Teröristlerden kurtulmak
Kandil dağ mı, yol feneri mi?
Deniz ve dağ; ovadaki insanların kaderiyle, geleceğiyle ilgili planlarda kayda değer rol oynayabilecek aktör gibi görülüyor bugünlerde. Barışın aktörleri. Bir taraf böyle bakarken, diğer taraf kuşku ve endişeyle izliyor gelişmeleri.
Hani, demişti ya Âşık Veysel: “Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa”… Bir konuda herkes aynı fikirde olsaydı, tartışma ve ayrılık meydana gelmezdi. Ama gerekli olan sadece bu mudur? Doğru ve faydalı olanı bulup onda karar kılmak daha iyi değil mi?
Çoğu zaman “başka başka fikirler” sayesinde gerçeğe ulaşır insan. Yeter ki, saplantısız, önyargısız ve herhangi bir kişisel çıkar beklentisi olmaksızın dile getirsin fikrini. Namık Kemal ne kadar isabetli söylemiş: “Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar”. Yani hakikatin bir şimşek gibi parıldaması, fikirlerin çatışması sonucunda mümkün olur.
Bir yazıda, toplumsal barış için bireysel içsavaşın gerekliliğinden söz etmiştik. Bunu güncel anlamda şöyle ifade edebiliriz: Ben bir sorunun çözümü konusunda birbirine ters düşen bazı fikirleri kendi zihin dünyamda barındırıyor isem, bu benim içsavaşım demektir. Benimsediğim ya da ürettiğim fikirlerin savaşı.
Eğer PKK terörü ve Kürt Sorunu konusunda gündeme getirilen çözüm şekline, bir yandan barış umuduyla olumlu bakıyor, diğer yandan ise bu süreçte ülkenin geleceğine yönelik bir tehlikenin baş göstereceği varsayımıyla bazı kuşkular taşıyorsak, bu bizim içimizde bir fikir çatışması olduğunu gösterir. Kötü bir şey değildir. Aksine, “gerçeğe ulaşmanın şartı” diyebiliriz buna.
Asıl tehlike, tek boyutlu düşünmektedir. Buna vekâleten düşünme de diyebiliriz, önyargılı tavır da. Her ikisi de zararlıdır. Böyle bir yöntemle bir çözüm önerisine sorgusuz destek olmak da zararlı olabilir, onu tümüyle reddetmek de. Ne yazık ki, Türkiye'de gözlemlediğimiz budur şimdilerde.
Evet, dağ ve deniz… Ve ovadaki insanlar arasında siyasetin koşulları… Hem bayrağa, hem insana saygı çizgisinde geliştirilen bir siyaset… Bütün bunlarla ilgili gözlem ve düşüncemiz nedir?
Kandil dağ mı, yol feneri mi?
PKK'nın Ortadoğu'daki karargâhı sayılan Kandil, acaba terör örgütüne sığınak ve barınma sağlayan bir dağ/mekân mıdır yoksa bazı yabancı güçlerin de desteğiyle Türkiye'nin bir yerden bir yere sevk edilmesinde işe yarayacak bir yol feneri mi? Böyle bir yol feneri acaba en fazla kimin yolunu aydınlatıp kolaylaştırır?
(Dağın) Karayılan'(ın)a bakılırsa, Ortadoğu'daki mevcut koşullar sayesinde meydana gelen olanaklar “Kürdistan'ı özgürleştirmek için” güven tesis ediyor. Karayılan bölgedeki “egemen devletler”den söz ediyor ve Kürt sorununun ancak Büyük Kürdistan oluşumuyla çözüme kavuşabileceğini anlatmaya çalışıyor.
Acaba sözü edilen “egemen devletler” dışında, örneğin ABD gibi başka güçlerin de katkısı bekleniyor mu bu süreçte? Amaç Kürdistan'ın özgürleştirilmesi ve bunun da yalnızca Batı Kürdistan ile sınırlı kalmaması ise, ki öyle ifade ediliyor, ABD bu denklemin bir yerinde bulunacaktır kuşkusuz. İran, Suriye ve Irak toprakları da etkilenecektir bu projeden.
Türkiye ve İsrail ile ortak çalışmalar yürütebilecek olan ABD, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Batı Avrupalı güçler (İngiltere, Fransa) tarafından oluşturulan Ortadoğu siyasî haritasında bir Kürdistan devletine yeşil ışık yakabilir. Özellikle İran'ın ve geleceği henüz belli olmayan ama ABD için risk taşıyan Suriye'nin denetim altında tutulması için yararlı olabilir böyle bir bölünme.
Bu, zahiren, konunun Türkiye dışındaki boyutudur. Türkiye'de Kürt sorununun çözümü ve toplumsal barışın tesisi için çaba sarf eden siyasî iradenin yukarıda bahsedilen Kürdistan devletiyle bir alâkası yoktur. İmralı ve Kandil de Türkiye sınırları içerisinde yurttaşların demokratik eşitliği ilkesine dayalı bir siyasal düzene destek açıklamasında bulunmuştur. Ülkenin bölünmesine yol açacak bir talep söz konusu olmamıştır.
Bununla beraber, konunun ülke dışı ayağında iki çehreli bir sorun gözlemliyoruz. Birincisi, PKK militanlarının silah bırakarak ya da bırakmadan Türkiye topraklarını terk etmelerine ilişkin kararın uygulanması aşamasında kendini gösterecektir. Acaba teröristlerin ülkeyi terk etmelerini düzenleyen bir yasal mevzuat olmadan söz konusu eylem gerçekleşirse, güvenlik güçlerini suçlu duruma düşürecek bir görev ihmali meydana gelir mi? Ya da buna ilişkin bir yasal düzenlemenin yapılması hâlinde, teröristler resmen muhatap alınmış olur mu?
Bu ikilemden çıkış yolu, yeni bir konjonktürel gerçekliğin varlığını kabul etmekten geçer. Nasıl ki dün İmralı sakini terörist başı olarak görülüyor ve kendisiyle görüşme olmuyordu, ama bugün devlet nezdinde ismiyle anılıyorsa; bununla uyumlu olarak da mevcut konjonktürel gerçeklikte, barış adına, yasal düzenleme yapılabilir. Eğer bu gerçekten terörü bitirecekse, hukukî düzenlemede bir sakınca olmamalıdır. Hatta böyle bir düzenleme, militanların gideceği komşu ülkeyle de gerekebilir.
Şimdi gelelim sorunun ikinci boyutuna. Bu, Türkiye'de barıştan yana tavır ortaya koyan siyasî irade ile diğer toplum kesimlerinin niyet ve eylemlerinden bağımsız olarak kendini gösterebilecek bir gelişme olabilir. Kandil ve çevresi ile Batılı büyük güç politikasının katkılarıyla Ortadoğu “Baharı” söylemine yerleştirilen “Kürdistan'ın Özgürleştirilmesi” hedefi, bu süreçte Türkiye'nin yukarıda sözü edilen “iç barış” hedefine zarar verebilir.
Böyle iki farklı yönde ilerleyebilecek bir Türkiye siyasetiyle ilgili fikir çatışmasından ülke ve insanımız için en doğru ve faydalı sonucun ortaya çıkmasına katkıda bulunmak, hepimizin öncelikli görevi olmalıdır.
-
kenan elli 12 yıl önce Şikayet Etışık gözükmüştür.. . yazı içeriği sürecin felsefi, entellektüel yönünü anlatıyor.Tablo çok net. İktidar olmak risk almayı gerektirir. 30 yılı aşkın ülkenin belası haline getirilen pkk'nın kendisine varlık nedeni kabul ettirilen çözümsüzlüklere karşı, cesaretle ve iktidar risikini bile göze alarak atılan bu adımlar toplumda ferahlatıcı bir hava estirmektedir. batıdaki insanda, doğu bölgemizle buluşma, ülkemizin o bölgesini yaşama hissetme heyecanını daha şimdiden uyandırmıştır. bunun gerisinde, hamasi ve yıllarda söylenegelen tek taraflı söylemler prim yapmamaya başlamıştır bile. gelinen nokta başbakanın duruşunun etkisi ile, büyük merkezlerin de hem fikirliğinde ortak bir kararı işaret ediyor. ışık gözükmüştür artık..Beğen Toplam 4 beğeni
-
İsmetlim 12 yıl önce Şikayet EtBiraz insaf. Devlet silahla mücadelesinde kesin çözüm alabildi mi?Askere oğlunu gönderen her anne baba kalbinin derinliklerinde "acaba" yı hep duymadı mı? Bütün bunların yaşanmaması için bu süreç de denenmelidir.Bu sürece teslimiyet diyemezsiniz.Kelime oyunları ile olmamış şeyleri olmuş gibi göstererek hiç bir şeye katkıda bulunamazsınız.Devlet ve silahlı kuvvetler yerinde eskisinden çok daha güçlü bir şekilde duruyor.Sürecin ruhuna aykırı davranıldığı takdirde terörün tepesine devlet balyozunu bu sefer farklı ve şiddetli bir şekilde indirir.Yoksa sürecin içinde olanlar da bölücü başının ne yaptıklarını biliyor.Onun yok olması terörü bitirmeye yetse bir saniye bile beklemezler.Meseleyi duygusal analizlerle değerlendirip sürece destek verenleri vatan haini ilan etmek insafsızlıktır.Beğen Toplam 6 beğeni
-
Mehmet Ciranoğlu 12 yıl önce Şikayet EtKandil kör bir kuyu... Terörist başına yada başbakana bakınca iç savaşımın şiddeti azalıp umut daha belirgin oluyor ancak yılanın karasına bakınca umutsuzluk ve öfke daha baskın oluyor.. Ve maalesef yılanın tavrı en belirleyici faktör bu süreçte..Beğen
-
Metin Yazar 12 yıl önce Şikayet EtNe Mutlu Türküm Diyene. Bizim çok sert ifadelerle eleştirdiğimiz bu imralı-apo açılımını, profesör Canpolat çok teknik ve fazla tepki çekmeyecek bir şekilde sorgulamış. Sanırım mahalle baskısı ve toplum psikolojisi onun üzerinde de biraz etkili olmuş. Yazıyı dikkatle okuyan ortalama zekaya sahip herhangi bir okur tehlikenin ne kadar büyük olduğunu anlamıştır. Şimdi bu profesör de mi bu açılımı sulandırmaya çalışıyor, bu profesör de mi pişmiş aşa su katmaya çalışıyor, bu profesör de mi akılları bulandırıyor, bu profesörde mi kandan besleniyor? Herkes kandan besleniyor, kanın akmasını istiyor da, bir tek siz mi barış istiyorsunuz? Hükümetin en büyük destekçilerinden olan ve rte'yi hepinizden fazla seven sayan Hasan Celal Güzel'i neden dinlemiyor,neden okumuyorsunuz? O da mı akp,rte ve barış düşmanı. Türk münevverleri yavaş yavaş seslerini yükseltmeye başladılar. Barışın şartı teslimiyet midir?Beğen
-
Adem Çimen 12 yıl önce Şikayet EtÇok güzel hareketler bunlar..hımm. Süreci sağlıklı bulmuyorum zira; 1. Çözüm süreci hukuki alt yapıdan yoksundur, 2. sadece hukuki diğil toplum vicdanını da yaralamaktadır. sokağa çıkan herkesin görübileceği gibi toplumsal destek ve kabulden yoksundur. 3. 84 eruh baskınıyla 1 yaşındaki çocuğa şarjör boşaltan, ve bölge insanıdır bunlar, bir caniyle pazarlık yapmak toplumun ahlaki ve kültürel değerlerine terstir. Kanla beslenen bir kimsenin elini sıkmak kitabımızda, en azından ölen insanların hatırası açısından, züldür, yanlıştır. 4. Süreç şeffaf değildir. kapalı kapılar ardında küçük bir grup arasında devam etmektedir. 75 milyonluk bir ülkenin kaderini bu gruplar tayin edemez 5. Süreç Pkknin tarihsel tezlerinin kabülü şeklinde ilerlemektedir, bu ne kadar kimin için çözümdür 6. bir Judeo-anglo-sakson planıdır. İsrailin güvenliği ve küresel kapitalizmin Kürtler üzerinden oynadığı emperyal bir plandırBeğen Toplam 2 beğeni