Prof. Dr. Recep Bozdoğan
Prof. Dr. Recep Bozdoğan
HABER7 YAZARI

İstanbul nasıl dönüştürülmeli-II

GİRİŞ 15.12.2020 GÜNCELLEME 16.12.2020 YAZARLAR

Bir önceki yazımızda İstanbul’un yirminci yüzyılda yaşadığı mekânsal dönüşüm sürecini kronolojik bir yaklaşımla özetlemiştik.

 

 

Gelinen nokta aslında İstanbul’un dönüştürülmesi açısından bir bakıma kader anında olunduğunu göstermektedir.

Ancak, şehrin geleceğine dair sağlıklı bir karar alınabilmesi için öncelikle şu sorunun cevabının aranması lazım: “İstanbul’da kentsel dönüşüm mü yapılmalı, yoksa İstanbul dönüştürülmeli mi?”

 

 

Eğer hedef İstanbul’da kentsel dönüşüm yapmaksa, şehrin belirli bölgelerinde gerçekleştirilecek mevzii-noktasal çalışmalarla, bu amaca en azından 2023 yılına kadar belirli bir ölçüde ulaşılabilir.

Bu durumda, şehrin çeşitli yerlerine dağılmış çöküntü alanları, gecekondular ve çarpık yapılaşmış bölgelerin “fiziksel değişime” tabî tutulmasının kentsel dönüşüm açısından “yeterli” görülebileceğine dair bir yanılsama ortaya çıkacaktır.

Böylesi bir yolun izlenmesi hâlinde, İstanbul’da fiziksel-mekânsal bir değişim sağlanmış olacaktır ki bu durum şehrin geleceği açısından sakıncalı bir süreci de başlatmış olur.

Eğer hedef İstanbul’un dönüştürülmesi olacaksa, bu durumda şehrin tamamını kapsayan “bütüncül” bir politikanın geliştirilmesi elzemdir.

Bu politika, yerel-bölgesel-ulusal-uluslararası-küresel düzeyde stratejilere ve evrensel doğrulara dayanmalı.

Bu politika, İstanbul’a yalnızca fiziksel-mekânsal değil, “sosyal, kültürel, ekonomik, tarihî ve manevî” perspektifle yaklaşmalı.

Bu bağlamda şehirde gerçekleştirilecek fiziksel-mekânsal değişim, İstanbul’un şekillendiği tarihî ve kültürel kodlar üzerine inşa edilmeli.

Bu ise, son iki yüz yıldır aşınan insan-aile-sokak-mahalle-şehir-devlet silsilesinin yeniden inşası ile mümkündür.

Oysa egoizmin, hedonizmin ve sadizmin alıp yürüdüğü bugünün dünyasında kentsel dönüşüm denilince, insanların temel talebi “daha insanî mekânlarda yaşamak” değil, “daha büyük ve daha konforlu konutlarda yaşamak” olmaktadır.

Bu yaklaşım, emsali görülmemiş “emsal artışları”nı zihinlere yerleştirirken, kentsel dönüşüme iyi niyetle yaklaşan yerel yöneticiler ise bir çıkış yolu bulmanın derdine düşmektedir.

Zaafın zaafı beslediği bu açmazdan kurtulmak için öncelikle İstanbul’un dönüştürülmesinin temellerini oluşturacak manevî zeminin tanımlanması ve üzerinde toplumsal bir uzlaşmanın sağlanması gerekli.

Bu aşamadan sonra, şehrin 2053 yılında küresel şehirler arasında ulaşacağı konum belirlenmeli ve bir “İstanbul Vizyonu” geliştirilmeli.

Bu amaca yönelik olarak merkezî hükümetin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının aktif katkı sağlayacağı bir platform oluşturulmalı.

2009 yılında kabul edilen “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı” belgesi gözden geçirilerek “İstanbul Vizyonu”nun bir parçası hâline getirilmeli.

Kanal İstanbul Projesi mutlaka hayata geçirilerek dünyanın en nitelikli cazibe merkezlerinden biri oluşturulmalı.

Ulusal ile yerel arasında vazgeçilmez bir katman olan bölgesel düzlemde de gerekli planlama çalışmasının yapılması kaçınılmazdır.

İstanbul Bölge Planının da ötesinde Marmara Bölge Planı hazırlanmalı.

İl Çevre Düzeni Planı, hazırlanacak olan “bölge planı”na göre revize edilmeli.

Kentsel dönüşümün ihtiyaç duyduğu mekân büyüklüğü, mevcut yapılaşmış alanlardan çok daha fazladır.

Hâlihazırda yapı stokunun bulunduğu yerlerde yık-yoğunlaştır-yap mantığı ile hareket edilmesi hâlinde, içinde sağlıklı nesillerin asla yetişemeyeceği bir “binalar mezarlığı” inşa edilmiş olacaktır.

Bu nedenle, mevcut konut alanlarının yanı sıra yeni arsa ve arazilerin de üretilmesi elzemdir.

Bu ihtiyaç da başta askerî araziler olmak üzere, şehri çevreleyen ve yapılaşmaya müsait durumdaki yaklaşık bin kilometrekarelik arazinin değerlendirilmesi ile karşılanabilecektir.

Mevcut kentsel dönüşüm mevzuatı, devlete bu konuda gerekli yetkiyi vermektedir.

İstanbul’un hayat kalitesi yüksek bir küresel şehre dönüştürülmesi, yalnızca İstanbullulara değil, aynı zamanda Türkiye’ye, İslâm dünyasına ve bütün insanlığa büyük katkı sağlayacaktır.

Şehrin tarihî gelişimi ve potansiyeli bu iddianın en açık ispatıdır.

İstanbul’da dönüşümün “öze dönüşle” sağlanması halinde, şehir 2053 yılına bütün dünyaya örnek olacak bir başarı hikâyesi ile girecektir.

Kalın sağlıcakla.

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL