ne kadar tesekkür etsem azdir. SaygilarimlaBeğen
-
İbrahim Yıldırım 3 ay önce Şikayet EtSayın Prof. Dr. Hakan Aydın hocam kaleminize ve yüreğinize sağlık; çok güzel anlatmışınız içerisinde bulunduğumuz durumu. Teşekkürler sayın hocam!Beğen Toplam 2 beğeni
-
İbrahim Yıldırım 3 ay önce Şikayet EtSayın Prof. Dr. Hakan Aydın hocam kaleminize ve yüreğinize sağlık; çok güzel anlatmışınız içerisinde bulunduğumuz durumu. Teşekkürler sayın hocam!Beğen